Yazar: Ahmet ÜMİT
Sayfa Sayısı: 502
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Ahmet Ümit, polisiye türünde yazdığı romanlarla kendini edebiyat dünyasına kabul ettirmiş, gerek kurgusal yeteneği, gerek eserlerinde ancak uzun ve yorucu araştırmalardan elde edilebilen bilgiler sunması, gerekse yazım dilindeki ustalığı bakımından geniş bir hayran kitlesine ulaşmış bir yazar. Yazarın okuduğum Kayıp Tanrılar Ülkesi romanı hakkında hoşuma giden yönlerinin yanı sıra olumsuz olarak değerlendirdiğim hususlardan bahsedeceğim. Öncelikle konu ve kurgu bakımından iyi düşünülmüş, araştırılmış ve yoğun emek harcanmış bir kitap. Ancak kullanılan dil açısından bakıldığında diğer kitaplarına göre son derece basit ve rahatsız edici bulduğumu söylemek isterim. Yazar hikâyeyi kurgularken gösterdiği çabayı yazarken göstermemiş, diyaloglar, betimleler hayli zayıf. Edebi değeri bakımından sorunlu ancak sürükleyici bir kitap. Genel olarak devrik cümlelerin edebi eserlere olan katkısı büyüktür, lâkin yazar bunun dozunu kaçırıp olmadık yerde cümleleri devirmeye kalkınca romanın birçok yerinde bu durum son derece yapmacık bir hâl almış.
Yunan mitolojik öğelerinin polisiye bir romanda işlenmesi son derece ilgi uyandırıyor, verdiği mesajlar yerinde. Konuya gelince; hikâye, Almanya'nın Berlin şehrinde göçmen bir ailenin çocuğu olan homoseksüel Cemal'in vahşi bir şekilde katledilmesiyle başlıyor. Olayı ilginç hale getiren, cinayetin Bergama'dan çalınıp Doğu Almanya Pergamon Müzesinde sergilenen Zeus Altar'ını konu eden bir resim çalışmasının önünde ve bilinen bir ritüeli çağrıştıran şekilde meydana gelmiş olması. Romanın baş kahramanı bu kez Baş Komiser Nevzat değil. Almanya'ya siyasi nedenlerle sığınmış bir ailenin göçtüğü topraklarda doğan kızı Baş Komiser Yıldız Karasu etrafında dönüyor bütün olaylar. Cinayetin çözülmesinde görev alan Karasu, bir yandan ırkçı Nazi örgütlerinde failin izini sürerken diğer yandan birbiri ardına yeni cinayetler işlenmeye devam etmekte. Diğer taraftan her cinayetin mitolojik olaylara ilişkin bir yönünün bulunduğunu keşfeden dedektif, araştırmalarını bu yönde sürdürüp sonuca varmaya çalışıyor.
Belirttiğim gibi yazar, romana edebi özellik katmak adına gereğinden fazla zorlamış kendini. Her mekânda yarattığı farklı ağaç türlerinin kokusunu anmadan geçmeyerek ipin ucunu kaçırmış. Gereksiz sözcükler, yerli yersiz cümleler romanın kalitesini düşürmüş. Ahmet Ümit'i söz ustası olarak bilirdim, bu romanını sakin kafayla okusa eminim kendisi de düzeltecek çok yer bulacaktır. Esasen Grange'ı taklit etmeye çalışmış fakat bu roman, oldukça kötü bir taklit. Yazar, sponsorluğunu almışçasına arabanın markasını, cinayet silahlarının tipini, modelini özellikle açıklarken Grange'ın romanlarından ne kadar etkilendiği görülüyor. Bütün bunlara rağmen yine de sürükleyici, eğitici bir roman. Polisiye türünden pek hoşlanmasam da bu türü sevenler için önerilebilir. Diğer taraftan yazarın bu romanını yazım dili bakımından diğer eserlerine kıyasla hayli zayıf bulduğumu, ifadelerinde yer yer lise seviyesinde birinin ağzından çıkmış hissine kapıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Roman karakterleri konusunda bir derinliğe de rastlamadım, kitabı okurken katil ya da katillerin kim olduğuna dair merak uyandırmadı bende. Mitolojik yanı dışında vakit geçirmek için okunabilecek bir kitap.
Kitap okumayı sevmeyen erkek kardeşim için lisedeki edebiyat öğretmeni Ahmet Ümit önerince tanışmıştım yazarla. Daha önce adını duymuş ama hiç kitabını okumamıştım. Kardeşim okuyup sevince ben de birkaç kitabını okudum. Eserlerinde gerçekten detaylı araştırmalar sonucu elde edildipi belli olan bilgiler sunması çok hoşuma gitmişti ama onun dışında edebi bir dili yoktu hatırladığım kadarıyla. Daha çok ilginç ve sürükleyici olmaya odaklıydı kitapları. Tam da okumayı çok sevmeyen ama macerayı sevenler için merak duygusu ile kitabı bitirecek motivasyonu veren kitaplar olarak kalmış aklımda. Ama hangi kitaplarını okuduğumu sorsanız isimleri bile gelmiyor aklıma. Yine de kardeşimin kitap okumasını sağladığı için müteşekkirim Ahmet Ümit'e :D
YanıtlaSilGeçen hafta Ağaç Ev Sohbetlerinde tartıştığımız konuya güzel bir örnek olabilir bu roman. Ahmet Ümit gördüğüm kadarıyla yazarlıkta para kazanmanın yolunun toplumun talebiyle örtüştüğünü anlamış. Yazarın gayesi sadece yazmak olsaydı kaliteden ödün vermezdi. Hakkını yemek istemem, polisiye türüne katkısı büyük, güzel kitapları da var. Fakat artık kendini ne olursa olsun yazmaya, sanat yapmaya değil, toplumun talebi ne ise o yönde eser üretmeye çalışıyor. Belli ki aceleye getirilmiş bir kitap. Yazık etmiş kendine, böyle olmamalı.
SilPolisiye/Macera türündeki kitaplar akılda pek kalıcı olmuyor. Ahmet Ümit yine de tarihle, mitolojiyle zenginleştiriyor kitaplarını. Özellikle bu kitabını okurken yazım dili bakımından kendini rezil etmiş, maalesef. Belki beklentimi yüksek tutmuş olabilirim:)
Ahmet Ümit'in Elveda Vatanım kitabı aylarca elimde sürüklendikten sonra bir daha kitabını almadım. Galiba ben bu tarz kitapları okuyamıyorum :)
YanıtlaSilPolisiye benim de sevdiğim bir tür değil. Elveda Güzel Vatanım kitabını okuduğumu sanıyorum ama aklımda pek bir şey kalmamış gibi, belki de okumadım:) En azından okuduğum kitabın dili düzgün olmalı, cümleler kulağı tırmalamamalı, insanın aklıyla dalga geçmemeli:)
SilYazarın bir kitabını okudum şu ana kadar. Üzerinden çok geçtiği için yazarın üslubunu hatırlamıyorum. Bu kitabı merak ediyordum. Araştırma kısmı iyi olsa da edebi yönden zayıf kalması kötüymüş. Ben kurgu kadar anlatıma da çok önem veririm. Kitap çıkarma işi aceleye gelmemeli. Günümüzde bazı yazarlar kitabı tutunca isim ve mekan değiştirip benzer şeyleri yazıp duruyor. Yabancı yazarlar için de diyorum tabi. Farklılık hep lazımdır.
YanıtlaSilPolisiye-Macera türü kitaplar akılda pek kalıcı olmuyor. Ben birkaç kitabını okudum yazarın ama bu kitabındaki dilini çok yadırgadım. Ne bileyim, sanki kurguya çok zaman harcamış, yorulmuş iş yazmaya gelince bıkmış da bir an önce elimden çıksın demiş. Elbette ticari kaygılar da olabilir. Belki adamın parası bitmiştir. Zira tanıtım için epey çaba göstermiş. Birinci baskısı 300.000 ad olarak basılmış. Keşke tanıtıma bu kadar zaman ayıracağına yarısını kitabın diline harcayabilseydi sevgili Ümit:)
Silahmet ümit çok sevilen bir yazar, kitap fuarlarında ve imza günlerinde çok uzun kuyruklar oluşuyor, insanlar onunla foti çektirmek istiyor, kitaplarında istanbul olduğu için istanbulda yaşayanlar seviyor özellikle, kendisi de iyi biri, edebiyat hakkında eleştiri yazıları, edebiyat sohbetleri çok iyi örneğin, edebiyat camiasında edebiyat ile ilgili etkinliklerde saygı duyulan biri, özellikle polisiye edebiyat tarihinde, kendisi zaten hep beyoğlunda, bir bürosu var beyoğlunda, genelde romanları için beyoğlu sokaklarını dolaşıyor :) ama romanları başka tabii, romanlarında gereksiz bilgi çok, çok uzatıyor, romanlarını 100 sayfa kısaltması lazım, bir dolu yan konuya giriyor, kötü kitaplar yazan iyi bir yazar o :)
YanıtlaSilAhmet Ümit'i ben de severim. Diğer kitaplarını severek okudum. Ne yazık ki okuduklarımın tamamını blogumda değerlendirmedim. Bu son romanını kurgu ve mitoloji konusunda verdiği bilgiler açısından beğenmiş olsam da kullandığı dili kendisine hiç yakıştıramadım. Nedenini bilmiyorum; belki aceleye getirmiş olabilir, belki üzerinden yeterince geçmemiş. Hem kendisine hem kitaba hem de biz okurlarına ayıp etmiş. Kitabın bazı bölümlerinde o kadar çok kulağımı tırmalayan ifadeleri, yanlış sözcük seçimleri vardı ki, adeta kitap kendi elinden çıkmamış. Uzatma konusunda sana katılıyorum ayrıca. Ticari gayesi ön plâna çıkmış gibi, belki de nasıl olsa isim yaptım, artık o kadar özen göstermeme gerek yok diye düşünüyor. Okuduğum pek çok cümlesini dönüp değiştirdim, bu da okuma zevkini olumsuz etkiliyor tabii:)
SilHemen hemen bütün kitaplarını okudum. Bir ara elimden bırakamıyordum. Polisiye ve tarihi iç içe geçiren iyi bir yazar bence. Bu kitabını da okumak istiyorum.
YanıtlaSilMuhtemelen beğeneceksiniz. Benim bütün eleştirim kullandığı dilin beklentimin çok altında kalması. Diğer kitaplarına göre zayıf buldum gerçekten. İyi okumalar:)
SilAhmet Ümit adı piyasada duyulan bir isim sıkça ama tercih ediyor muyum, maalesef hayır. Belki ilk zamanlar çok iyi olabilir ki, sanırım ben de hep o zamanlarıyla ilgili bir iki iyi şey duymuştum.
YanıtlaSilPeki romanın sonunda katilin kimliği şaşırtıcı mıydı merak ettim :))
Ya ben de artık Ahmet Ümit okumak istemiyorum. Okunacak o kadar güzel kitap var ki. Hani boş zamandan yakınıyor olsak çerez niyetine okunabilir. Haksızlık etmeyelim yine romanın içeriğinde yeni bilgiler bulabiliyorsunuz ama bunun dışında olayın örgüsü hep aynı. Polisiye romanlarda hedef hep aynı zaten; okuru ters köşe yapmak. İşin doğrusu bu romanın sonucu da şaşırtıcıydı. Yazar bazen tesadüfleri, gerçek üstü öğeleri kullanarak okuru istediği yöne çekebiliyor. Bazen olmadık yerde şüphe uyandırmak suretiyle özellikle yanıltıyor okuru. Bu gerçekçi olmuyor, bu yüzden, beni yazarın oyuncağı haline getirmesinden dolayı polisiye romanları pek fazla hazzetmiyorum:))
SilDedektif/polisiye roman denilince Agatha Christie'nin Hercule Poirot'sunu tek geçerim. En sevdiğim şey de Poirot'un kendi görüp anladıklarını başkalarının da görüp anlaması gerektiğini beklemesi. Watson'a "Düşün dostum, gri hücrelerini kullan." diyerek onun da yeterince düşünürse vakayı çözebileceğini ima etmesini çok eğlenceli buluyorum. Ben de benzer şekilde yeterince isteyen herkesin şakır şakır İngilizce konuşabileceğine / tüm olayı çözebileceğine inanıyorum ama bir türlü olmuyor nedense :)))
SilTers köşeye yatırılacaksam da bunun Agatha Christie elinden olmasını isterim Mr. Kaplan :)
Polisiyede mizah öğesi onu biraz daha ilgi çekici hale getirebilir belki. Agatha okudum mu, hatırlamıyorum. Okuduysam da aklımda hiç kalmamış Mrs. Kedi. Polisiye türü okusam da bana zaman kaybı gibi geliyor, öyle fazla da hoşlanmıyorum. TV nin siyah beyaz olduğu dönemdeki polisiye dizilerini büyük bir ilgiyle izlerdim oysa:)
Sil