Moderatörlüğü Taha Akkurt tarafından gerçekleştirilen Ağaç Ev Sohbetlerinde bu haftanın konusu ilk bakışta hayli basit gibi görünse de sorunun içinde geçen bazı sözcükler tartışmaya açık derin anlamlar kazandırıyor. O sözcükler ki, muhtevalarında inanç, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih gibi nice ilimler yatar. Madem koydular boş kağıdı önüme, söz sırası bende. Bana öyle geliyor ki farklı bir pencereden bakacağım. Dilerim ürkütmez sizi düşüncelerim. Önce sığda kalıp suya sabuna dokunmayayım, daha sonra aklımın derinliklerinden süzdüklerimi sizlerle paylaşayım. İşte haftanın sorusu:
Hayatınızda sevdiğiniz ve şükrettiğiniz şeyler, sizi gün içinde mutlu eden küçük detaylar nelerdir?
Yaşamı boyunca insan, doğası gereği çevresinde olan bitene kayıtsız kalmamış, sevmek, mutlu olmak hem soyut ve hem de somut anlamda en güzel duygularımız olmuş. Doğrusunu söylemek gerekirse sevmek bazen duygudan da öte yanları olan, eylem gerektiren bir olgu...
Çikolatayı severiz çoğumuz, yerken mutlu oluruz. Ancak sevgiliye "Seni seviyorum" demekten ibaret değil sevmek. Onu saymak, ona değer vermektir aynı zamanda. Öpüp koklayınca çiçekleri seviyorum diyemezsiniz. Sulamasını unutuyorsanız kocaman bir yalandır onları sevdiğinizi söylemeniz. Bu bakımdan sevmek sözcüğü, anlamını düşünmeden dilimizden dökülen bir sıradanlığa bürünmekte. Dünyada her sözün anlamını yitirdiği gibi sevgi de bundan kendine düşen payı almış anlaşılan.
Belirttiğim anlamda sevgilerin belki de en sahici olanı, evlât sevgisinin dahi içgüdüsel tarafı var. Eğer sevgi onu gözünden sakınmak, korumak ise kedi de yavrusuna aynısını yapıyor. En ateşli sevgiler gün geliyor derin bir nefrete dönüşüyor. Yaygın anlamda sevgi; gösteriş, karşılıklı alışverişten ibaretken, gerçek anlamda sevgi neredeyse ütopik bir kavram haline gelmiş. İnanç dünyasından günümüze aktarılanlar doğruysa Yunus Emre'nin hissettikleridir bana göre gerçek sevgi. Ölüm bile Yunus için bir mükâfat, sevdiğine kavuşma günü. "Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa erinirim" der, dünya işlerini umursamaz, ne cennette gözü vardır, ne de hûrilerde. Yunus'u tanıdıkça sevginin anlamı daha iyi işliyor içime.
Sevmek yerine hoşlandığım, yani gönlümü hoş, beni mutlu eden şeyler nelerdir diye sorarsanız eğer; ailemle birlikte olmak, okumak ve yazmak derim. Kafama denk insanlarla sohbet etmek, damak tadıma uyan yemekleri yemek, seyahat edip yeni yerler görmek, yeni bir şeyler öğrenmek ya da bildiklerimi paylaşmak, insanlara elimden geldiğince yardım etmek hoşlandıklarım arasında ilk aklıma gelenler. Bunların hepsi de günlük hayatımda ulaşabileceğim, beni mutlu eden şeyler. Yatım, katım olsun, en iyisinden giyineyim, en lüks arabaya bineyim, çok param olsun ne istersem onu alayım türünden düşünceler geçmez aklımın ucundan. İnanmayacaksınız ama gerçek bu. Sevmem böyle şeyleri, mutlu etmezler beni. Tam aksine hep daha iyisi, daha güzelinin peşinde koşarken insanın içine tatminsizlik tohumları saçan mutsuzluk kaynağıdır onlar.
Şükretmek; birine, birilerine teşekkür etmek, minnet duymak yani. Bizden daha kötü durumda olanları düşünüp şu anda sahip olduklarımız için yaradana şükrânlarımızı sunmak. Paganlığın hüküm sürdüğü çağlardan bu yana süregelen teşekkür niyetine tanrılara nice kurbanlar adanmış, adanmakta. Başkalarından daha iyi durumda iken sinsi bir böbürleniş, bencillik, başkalarının sahip olduklarına erişme imkânı bulamadığımız durumlarda ise kanaatkârlık, içten gelen bir teselli, içi boşaltılmış, gerçek anlamından saptırılmış sözcüklerden biridir bana göre şükür. Kimi zaman atalete sevk eden ağız alışkanlığı...
Şüpheciliğim pek çok kıssaya kapatmış kapılarını. Lâkin bazıları kurgu bile olsa daha gerçek gelir gözüme. İşte onlardan bir tanesi:
Rivayet ederler ki bir gün İbrahim Edhem Hazretleri ile seyr u sülûkunun (tasavvufta izlenen yol) başlarında olan Şakik karşılaşırlar.
İbrahim Edhem sorar:
- Şükür ve sabır hakkında ne dersin?
Şakik şöyle cevap verir:
- Bulursak şükrederiz, bulamazsak sabrederiz.
"Belh'in köpekleri de böyle yapıyor, bulurlarsa şükrediyor, bulamazlarsa sabrediyor" der, İbrahim Edhem.
Bu sefer Şakik sorar:
- Sizin düşünceniz nedir efendim?
- Bulursak ikrâm eder, bulmazsak şükrederiz!
Ne yazık ki küresel kapitalizm sevgi gibi en asil duyguları yok etti. Varsa, yiyoruz, içiyoruz, krallar gibi yaşayıp şükrediyoruz. Yoksa, bizden kötü durumdakilerden teselli bulup yine şükrediyoruz. Şükür mü birbirimizi sevmeyi unutturan? Çaresiz derde düşüp yüzü gözü yamulanların (yüz tümörü) nedir suçu? Açlıktan ölen bir çocuğu düşünürken nasıl şükredeyim karnım doydu diye? Anası senden daha az şükretti diye mi kahpe bir kurşuna canını verdi Mehmet? Ey hakkımızı yiyenler, size bu son sözlerim. Servetinizi borçlu olduğunuz bizlere minnet edeceğiniz yerde hâlâ tanrılarınıza şükrediyorsunuz.