Uzun zaman oldu sohbet etiketiyle yayın yapmayalı. Ülkemizde yapılan siyaseti etik bulmuyorum. O yüzden siyasetle aram iyi değil. Bu ülkede siyaset deyince halkı aptal yerine koyacak derecede aldatma, iktidara gelince çevresini ve destekçilerini ihya etme, halkın ve ülkenin çıkarlarını değil de iktidarını koruyan partililer, iktidara gelmeyi projeler üreterek değil, iktidarın hatalarını öne çıkarmak suretiyle sağlayacağını düşünen muhalefet, çarpık parti içi demokrasi, liderler sultası, menfaat gördükleri ya da gazabından korktukları iktidarın kulu kölesi olmuş medya organları, yüksek öğrenim kurumları, asker, yargı ve siyasi kişilikler geliyor aklıma...
Yaklaşan referandum ile ilgili olarak düşüncelerimi aktarmak ve bu kadar iğrenç gördüğüm siyaset üzerine yazmak, biraz içimi dökmek istedim. Siyasetin halkı aldatmak olduğunu söyledim ya, çok uzaklara gitmeyin. Düne kadar Hoca Efendi deyip diz çöktükleri Amerikan maşasını ana muhalefet partisi ile aynı cephede göstermek suretiyle kandırıyorlar halkı. Ne ABD'yi ne de Avrupa ülkelerini ikna edebildiler ama anası yavrusu bütün muhalefeti ve halkın neredeyse tamamını darbe senaryosu ile kandırdılar. Cumhurbaşkanı demokrasi havarisi oldu böylece, ne ayakkabı kutularına sığdıramadıkları milyonlar kaldı akıllarda ne de savcısı olup güç birliği içinde derdest ettikleri milli ordumuz. Kandırılan halk olunca ceremesini bir şekilde halk ödüyor ve yine halk ödeyecek. Gel gelelim cumhurbaşkanı kandırılınca cezası yok. Önce Erbakan kandırdı (yok kandırmadı bana göre, eski Hocasının Anti-Amerikancı söylemleri ile iktidara gelemeyeceğini anladı sadece) gömlek değiştirdi, sonra Fetö kandırdı (aslında kandırmadı, sadece orduyu çökertmek için bir oyundu bu), daha sonra PKK kandırdı (bence PKK de kandırmadı, iktidarda kalmak için ABD ve AB'nin ülkeyi bölme planlarına hizmet etti). Her kandırılması ülkeye büyük zararlar verdi, bir sürü cana mal oldu. Çoluk çocuk siyasete girmeden önceki refah düzeyleri ile şimdiki saltanatları arasındaki farka hiç girmeyelim. Siyaseti bu yüzden sevmem işte.
Ana muhalefetin tutulacak bir yanı yok. İktidar hata üstüne hata yapıyor. Dış politika, ekonomi alt üst olmuş, gelir adaletsizliği alabildiğince artmış, yurdum insanları ortadan bıçakla kesilmiş gibi kutuplara ayrılmış. Muhalefet ülke bu haldeyken bile bir varlık gösteremiyor. Lider aynı lider. Madem bir varlık gösteremedin. Bu işi kıvıramadım de çekil. O koltuk muhalefette bile olsa ne kadar yapışkan bir şeymiş öyle.
Yavru muhalefet deseniz onun muhterem lideri bana göre bir açık verdi. Ne olduğunu bilmiyorum ama kesinlikle bir açığı var. Başta ABD olmak üzere iktidarın kapanına kısıldı. Düne kadar başkanlığa geçit vermeyen lider iktidar partisinden daha istekli cumhurbaşkanının başkanlığına şimdi.
Size bir şey söyleyeyim mi? Referandumda neyi tercih edeceğimizi neredeyse kimse bilmiyor. Ben de bu yazıyı yazmaya başlamadan az önce okudum 18 maddelik anayasa değişiklik teklifini. Eskiden ne imiş, referandumda evet çıkarsa ne olacakmış, halkımızın % 99'u bilmiyordur tahminim. Bilmiyor derken, açıp okumamıştır yani. Medyada söylenenleri saymıyorum. Çünkü yandaş medya başka anlatır bu referandumu, az da olsa iktidarın desteklediği değişikliklere karşı duran medya başka. Doğrusu açıp okumaktır elbette.
Az gelişmiş toplumlarda demokrasinin diktatörlüğe kapı açabileceği hususunu birkaç kez işlemiştim daha önce. Taze bir örnek, Aliyev. Karısını cumhurbaşkanı baş yardımcısı seçmiş. Kararını açıklarken bakanlar ayağa kalkıp alkışlıyorlar. Bizde durum farklı mı? Çok değil üç beş yıl sonra Emine Hanım başkan baş yardımcısı. Demokrasi hakkında Hitler'in bile haklı eleştirileri vardı. Kavgam isimli kitabını okurken adama hak vermiştim.
Referandumda oylanacak olan anayasa değişiklik maddeleri değil aslında. Mevcut cumhurbaşkanı oylanacak. Eğer muhalefetin oyları daha fazla olsaydı bu referandumda iktidar hayır, muhalefet evet derdi. Kimse anayasayı iplemezdi anlayacağınız.
Benim anlamakta zorlandığım hususu, hakkını vermek gerekirse ana muhalefet de dile getiriyor. O da şu: Böylesine bir gücü elinde bulunduran cumhurbaşkanı daha fazla ne ister. Başbakan elinde, istediği zaman git der, önceki gibi gider. Parti zaten elinde, bakanından milletvekiline. E, yargı elinde, istemediği bir karar çıktığında hemen ayar çekiyor, durumu yüksek yargı düzeltiyor hemen. Öğretim üyeleri deseniz hemen hepsi onun yalakası. Kim bilir belki rektör olacaklar, belki de ayaklarının kaydırılmasından korkuyorlar. Polis, asker elinde. Ne kaldı geriye? Muhalefet mi? Yavru muhalefeti de bir Bizans oyunuyla aldı yanına. Ana muhalefet acemi bir senaryoyu darbe sanarak cumhurbaşkanının gücüne güç kattı. O da oyuna geldi belki farkında, belki değil. Farkındaysa eğer. O zaman açıklaması şu: Ana muhalefeti hep darbeci suçlaması ile sıkıştıran iktidarın eline yeni bir koz vermek istememiş olabilir. Eğer durum böyleyse yazıklar olsun. Ana muhalefet "Kardeşim sen bunlara yataklık yapmadın mı? Sen yargıyı, orduyu bunlarla doldurmadın mı? Beni kandırdılar demekle olmaz. Hadi ver bunun hesabını bakalım." demesi gerekmiyor muydu? Bunlar madem seni devireceklerdi, yaverleriniz bile onlardanken o kadar zor muydu sizi ortadan kaldırmak? Boğaz Köprüsüne iki tank göndermekle nasıl darbe olurmuş? Meclise düşen bombalar Aksaray'a niye düşmez? Emine hanım yeni temizlettim, iş çıkarma başıma mı diyecekti yoksa?
Ben -isterseniz ayıplayın- bu ülke şartlarında demokrasiyi benimsemiyorum. Tek adamlık eğer adam Atatürk gibi bir adamsa sonuna kadar desteklerim. Ama tek adam hep kandırıldığını iddia eden ama sadece halkı kandıran bir adamsa eğer, sonuna kadar "hayır" dır oyum. Eğer sonuç "evet" çıkarsa yandı gülüm keten helva...