Yukarı çıkarken artık Fırat'ı alıyorum yanıma. Yaylaya gelir gelmez temizlik başlıyor. Dünkü gibi, adeta bahar havası hüküm sürüyor. Telefonum çalıyor. Arayan bizim bankacı dostlar. Yanlarında önemli konukları varmış. Zamanlarının çok kısıtlı olduğunu söylüyorlar. Aşkın Şef yine ortada yok. Telefon ediyorum, cevap vermiyor. "Açıksınız değil mi?" sorusuna "Açığız efendim, buyrun," niye dedim ki ben? Ortada şef yok. "Hemen çıkıyoruz, mezelerle donatın masayı biz gelene kadar." demişler bir de. Arkası arkasına telefon ediyorum. Bir keresinde "Aradığınız numara kapsama alanı dışında" mesajı geliyor. Daha da kötü. Telefonu mu kapattı acaba? Ya da şarjı mı bitti? Bir kez daha arıyorum cevap yok. Bu bile sevindiriyor beni, hiç olmazsa aradığımı görecektir sonunda. Belki de müsait değildir telefonu açmaya. Bu ilk de değil. Eğer misafir gelir de kapıdan dönerse ve geçerli bir mazereti yoksa, bu sefer faturayı ağır kesmeye kararlıyım.
Bankacılar bir kez daha arıyorlar. "Biz yola çıktık on beş dakika sonra oradayız. Masa hazır değil mi?" Geldiklerinde hazır olsun diye sıcak siparişlerini bile söylüyorlar. Hiç beceremediğim halde yalan söylüyorum. "Buyrun efendim, her şey hazır sizi bekliyor." Tek ümidim az sonra şefin kapıdan içeri girmesi. Ümidi kestiğim bir anda son kez çaldırıyorum telefonunu. Nasılsa açıyor bu kez. "Beş dakika sonra oradayım." diyor. "Neden geç kaldın, beni zor durumda bırakıyorsun, bak bu ilk de olmuyor." demenin sırası değil. Misafirler gelmeden sadece beş dakika önce geliyor bizim şef. Anlatmaya çalışıyor geç kalmasının nedenini. "Sus" diyorum, "Sus, bir an önce mezeleri hazırla."
Gelir gelmez çifter çifter bir sürü meze tabağı hazırlanıyor. Misafirler olayın farkında değil. Ah, bir de bana sorsanız. Mezelerin arkasından sıcaklara başlarken açıklıyor geç kalmasının sebebini. Onu getiren aracın lastiği patlamış. "Ne oldu, yetiştirmedim mi her şeyi." diyor bir de. Direkten dönüyor aslında benim direkten döndüğüm gibi...
Bankacılar çaya davet ediyor. Aşağıda işim var zaten. İade-i ziyaretim gecikmiyor, öğleden sonra uğruyorum, sıcak ilgi gösteriyorlar. İlk kez açacağımız ticari hesabın belgelerini imzalarken bu anı ölümsüzleştirmek için fotoğraflar çekiliyor.
Akşam yemeğine önemli bir kurumun yöneticileri rezervasyon yaptırıyorlar. Dünün aksine gelenlerin çoğu rezervasyonlu bugün. Haberleri yeterince takip edemiyorum ama sosyal medya, özellikle facebook' tan alıyorum haberleri. El-Bab'tan gelen şehit haberleri, referandum tartışmaları, Fetö göz altıları... İçim kararıyor. Başka bir gözle görüyorum bu gelişmeleri. Çanakkale Ayvacık'ta deprem sonrasında orada yaşayanlar kışın soğuk günlerini çadırlarda geçiriyor. Hayat devam ediyor. Kimi ağlıyor, kimi gülüyor. Ülke elden gidiyor. Kimse umursamıyor. Atatürk bile kandırmış bizi, "Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır." derken. Ne çalışkan ne de zeki bu millet. İktidar, para uğruna vatanımızı satar hale geldik. Önce en etkili makamlara getirip, ordumuzu çökerten daha sonra da kol kola gezdikleri Fetö'cülere sözde darbe yaptıranlardan niye hesap sorulmaz. Her şey ellerinde, yaptıramayacakları bir şey yok ama yetmiyor, başkanlık yani diktatörlük, tek adamlık istiyor birileri. Dahası ne? Başkan olunca yapamadığı neyi yapacak? Sadece iktidar hırsı mı bu? Yoksa daha başka vahim planlar mı yapılmış ülkenin geleceği üzerinde. Onlar "Hayır" diyor deyip PKK ile aynı kefeye koyduğu muhalefeti köşeye sıkıştıran başbakan, utanmadan, o teröristleri şarkılarla türkülerle karşılamadı mı? Yok, yok bu milletin gözleri kör, akılları tutulmuş, yüreğinde gram vatan sevgisi kalmamış, dolduruşa gelen bir sürüden farksız. Muhalefeti desteklemiyorum. Çünkü muhalefet yok ki ortada. Neredeyse bütün gazeteler, televizyonlar iktidarın borazanı. YSK da artık karışmayacakmış eşit yayın ilkesine. Sabahtan akşama kadar ezberletecekler halka ne yapması gerektiğini... Benim yine psikolojim bozulmaya başladı. Amélie hayallerim arasında Yann Tiersen dinleyim biraz. Belki açılırım...
Akşam yemeğine önemli bir kurumun yöneticileri rezervasyon yaptırıyorlar. Dünün aksine gelenlerin çoğu rezervasyonlu bugün. Haberleri yeterince takip edemiyorum ama sosyal medya, özellikle facebook' tan alıyorum haberleri. El-Bab'tan gelen şehit haberleri, referandum tartışmaları, Fetö göz altıları... İçim kararıyor. Başka bir gözle görüyorum bu gelişmeleri. Çanakkale Ayvacık'ta deprem sonrasında orada yaşayanlar kışın soğuk günlerini çadırlarda geçiriyor. Hayat devam ediyor. Kimi ağlıyor, kimi gülüyor. Ülke elden gidiyor. Kimse umursamıyor. Atatürk bile kandırmış bizi, "Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır." derken. Ne çalışkan ne de zeki bu millet. İktidar, para uğruna vatanımızı satar hale geldik. Önce en etkili makamlara getirip, ordumuzu çökerten daha sonra da kol kola gezdikleri Fetö'cülere sözde darbe yaptıranlardan niye hesap sorulmaz. Her şey ellerinde, yaptıramayacakları bir şey yok ama yetmiyor, başkanlık yani diktatörlük, tek adamlık istiyor birileri. Dahası ne? Başkan olunca yapamadığı neyi yapacak? Sadece iktidar hırsı mı bu? Yoksa daha başka vahim planlar mı yapılmış ülkenin geleceği üzerinde. Onlar "Hayır" diyor deyip PKK ile aynı kefeye koyduğu muhalefeti köşeye sıkıştıran başbakan, utanmadan, o teröristleri şarkılarla türkülerle karşılamadı mı? Yok, yok bu milletin gözleri kör, akılları tutulmuş, yüreğinde gram vatan sevgisi kalmamış, dolduruşa gelen bir sürüden farksız. Muhalefeti desteklemiyorum. Çünkü muhalefet yok ki ortada. Neredeyse bütün gazeteler, televizyonlar iktidarın borazanı. YSK da artık karışmayacakmış eşit yayın ilkesine. Sabahtan akşama kadar ezberletecekler halka ne yapması gerektiğini... Benim yine psikolojim bozulmaya başladı. Amélie hayallerim arasında Yann Tiersen dinleyim biraz. Belki açılırım...
Dibe vurmaya az kaldı; iki olasılık var: Ya batmak, ya da yeniden var olmak...
YanıtlaSilBen sanatla avutuyorum kendimi bu aralar. Paralel bir evrende gibi yaşamaya çalışıyorum, iyi geliyor...
Dibe vurduk gitti ne yazık ki. Tam bu sıralar Atatürk gibi bir kurtarıcıya ihtiyacımız var. Yüz yılda bir geldiğini söylerler onun gibilerin. Bu hesaba göre yeni kurtarıcı 36 yaşında. Biraz daha beklememiz lazım sanırım:)
SilNe güzel bir uğraşı bulmuşsunuz kendinize. Sayenizde biz de kenarından köşesinden sahipleniyoruz blog yazılarınızdan. Sevgiler...
çok heycanlı olmuş şefin yetişmesi. mesleğin cilveleri :) sonra da banka, sosyal hayatın hoşlukları, sonra da korku filmi, siyasetin korkunç yüzü. yaza kadar bizim ülke hala olacak mı bakalım :)
YanıtlaSilSormayın. Bu heyecanı yaşayan bilir:)
SilBen bu milleti tanıdıkça umudumu yitiriyorum. Resmen intihar bu...
Aşkın Şef gerçekten ucuz kurtarmış paçayı. Tansiyon yükseltir bu durumlar.
YanıtlaSilBen de haber izle(ye)miyorum artık. İnsanların beyin yerine ne taşıdıklarını merak ediyorum.
O da ben de şanslı günümüzdemişiz demek:) Düşünün ki, misafir kapıya dayanmış ve ben "Kusura bakmayın sizi buraya kadar yorduk ama aşçımızın geleceğini umuyorduk." demeye hazırlanıyorum. Tansiyon zirve yaptı o gün:)
SilBu bambaşka bir olay. Bana bir ulusun yok oluşunu hatırlatıyor. Tek endişem çocuklarımız...
Daha üzücüsü toplumumuzun kutuplaştırılması. Karşı tarafı düşman gibi görmesi. Oysa hepimiz aynı geminin içindeyiz. Burada sivil insiyatife büyük görevler düşüyor. Esas olan çok seslilik ve çok renkliliktir. Artık muhalefet ve iktidar ayrımı da yok. Muhalefet bir blog siyaset gütseydi fırsat varken bir koalisyon yapılsaydı en azından iktidar sorumluluğunu da öğrenmiş olacaklardı. Bize düşen iyi insan olabilmek, siyasetin üzerinde bir değere ve bir güce sahip olabilmek. Yeri geldiğinde güvenli bir kulvarda kortejler oluşturabilmektir. İşte yine geliyoruz iletişim ve algıya. Hani bir güven verecek, bireyin hakkını, özgürlüğünü esas alacak bir siyaseti güden siyasi bir hareket başlasa, doğasında asalet ve zerafet gösteren bir lider doğsa, bunun sağcısı da solcusu da saygı duyar. İşverenler adil olur ve işçisini korur hakkını teri kurumadan verir. İşçiler de çalıştığı işyerine ihanete varan davranışlarda bulunmaz. İşyeri kalkınır, işçi refaha kavuşur. En önemlisi herkes kerdeş gibi birbiriyle kucaklaşır ve kaynaşır. Bütün dileğim budur.
YanıtlaSilSayın profösör, sizin şu iyimserliğiniz yok mu? Beni benden alıyor. Kutuplaşmanın olduğu yetmişli yılları hatırlıyorum. Gerçekten düşman bellemiştik birbirimizi. Sonra anladık işin iç yüzünü. Başta ABD olmak üzere süper güçler bu ülkeye nasıl fitne sokacaklarını iyi biliyorlar. Ülkeyi yönetenler iktidar hırsı ve para gaflet ve hiyanet içinde.
SilMuhalefet derseniz sıfır. Ben iktidara kızmıyorum zaten. Onlar misyonlarını son derece başarılı bir şekilde yerine getiriyorlar. Görevini yapmayan biri varsa o da muhalefet partileri. MHP başkanını nasıl korkuttularsa birden başkanlık için iktidarın imdadına yetişti.
Yanlış anlamayın, benim de siyasetle bir ilgim yok ama ülke elden gidiyor göz göre göre. Eskiden güçlü ordumuz vardı. Dostumuza güven verir, düşmanımıza korku salardı. Hiçbir ülkenin toprağında gözümüz yoktu, onların iç işlerine karışmazdık. Ne ordumuz kaldı, ne bağımsız yargımız...
Zor günler. Benim de Allah'tan tek dileğim sonumuzun hayırlı olması...
Misafirlerinize karşı mağdur olmamışsınız neyseki.Umarım bizler de memleketimizde mağdur duruma düşmeyiz. Yukarılardakileri daha zengin etmek esası üzerine kurulmuş bu düzende farkında olmak bile yetmez oldu :(
YanıtlaSilBu ülke bizim kadar şanslı mı ki? Allah sonumuzu hayır eylesin. Evet farkındayız, farkındayız ama elimizden bir şey gelmiyor. Oysa devletin başındaki şahıs yürüyün dese, milyonlar ellerinde satırlarla bizim gibi düşünenlerin üzerine yürür. Böylesine kudrete sahip biri daha nasıl bir güç ister anlam veremiyorum. Zavallı ülkem:(
SilKamera arkası bir anlatı dinledim :)
YanıtlaSilBizim kamera arkası diye bir durumuz yok:) Her şey şeffaf. Keşke ülkemiz üzerinde dönen dolapları da birileri doğru düzgün anlatsa bu halka...
SilBence Aşkın Şef'in kıymetini bilin :) Herkes iki arada bir derede böyle hakkından gelemez, aşçı olan eşimden biliyorum. Tabii siz işveren olarak daha iyi bilirsiniz, şahsi kanaatim sadece :)
YanıtlaSilHali hazırda artıları eksilerini götürdüğü için bizimle birlikte. Umarım bizi zor durumda bırakacak büyük hatalar yapmaz:) Teşekkür ederim kannatinizi paylaştığınız için:)
SilGüzel bir yazıydı keyifle okudum ziyaretinize tekrar geleceğim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, her zaman beklerim efendim:)
Sil