KATEGORİLER

26 Ocak 2020 Pazar

YEN, BİR HAYAT BÖLÜM 50

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 50 ***

Ankara'da ortam farklı. Kalabalık bir kadro yok, odaların bir kısmı gelecek patron çocuklarına rezerve edilmiş. Rauf Bey'in altındaki oda senin, aradaki camdan bir bölmeyle teknik ofis olarak kullanılan geniş salona açılıyor. Proje, yeni fiyat ya da hakediş takibi için hemen her gün DSİ Genel Müdürlüğü'ne gidip geleceksin. Çok ciddi görünen devlet memurları hakkında çıkarılan dedikodular şaşırtacak seni. Bunların sadece dedikodu olmadığını anlayınca daha da çok şaşıracaksın. Mesela kelli felli daire başkanlarından birinin memur kızlardan biriyle yaşadığı yasak aşk. Bu tür şeyler senin pek ilgi alanın olmadığı halde bütün günün Rauf Beyle geçtiği için olan bitenden haberin olacak. Çünkü dedikodu deyince Rauf Bey ilk akla gelen kişi. Kim kiminle kırıştırıyor, aileden kimin evine mobilya alınmış, sekreterin eşiyle ilişkisi neden bozulmuş, sormadan anlatacak sana. Günlerden bir gün o bahsettiğim daire başkanının talimatıyla sevgilisi ve onun bir kadın arkadaşını şantiyede ağırlayacaksınız. Başkan benimle nasıl ilgileniyorsanız onları da aynı şekilde ağırlayacaksınız diye buyurmuş. İki sekretere şoförlü bir Mercedes Vito tahsis edip Bodrum'un en güzel otellerinden birinde bir hafta süreyle kalmalarını sağlayacak, her türlü isteklerini yerine getireceksiniz. İsterseniz yapmayın, bu bir emir. Aynı ismi taşıyan iki kadın mühendis. Biri evli, onun dobralığını seveceksin. Diğeri eşinden boşanmış sessiz, güzel, ufak tefek, biraz da mahcup. Aklının ucundan geçmeyecek ki, kısa boylu yusyuvarlak, üstelik evli bir şube müdürüyle yasak ilişki yaşadıkları. Dallas'tan farkı kalmamış buraların diyeceksin.

Şirketin diğer şantiyelerini Rauf Bey'le birlikte sık sık ziyaret edeceksiniz.  Bir yandan barajın teknik şartname ve proje hazırlıkları hızla devam edecek. Ekseriya yabancılar gelecek yanına, yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verecekler. Yeri geldiğinde imalatı kolaylaştırıcı, daha kârlı çözümler üretecek, yabancı mühendislerden bu yönde çalışmalarını talep edeceksin. Temel ıslahı, gövde dizaynı, şartnameler ve bunun gibi her türlü detay çalışmaları yapılırken ilgili yabancı mühendis ile senin dışında karışan görüşen olmayacak. Bu senin için büyük bir nimet. Hem mesleğinle ilgili çalışmalarında son zerresine kadar tatmin olacaksın, hem de zaman alıcı kısır tartışmalar önünde engel çıkarmayacak. İnanılmaz derecede keyifli bir ortam bu dostum. Yeni proje müdürü Mehmet Bey başta olmak üzere şantiyedeki bütün kısım şefleri ile son derece uyumlu bir şekilde çalışacaksınız. Seni şaşırtan tek şey ne kontrol teşkilâtı, ne bölge müdürlüğü, ne de genel müdürlükten bir Allah'ın kulunun proje çalışmalarına katılmak için herhangi bir taleplerinin olmaması. Bir anda koca barajı yapan, kontrol eden ve hatta onun tek sahibi olacaksın. Senin yerini dolduracak ikinci bir kişi yok. Rauf Beye teknik detaylara fazla girmeksizin bilgi vereceksin. İdare elemanlarının sorularını cevaplandıracak, şantiye ziyaretlerinde onlara sayısız brifing vereceksin. Herkes ağzının içine bakacak. Elbette yabancı dil bilgin bu konuda sana büyük avantaj sağlayacak. Bazen DSİ Genel Müdürlüğünün konferans salonlarında yabancı mühendislerin slayt gösterileriyle destekledikleri brifinglerde tercümanlık yapacaksın.

Zemin müşavir firması sizi merkezlerinin bulunduğu Avusturya'ya davet edecek. Bu hem iş, hem de turistik bir gezi aslında. Johannes inanılmaz eğlenceli biri. Onunla yaptığınız sohbetler, Türkçeyi öğrenme gayretleri, yaşça senden büyük olmasına rağmen sana abi diye seslenişi neşeli zaman geçirmenizi sağlayacak. Akşam yemeği için sizi harika bir restaurant'a götürecekler. Yöresel kumaş başlıklı tombul kadın garsonların fırfırlı otantik köylü kıyafetleri içinde sundukları geyik etinin tadını unutmayacaksın. Konuklar arasında Rauf Beyin dışında İngilizler, Andrew ve Quentin de olacak. Aralarında yaptıkları fısıltı halindeki konuşma gözünden kaçmayacak. Çünkü bir sonraki ev sahibi onlar. Avusturya'nın kendine özgü yöresel mutfağını gördükten sonra hiçbir özelliği olmayan İngiliz mutfağı bizimkileri telâşlandırmış olmalı. Gelecek sefer Londra'da bizi  nerede ağırlayacaklarını kara kara düşünmeye başlayacaklar. Ertesi gün şehrin tarih kokan cadde ve sokaklarında dolaşıp yılların yorgunluğunu çıkarmaya çalışacaksın.

Çok geçmeden aynı ekiple Londra'da buluşacaksınız. Program gereği önce İnşaat Mühendisleri Odasında Andrew'un vereceği brifinge katılacaksınız. Brifingin konusu, yüklenicisi olduğunuz baraj. Andrew sırası geldiğinde slayt eşliğinde senin de çok iyi bildiğin konuları anlatıp konuşmasını bitirecek. Tertemiz cadde ve sokakları, geniş görkemli parkları dışında çok sevmeyeceksin bu şehri. Avusturya'nın o canlı sokaklarından sonra şehrin meşhur sisli havası içini karartacak. Akşam yemeği için bir İngiliz restaurant'ına götürmelerini boşuna bekleyeceksin. Sizi yemeğe götürecek en iyi yer olarak seçtikleri güzel bir İtalyan restaurant'ı olacak. Bu senin açından iyi bir tercih, biliyorum ki İtalyan mutfağı senin için vazgeçilmez. Fakat bir İngiliz için ne kadar utanç verici.

Ankara'daki evden kiracıyı çıkarttıktan sonra büyük çapta bir tamirat ve tadilât işine gireceksin. Kolon ve kirişlerin dışında sıvalar, kapılar, pencereler sökülecek, evin bütün tesisatı yenilenecek. Ev yeni baştan eşinin zevkine ve modaya uygun bir şekilde düzenlenecek. Daha sonra eşyaları bulunduğunuz şehirden evden eve taşımacılık yapan bir şirket vasıtasıyla yükletip ailenle birlikte özel aracınızla bir kez daha Ankara'nın yolunu tutacaksınız. Afyon'a girerken yakıt almak üzere girdiğiniz istasyonda görevli çocuğun gözlerini odasındaki tv den ayırmadığını fark edeceksin. Merakla başın o yöne dönecek. "Abi, İstanbul'da büyük deprem oldu, duymadınız mı?" diye soracak sana. Sarsıntının oradan bile hissedildiğini anlatacak. Tarih: 17 Ağustos 1999.

Sabah eşyalar boşaltılırken şirket merkezine uğrayacaksın. Rauf Bey'in eşi ve kızı panik halinde, telefonlar susmak bilmiyor. Ne olduğunu sorup öğrenmeye çalışacaksın sekreterden. Rauf Bey'in kayın validesi Gölcük'te yazlıktaymış, bir türlü haber alamıyorlarmış. Hemen şantiyede kalan Rauf beyi arayacaksın.  Sen endişeyle ona geçmiş olsun demeye çalışırken o, "Bizim domuz yedi canlıdır, bir şey olmaz ona" diyecek neşeyle. Yine de eşinin korkusuyla şantiyeden yüklediği kazıcı iş makinalarıyla deprem bölgesine doğru çıkacak yola.

Evet dostum, pek çok can kaybına sebep olan o Marmara depreminde Rauf Bey'in kaynanası ile birlikte bacanağının üniversite öğrencisi oğlu enkaz altından sağ çıkamayacak. Rauf Bey deprem bölgesindeki içler acısı durumları, trafikteki keşmekeşi, organizasyon bozuklarını  içi burkularak anlatacak dönüşünde. Sonra birden aydınlanacak yüzü. "Ama, şu depremin tek bir faydası oldu, bizim domuzun canını aldı." diyecek. "Gerçi delikanlıya çok üzüldüm ama elden ne gelir." Anlat diyeceksiniz, çevresini saran kişilerle birlikte, neler yaşadınız. Bu kez iyice keyiflenecek. O kendine has Lâz şivesiyle, "Operatör, enkazı hafifçe eşelemeye başladı. İlk olarak domuzun koca kolu göründü. Bir an altından sağ çıkacak diye endişelendim. Biraz kıpırdasa, operatöre kapat hemen üstünü diyeceğim. Neyse ki bu sefer, korktuğum başıma gelmedi. İlk kez sevindirdi beni,"

Bu olayı büyük bir zevkle, fıkra anlatır gibi çevresindeki herkese anlatacak Rauf Bey. Bir insan bu kadar acımasız olabilir mi?

(Devam edebilir)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

28 yorum:

  1. yasak aşk ve tek adam olmak! benim görebildiğim bu. fazlası da vardır şüphesiz. fakat ben alacağımı aldım. hikaye "tek adamın yasak aşkı!" teşekkür ederim. sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim, sevgiler bizden:)

      Sil
    2. Uyanınca bir daha mı okusak acaba? Tek adam ayrı, yasak aşk ayrı ama uykudan karışmış sanki hikayeler birbirine :)

      Parayla iman kimde bilinmez derler ya yasak aşklar da öyle. Nerde, ne zaman, nasıl ortaya çıkacağı hiç belli olmaz. En aşağı göreni, "Asla" diyeni bile, kendi içine düşünce "Benimkisi öyle değil, benimkisi başka!" demeye kalkar da kime ne kadar anlatabilir halini orası tartışılır. Oturup dinlesek o hanımlar, o beyler de kendilerini mazur göstermeye yaklaşır belki. Hayatlar başka başka, kimisi heyecan peşinde, kimisi şefkat, kimisi korunma, kimisi koruma, kimisi ise kendini güçlü hissetme peşinde. Aldatmanın tanımı bile değişir kişiden kişiye. Misal birine göre aldatmaların fiziksel değil de duygusal olanları daha ağırken, bir başkası platonik olsun da fiziksel olmasın diyebilir.

      Şu hayatta öğrendiğim belki de en temel şey kimsenin kimseyi yargılayacak konumda olmadığı. Tasvip edilecek işler değil ama tecrübe etmeden anlaşılacak/yargılanılacak bir ruh hali olduğunu da sanmıyorum.

      Sil
    3. Benim de kafam karıştı doğrusu:)
      Yasak aşk derken yargılamak istemedim. Dallas severek izlediğim bir diziydi:) Sadece şaşırdığımı ifade etmek istemiştim. Dışarıdan bakınca çok ciddi işlerin yapıldığını düşündüğüm kurumların içine girince farklı bir dünya açılıyor insanın önüne. Mesela dünyayı etkileyen nice gizli toplantılara ev sahipliği yapmış oval ofiste ne maceraların döndüğünü kim hayal edebilirdi?

      Yargılamayı ben de doğru bulmuyorum. Dediğiniz gibi hiç kimsenin iç dünyasını, yaşadıklarını, duygularını, ihtiyaçlarını asla bilemeyiz.

      Sil
    4. Mr. Kaplan sizin yargıladığınızı düşünmedim zaten :) Şaşırmanıza da şaşırmadım. Az çok tanıyorum kendimce sizi artık. "Yanıtla" butonunun azizliği diyelim :)

      Sil
    5. Biliyorum:) Ayrıca önemli olan doğru anlamak, doğru anlaşılmak. Ben de sizi tanıdığımı düşünüyorum. Yargılamak dahil içinizden geçenleri olduğu gibi yazın lütfen. Ben içinden payıma düşeni alırım:) Eminim ki sözleriniz bana mutlaka bir şeyler öğretecek, yoluma ışık tutacak:)

      Sil
    6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    7. Ay pardon birde açım da ben, İngiliz mutfağına kahkahalarla güldüm ama şimdi giderseniz Jamie Oliver toplumu baya nizama soktu, evlerde falan artık daha kaliteli sağlıklı yemekler pişiyor ve dışardaki multiculti ortama da böyle İngiliz lokantaları eklenmeye başlamış.

      Sil
    8. Ay yazdıkça yazıyorum kusura bakmayın. Ama bu iki İngiliz sizi tutup "fish&chips"e götürselermiş ya bari?! :) Laurel ile Hardy. Düşünememişler!

      Sil
    9. DBE;
      1/3 Rauf Bey'le olan uzun ilişkimiz beni de çok şaşırtmıştır. Kolay değil bir insanla, hele bir de karakteriniz taban tabana zıt olan biriyle üç farklı şirkette ve yaklaşık 23 yıl boyunca iş arkadaşlığı yapmak! Bazen eğlenceli, bazen birbirimizin altını oyan, bazen iyi birer dost, bazen can düşmanı... Benim ona, onun bana ne iyilikleri ve ne kötülükleri olmuştur bir bilseniz. Tabi, pek çoğu hafızamın karanlık labirentlerinde kayboldu gitti, bir kısmı unutulmaz. Bu süre zarfında hep birinci sorumlu olduğum kişiydi. Ailemden çok onunla birlikteydim. Normal olarak bir insan amirinin suyuna gider işinden olmasın diye değil mi? Ben tam tersini yapıyor, işten atması için elimden gelen gayreti gösteriyordum. Bu kadar uzun süre çalışmayı düşünemeyeceğim tek kişi oydu! Hayat gerçekten çok tuhaf:)
      Düşünüyorum da, işlerle ilgili hiçbir zaman eleştiri almadım kendisinden. Bana sinirlenip bağırdığı tek olay, kasabın dolma yapılacak kuzuyu parçalamasıydı, ki ondan bahsetmiştim. Genellikle gaza getirir, teşvik ve onore ederdi. Belki de benim aradığım şeylerdi bunlar:)
      2/3 Depremde kızkardeşim Darıca'da öğretmenlik yapıyordu. Bazı şeyleri yaşamadan anlamak mümkün değil. Siz o genç yaşınızda ben dahil pek çok kişiden daha bilinçliymişsiniz, kutlarım sizi. Şirket olarak deprem bölgesine altı ekskavatör göndermiştik sadece. Dürüst olmak gerekirse depremi fırsata çeviren çalışmaların içinde de bulunduğumu itiraf edeyim. Yanlış anlaşılmasın: Deprem çok korkutmuştu o zaman herkesi. Müteahhitlerin çoğu projeleri daha güvenli kılmak için proje değişiklikleri ile iş hacimlerini arttırdılar. Özellikle barajların depreme karşı güvenilir olmasının istenmesinden dolayı bana göre gereksiz bazı maliyetler çıkarıldı. Biz onlar gibi değiliz, diyemem.
      Depremle ilgili olarak "ET" benzetmesi çok rahatsız edici. Biraz empati yaptığında içi sızlamayan biri insanlıktan nasibini almamış demektir. Bu tür tabii afetlerde tanrının adaletine isyan ederim.
      3/3 Haklısınız, yasak aşk denilince ilk akla gelen zengin, mevki sahibi kart adamla para ve mevkiyi seven çıtır kızlar arasındaki ilişki durumu:) Özellikle dizilerde çokça çıkıyor karşımıza. Yasağı anlıyorum da, aşk bunun neresinde? Tamamen karşılıklı menfaate dayanan bir ilişki bu. Kız güzel, alımlı olmasa adama uymaz, adamın makamı, parası olmasa kıza uymaz. Olsa olsa sevgidir bunun adı, fakat birbirine karşı değil:) Kız parayı ve paranın kapıyı açacağı lüks yaşamı sever, kart adam çıtırları.
      Aşk gerçek ise, o başka:) Onda katıksız, karşılıksız sevgi vardır. Biz insanlar, tabiatımız gereği yasak olana yöneliriz, ondan daha büyük zevk alırız. Ancak toplumsal değer yargıları ve vicdan arasında sıkışır kalırız sonra.

      Sil
    10. DBE,
      Jamie Oliver, sanırım müthiş bir pazarlamacı:) Şov'ları, sempatik tavırlarıyla gönülleri fethetmiş. Ahkâm kesecek pozisyonda değilim ancak yaptıkları, Akdeniz ve özellikle İtalyan mutfağının dejenere versiyonu kanımca. O da bir yere kadar, temelsiz ve plânsız açılmanın bir sonucu olarak iflâs etmiş bildiğim kadarıyla.

      Sil
    11. DBE,
      Ertesi günü öğlen "Sofra" ya gitmiş, akşama da dediğiniz gibi fish&chips yemiştik. Aç kalacak değiliz ya:))

      Sil
    12. ilk yorumumu sildim, nedeni, tekrar okuyunca tam demek istediğimi anlatamamış olmamdı. bu konu biraz daha geniş, belki bir başka yazı altında tartışırız bir dönem.

      Jamie Oliver'ın şovlarını hiç izlemedim ama Gordon Ramsey'i çok severim. Yine de İngiltere için fazla radikal buluyorum, o nedenle Jamie Oliver örneğini verdim. Yoksa tamamen katılıyorum..

      Sil
    13. Tartışmak güzel, hele tartışmasını bilen insanlarla...
      Bence de Gordon en azından bir gömlek üstte. En azından Michellen'ı var:) Fakat ilgi çekici şovları popüler olmalarında aşçılıklarını aşmış durumda.

      Sil
  2. Johannes abi dediğine göre Türklerin adetlerini öğrenmiş demek ki..😊 Sonu merak ettim,noldu kayınvalideye sağ çıkamadı mı,orda sahne kesilmiş..🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Evet dostum, pek çok can kaybına sebep olan o Marmara depreminde Rauf Bey'in kaynanası ile birlikte bacanağının üniversite öğrencisi oğlu enkaz altından sağ çıkamayacak." Sahnede kesinti yok:)

      Sil
  3. Bazı insanlar gerçekten acımasız! Ne olursa olsun bir ölüm fıkraya çevrilip bu şekilde anlatılmamalı. Orda olsam, konumum ne olursa olsun kesinlikle Rauf Bey'e bu durumu en açık haliyle anlatırdım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ateş düştüğü yeri yakar sözü boşuna söylenmemiş. Bir de dramatik bir olayı karikatürize etmek hoş değil elbette. Bu saygısızlık. Rauf Bey bu konuda etkilenmezdi sanırım. İşin doğrusu herkes gülerdi o anlattığında. Sanırım olay genel olarak kaynanaların sevilmemesinde.
      "Kaynanayı ne yapmalı?
      kaynar kazana atmalı!
      yandım gelin dedikçe de altına odun atmalı!" gibi türkülere konu olmuş bu ilişki. Bu yaklaşımın biraz da kültürümüzle ilişkisi var sanırım. Fakat hoş değil elbette:)

      Sil
    2. Dediğiniz doğru :) Anne olamayıp "kaynana" kalanlar sevilmiyor gerçekten. Oysa bir evladı iki yapmak, birine anneyken ikiye anne olmak onların, -biz kadınların- elinde.

      Sil
  4. fena bölüm değildi. hatta eğlenceli idi. son paragraf dışında. çok çekmiş herhalde kaynanadan. ne yazacağıma karar verebilirsem, nasıl yazacağıma, devam edebilir diyosun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ne yazacağım belli de, nasıl yazacağıma karar vermeliyim:) Dur bakayım, biraz düşüneyim:)

      Sil
  5. ben ilk bölüme gideyim yavaştan :)

    YanıtlaSil
  6. Eee, bu kadar mı bay Kaplan ? Ben mi bulamadım devamını? Sonu gelmeden biten dizi izlemişim gibi hissediyorum şu an 😞. Büyük bir merak ve zevkle okudum mektuplarınızı, roman tadındaydı. Çok akıcı, hiç sıkmayan bir kaleminiz var, samimiyetle söylüyorum. Üstelik bir solu da teknik terim kullanmanıza rağmen, kopmadım konudan hiç. Yalnız, bir mühendisin hayatına ilk kez şahit oluyorum, bayağı bir atraksiyonlu, çetrefilli iş hayatınız varmış. Biraz bizim iş hayatımıza da benziyor. Doktorlarla mühendislerin hep çok iyi anlaştığını düşünmüşümdür. Hasta olarak, en sevdiğim meslek grubudur. Çünkü aynı analitik bakış açısına sahibizdir ve teşhis ve tedavi sürecinde sorun yaşamayız. Öğretmenler öğle değildir örneğin, muayeneden reçeteye kadar her aşamaya müdahil olup, fikir belirtmek isterler ve hatta işinize karışırlar, itiraz ederler vs. Eşiniz duymasın 🤗. Uzatmayayım, lütfen devam edin. Daha sizi tanımama vesile olan Taş Ev’ e gelmediniz bile 🤗. Selamlar, saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunun devamı var biraz daha:) "Hayatın İçinden" isimli başka bir dizi 5 bölüm yazabildim, 6. sı taslak olarak kaldı. Olaylar günümüze doğru yaklaşınca biraz tırstım galiba:)) İlk bölümü
      8 Şubat 2020 Cumartesi günü yayınlamıştım. Kendimi hazır hissedersem devam etmeyi düşünüyorum:) Bu arada iki roman çeviri yaptım, onlar da çok güzel, Anadolu'nun Hayaletleri 85 bölüm, kitap olarak bastırabilirim belki diye taslağa aldım ama Masum Bir Adamın itirafları hala yayında. Evet, öğretmenleri sevmez doktorlar:)) Eşim de aşırı derece meraklı tıp konusuna ama doktora karşı saygısızlık yaptığına şahit oldum. Kızım daha öğrenciyken şaşırıyordu annesine, bunu nereden biliyorsun diye:)
      Taş Ev konusuna gelince istediğinizden fazla detay var blogumda. İnşaat aşamasından kapandığı güne kadar gün aksatmadan günlük tuttum. Blog sayfalarında bulabilirsiniz, ara sıra ben de okuyor büyük keyif alıyorum:) İlginiz için teşekkürler, sevgi ve saygılarımla:)

      Sil
    2. Taş Ev’i paylaştığınız sürece okumuştum zaten, ben hikayede oraya kadar olan kısmı anlatmadınız daha demek istedim. Fakat diğer bahsettiğiniz yayınları okumaya başlayacağım yarın. Ciddi manada kaleminiz kuvvetli bay Kaplan. Eşinize ve genç meslektaşıma selamlar.

      Sil
    3. Çok teşekkürler, sizin kaleminiz de kuvvetli. Selamlarınızı ileteceğim:)

      Sil