"Sanat, sanat için midir, toplum için mi? Sanatçı toplumu düşünerek mi bir eser ortaya koymalıdır yoksa toplumu görmezden gelerek sadece sanat için mi oluşturmalıdır eserini? Mesela yazarlar, eserlerini yazarken okunma/beğenilme endişesi duyarlar ve ona göre mi yazarlar? Yoksa hiç tereddüt etmeden içlerinden geldiği gibi mi yazarlar?"
Sanat ve toplumun geçmişten bu yana birbirini etkilediği bir gerçek. Sanatı, duygu ve düşüncelerin, hayal gücü ve yaratıcılığın ifadesi olarak tanımladığımızda bazı sanat dallarının toplumla daha yakın ilişki içerisinde bulunduğunu söyleyebiliriz. Edebiyat, resim, sinema, tiyatro ve müzik bunların başında gelir. Bununla birlikte bünyesinde yaratıcılık barındırmayan yazı, resim ya da müziğe sanat diyemeyiz. Sözgelimi ders kitabı yazmak, fotoğrafa bakıp tuvale aktarmak ya da bir müzik parçasını icra etmek sanat sayılamayacağı gibi herhangi bir yaratıcılığa gereksinim duymadan ortaya çıkan bu eserlerin sahibi de sanatçı değildir.
Sanatçı sanatını ortaya koyarken doğadan ve toplumdan ilham alır. Karşılıklı ilişkisinden dolayı sanat da topluma ilham verir aynı zamanda. Sanat, insanın özgür düşünmesini, kendini özgürce ifade etmesini, kendini ve çevresini tanımasını ve onunla ilişki kurmasını sağlar.
Sanat üzerine kurduğum her cümle derin düşüncelere sevk ediyor beni. Söz gelimi yaratıcılığın sanatın temel taşlarından biri olduğunu kabul ediyoruz. Nasıl bir yaratıcılık? Yoktan var etme, olmayanı ortaya çıkarma... Hayır, sanatta böyle bir yaratıcılıktan bahsedilemez. Böyle bir sıfat sadece teolojik alana mahsustur. Kainatı hiçbir şeyden etkilenmeden, elinde örneği olmaksızın yarattığı söylenir Tanrı'nın. O halde Tanrı evreni yaratırken sanatını göstermiştir diyemeyiz. Keşif, mevcut bir şeyin tesadüfen bulunması, icat ise benzeri olmayan bir şeyin ortaya çıkarılması ise, sanatın yaratıcılık özelliğini hangi tanıma sokabiliriz? Sanatta yaratıcılık bütün bu tanımların dışında kendine has bir yer tutmaktadır. Doğa ve toplumdan etkilenmesi sebebiyle Tanrısal bir yaratıcılıktan, tesadüfi olmayıp duygu ve düşüncelerin ifadesi şeklinde tezahür ettiği için keşiften, benzerlerinin olması bakımından da icattan farklılık gösterir. Bu yüzden Amerika'yı keşfeden Kristof Kolomb'a, ampulü icat eden Edison'a sanatçı demiyoruz.
Mesleğimle ilgili bana hayli tuhaf gelen bir terim var, sanat yapıları! Ulaşım ve su yollarını korumak, akışlarına yön vermek amacıyla yapılan, menfez, istinat duvarı, hendek, köprü, alt-üst geçitler, tünel vs. yapılar. İngilizce karşılığı "engineering structures" (mühendislik yapıları) olan ve belli hesaplara dayalı bu yapıların adı, Fransızca "ouvrage d'art", (sanat işi) sözcüğünden de feyz alınıp melez bir şekilde geçirilmiştir dilimize. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak hiçbir yaratıcılığı olmayan, estetikten yoksun Köy Hizmetleri köprülerini, her yağmurda tıkanan kutu menfezleri, hendekleri sanat yapısı olarak nitelemek sanata karşı yapılan en büyük hakarettir.
Sanatta estetik olmazsa olmaz bir zorunluluk mu? Bu soruya Güzel Sanatlar için evet cevabını verebiliriz. Başlangıçta resim, heykel, mimarlık, müzik ve şiirden oluşan beş sanat dalı Güzel Sanatlar başlığı altında toplanmış. Daha sonra bunlara tiyatro, dans ve sinemanın eklendiğini görüyoruz. Edebiyatı da aynı kategoriye sokanlar var. Güzel Sanatların kendine has yaratıcılığının yanı sıra topluma hitap etmek ve insanların duygu ve düşüncelerini etkileyip onların beğenisini kazanmak gibi bazı özellikleri olduğundan söz etmek mümkün görünüyor.
Tam bu noktada koli bandıyla duvara yapıştırılan bir muzdan sanat eseri olur mu diyebilirsiniz. İtalyan heykel sanatçısı Maurizio Cattelan'ın, Miami Sanat fuarında sergilenen "Komedi" adını verdiği eserine tam 120.000 USD değer biçildi! Sanat, işte böyle bir şey, yeri geldiğinde son derece basit bir şekilde, yaratıcılığını kullanarak bir şamar gibi toplumun yüzüne vurabilir gerçeği! Elbette anlayana...
Sanat üzerine yapılan bütün bu değerlendirmelerin hepsi felsefenin konusuna giriyor. Sanat felsefesi başlığı altında düşünürler bu konuları masaya yatırıp uzun uzadıya tartışmaya devam ediyorlar. Elbette bu tartışmaların sonucunda bir yere varmaları mümkün değil. Kesin bir yargıya varılamadığı için bilim olarak kabul edilmez felsefe, fakat ona "düşünce sanatı" diyebiliriz.
Sanatın sanat için mi yoksa toplum için mi olduğuna karar vermeden önce sanattan ne anladığımı ifade etmek istedim. Lâfı uzatmamın sebebi bu. Sanatın ne anlam taşıdığına ondan ne beklendiğine dair görüş farklılıklarının olması tabidir. Yukarıda belirttiğim üzere sanat ister istemez doğadan ve toplumdan etkilenmektedir. Gerçek sanatçı, topluma önderlik edecek yaratıcı eserler ortaya çıkarmalı, ticari kaygılardan ve sadece toplumun beğenisini kazanmak hedefinden uzak durmalı, toplumun baskısından kendini yalıtarak özgürce kendini ifade edebilmelidir. Ne yazık ki, bu manada "gerçek sanatçı" kimliği taşıyan insan sayısı yok denecek kadar az. Gerçek sanatçılar eserleriyle varlıklarını ortaya koyarken büyük bedeller ödemiş, yoksulluk çekmiş, bazen bu uğurda canlarını vermişlerdir. Bu bağlamda "sanat sanat içindir" diyorum ve sanatı bu kapsamda icra eden gelmiş geçmiş tüm sanatkârların önünde saygıyla eğiliyorum.
Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi "Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." Sanatın lâyıkıyla icra edilebilmesi için her şeyden önce özgür bir ortamın olması gerekir. Ülkemizde sanat, maalesef, toplumun talepleri doğrultusunda, hakim güçlerin denetimi altında ve ticari kaygılarla yapılabilmektedir. Bu yüzden toplumumuzun gelişmesinde sanatın lokomotif gücü son derece sınırlı kalmıştır.
Hepimizin bu platformda yazmış olduğu yazılar da birer sanattır aslında. Çünkü duygu ve düşüncelerimizi kendimize has yaratıcıklarımızı katarak (kendi üslûplarımızla) ifade ediyoruz. Bu bazen sohbet, bazen öykü, deneme, şiir ya da diğer edebi türlerden biri olabiliyor. Toplum baskısı yazılarımızı kısıtlıyor, her istediğimizi özgürce yazamıyoruz. Kutsallarımız var sözgelimi, şehitlere kader kurbanı demek istiyorum fakat tutmak zorunda kalıyorum kendimi çoğu zaman. Özellikle toplumun önünde olan sanatçıların işi kat be kat daha zor. Şimdi desem ki bütün dinler bir efsane, vay kutsalımıza saygısızlık ettin diyerek tepki verir toplumun büyük bir kısmı. Duygu ve düşüncelerimizi özgürce ifade edememek sanata yapılan en büyük zulümdür.
Gelişmiş toplumlarda düşünce özgürlüğü ülkelerin gelişmesini sağlamış, refah düzeyini arttırmış ve bu durumu besleyen sanatın kapılarını sonuna dek açmıştır. Gelişmemiş toplumlarda yazarlar ve sanatkârlar eserlerini korku içinde, beğenilme arzusuyla ya da ticari kaygılarla üretmeye çalışırlar Elbette istisnası vardır aralarında ama onlar ya bir kenara sinmiş kendilerini gizlemekte, ya bir imkânını bulup yurt dışına kaçmış, ya da cezaevlerinde çile çekmektedirler.
sanat üzerine düşünmekte sen çok yenisin. sanat üzerine bayağı bir teori kitap okumalısıın, gündelik sohbet tarzı olmuş tabisi yine :) zaten ağaç ev sohbeti bu seri, sohbet yani :) başlangıç olarak, yanılsama ve gerçeklik var, cauldwell :) bir de yazımda bak sana cevap verdiydim, son paragrafa katılmıyom demişsin ya, onu bi açıklasana :)
YanıtlaSilŞimdi dışarı çıkmak zorundayım, dönünce bakarım:)
SilBu gayet normal, ne de olsa Z kuşağı sayılırım:)) Bu arada cep telefonum iphone değil, şimdiden söylemiş olayım:))) Okumanın sınırı yok Deep, elbette okuyacağım ama okurken düşünmeme engel bir durum değil bu. Zira özellikle sanat konusunda muazzam fikir ayrılıkları var. Bunların arasında bazı fikirleri kendime yakın bulurum, bazılarını düşünür kendim üretirim. Konu madem bu kadar derin, hangi düşüncelerimi yanlış bulduğunu hangilerini desteklediğini söylemen gerekir. Christopher Caudwell, güzel bir başlangıç, evet:)
SilTamam şimdi, bana ne cevap verdin, sayfana gelip bir bakayım:)
yazarım yazılarımda katılmadıklarımı, uzun uzun yorum yapamam been, patlarım sıkıntıdan yaa :) bu yazında katılmadığım, katıldığım düşünceler yok, genel bir sohbet olmuş,çok genel bir yazı yani ondan, daha spesifik, sert, iddialı yazdığın zaman sölerim katılmadığım olursaa :) he benim yazımdaki konu şeydi eveeet, demiştim sanatçı yansıtıcıdır, aynadır, yani işte bizim ifade edemediğimiz duyguları bizim yerimize, adımıza, bizim için ifade eder filan yanii :) katılmadım demişsin ya, ne açıdan katılmadın, onu sormuştum işte :)
Silanlamadım yinee, insan duyguları nasıl ortak olmuyooo, herkeste farklı duygular mı var ki :)
SilSanat üzerine hiçbir iddiada bulunmam. Zaten burada dile getirdiklerim kişisel fikirlerim. Kimseye beğendirme kaygım da yok, sanat yapıyoruz değil mi?:)) Sanat hakkında konuşamazsın, sen yenisin dedin ya, onun için açıkça yazdıklarımın hangisine katıldığını, hangisine katılmadığını öğrenmek istemiştim. "Sanatçı toplumun aynasıdır" sözüne itirazım yok, ben de böyle düşünüyorum, katılmadığım hususları ve nedenlerini yazdım:)
SilEvet herkesin duygu ve düşüncesi farklı. Benim milliyetçilik duygularım fazla kabarık değil meselâ:) Ecdadımla fazla övünmenin bana ne faydası olabilir. Geçmişteki hatalarımızı gizleyip ne kadar kahraman bir ırk olduğumuza kendimizi inandırmak beni bir yere götürmez. Ben geçmişteki hatalarımı görüp bugüne ve geleceğe bakarım. Bu yüzden İskender Pala, Turgut Özakman bana hitap etmez. Kendi kendimizi şişirmeye ne gerek var. Ermeni soykırımına inanırsınız ya da inanmazsınız. Ben de bunun bir soykırım olduğuna inanmıyorum ama birileri bundan soykırım olarak bahsettiğinde onu vatan haini ilân etmiyorum. Toplumumuzda her ırktan, kültürden insan var, karışık bir milletiz. Evet millet olmanın koşuludur duyguda birlik ama bu bizim coğrafyamız için çok zor. ABD, onca ırk, milletin oluşturduğu bir devlet fakat onlardaki duygu ortaklığı bizden fazla. Özellikle tek adam sistemi karpuz gibi ortadan ayırmış toplumumuzu. İki kişinin ortak paydada bir araya gelemediği toplumda hangi ortak duygudan bahsedebiliyorsun? Sen olanca iyimserliğinle yine böyle düşünmeye devam et, ama ben rasyonel düşünüyor ve gerçekleri gördüğüme inanıyorum:)
Silaynı konuya farklı yaklaşım bu. sölediğim, milliyetçilik de bir duygudur, insanlarda vardır, temel duygulardandır, bazılarında çok bazılarında az olabilir, duyguda birlik başka bir yaklaşım, sölediğim, duygularda birlik olması değil, duyguların varlığı, birçok duygu var, hepsi de insani, duyguların belli durumlarda ortak olmasını değil, sadece insanlarda duyguların olduğunu sölüyorum, insan doğasında var olan duygular bunlar, herkeste miktarı tabisi farklı, herkesin duygusu kendine, ama duygular belli, bir sanatçı bu duygulardan birini fazla taşıyan insanlara seslenebilir, bir başkası da başka bir duyguyu taşıyan en çok sayıda insana seslenebilir, milliyetçilik duygusunu 100 milyon kişi taşıyabilir, özgürlük duygusunu 200 milyon kişi, herkeste farklı duygular olsa da o duyguların varlığı kesindir, insan psikolojisinde var olabilen duygu durumlarını sölüyorum sadece. nefret, sempati, ortak duygulardır, her durumda bunu taşıyan insanların miktarı değişebilir, burda ortak derken insanların belirli bir olayda duygu ortaklığına kavuşmasını sölemiyorum, insanoğlunda zaten var olan duyguları sölüyorum, olaylardan, eserlerden bağımsız olarak :)
SilDuyguların olmadığını kim söyleyebilir. Elbette her insanın duyguları var. Hatta belki hayvanlarda bile vardır, kim bilir. Herkesin bildiği bir şeyi söylerken amacın neydi onu anlamadım ben. Bir de yukarıdaki yorumunda "...insan duyguları nasıl ortak olmuyooo, herkeste farklı duygular mı var ki :)" derken son yorumunla çelişmiyor mu? Sanat eseri üzerine insanların tepkisi, düşünce yapıları ve duygularından dolayı farklıdır. Sanırım sonunda anlaştık, umarım:)
Silortak sözcüğünden çıkan anlaşmazlıkta ilgili taraflar bir ortak duyguya varmışlardır sayın hakim, yaz kızım, gereği düşünüldü, mübaşir, dava bitmiştir, hadi boşaltın salonu, daha büssürü dava var, yaa olmaz ama içerisi sıcak diye geldik dinlemeye sayın yargıç, itiraz ediyorum sayın başkan, itiraz filan dinlemem, atın şunları içeri, olmaz sayın yargıç, sizi federallere şikayet edeceğim, ahaa siz kendinizi amerikan mahkemesinde mi sanıyorsunuz :) hihihi :)
SilTaraflar anlaştı, dava düştü. Olan izleyicilere oldu desene, ne güzel sıcak yer bulmuşlar, tarafların duygusal anlaşmazlığını keyifle izliyorlardı. Ne yapalım, yargıcımız sert, üstelik memlekette federal kanunlar da sökmüyor. Bir başka anlaşmazlığa kadar bekleyecekler o zaman. Umarım üşümemek için kalın hırka almışlardır yanlarında:)))
SilBelki de sanat aslında beğenildiği ölçüde sıradanlaşan bir dışavurum dalı. Ben meselâ sıksık edebiyat sanatı alanında düşünürken, bazı yazarların ilk eserlerini daha samimi ve sanatsal buluyorum, çünkü bir yazar "tuttu"ysa, ne yazarsa yazsın satıyor ama tutane dek yazdıkları bence onun yeteneğini ve "doğal biçimini" gösteriyor. Resim sanatında da böyle gelir bana, aslında kendine sakladıkları sanat, diğerleri ticari kaygılarla ortaya çıkarılmış eserler gibi.. Tanınmamış sanatçılar, özel koleksiyonlar bu nedenle daha değerli gelir bana, her gün her ortamda gördüğümüz bir tablo değil de, daha öznel, daha gizli kalmış bir tablosu daha değerli gelir sevdiğim sanatçının. Müzik için bu biraz farklı sanırım müzikte genel beğeni daha öne çıkıyor. Çok alternatif bir müzik zevkiniz varsa misal "müzikten anlamaz" konumuna düşmek de an meselesi :) Görsel sanatlar için ve edebiyat için bu üstte yazdığım fikre sahibim..
YanıtlaSilİlk cümlenizde dile getirdiğiniz konuyu genele yaymak mümkün mü, emin değilim. Zira Mozart, Beethoven gibi besteciler, klasik Rus edebiyatı, Leonardo'nun Mona Lisa tablosu yıllardan beri artan bir hayran kitlesine sahip. Diğer taraftan sanatı ve sanatçıyı birbirinden ayırmak gerektiği konusunda ben de sizin gibi düşünüyorum. Sanatçının her eseri sanat değeri taşımayabilir. Belirttiğiniz üzere sanatçı yaşama tutunmak için sanatını terk edip popüler olanın hizmetine girebilir. Belki bu karar kendileri için bir zorunluluk ama artık onun ortaya koyduğu eserin sanat değeri ortadan kalkmıştır. Sanata uzak toplum, sanatçının adına aldanıp bunun ayırdına varmaz çoğu zaman. Bu yüzden sevgili Virginia'nın dediği gibi sanatçının en azından bir odası ve onu geçindirecek (o dönem için) yıllık 500 pound geliri olması gereklidir. Günümüzde hâlâ geçerli olan bir durum:)
SilBen de henüz değeri anlaşılmamış, muhtelif nedenlerden dolayı kendini tanıtma imkânı bulamamış çok değerli sanatçıların aramızda dolaştığına inanıyorum. Sanat eserine yönelik yapılan yorumların eğitim ve kültürle bağlantılı, kişisel bir zevk işi olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden sanat üzerine her sınıftan olumlu, olumsuz eleştiriler, farklı yorumlar yapılabilir.
Hangi sanat dalı olursa olsun, sanatçı eserini üretirken toplumun beğenisine göre hareket etmemesi gerektiğine inanıyorum. Sanatsever bir insan, belli seviyeye gelmiş, olgun insandır, kişileri zevk ve tercihlerine göre yargılayamaz. Diğerleri ister müzikten anlamaz desin, ister resimden anlamıyor desin hiç önemi yoktur bence:)
Mr. Kaplan içimden şuraya neler neler yazmak geçiyor ama blogunuzu işgal etmemek için yazmayayım :D Sizi tebrik ediyorum. İçimden bir ses beni anlayacağınızı söylüyor :)
YanıtlaSilYıllar önce eşim, eşimin kuzeni ve ben filmler üzerine sohbet ederken IMDB'nin filmlere biçtiği puanları neden kaale almamız ya da almamamız gerektiği üzerine tartışmaya başladık. O gün de bugün de aynı şeyi savunuyorum. Çoğunluk bir filmi sevdiği ve filmin puanı yüksek olduğu için benim de o filmi seveceğimin garantisi yok! IMDB'nin 10 üzerinden 8-9 verdiği bir çok komedi filmini salakça bulup izleyemiyorum. Sanatın diğer dalları da böyle benim için. Misal klasik sayılan bir kitabı yerden yere vurabilirim hiç çekinmeden. Yukarıda canım Ceren demiş ya, farklı müzik seviyorsanız "müzikten anlamaz" konumuna düşebilirsiniz diye, bu durum diğer sanat dalları için de geçerli ama umrumda değil. Çirkinse çirkindir benim için. Sanatçı için de böyle olmalı. Toplum ya da tek tek kişiler eserini beğenmezse beğenmesin; asıl önemli olan o eseri ortaya koyarken sanatçının kendi hissettikleri olmalı, toplumun beklentileri değil. Bence ancak bu kafaya erince gerçekten sanatçı olabilir insan yoksa sadece ressam, yazar, şair, aktör... olarak kalır ünlü olsa bile.
Biliyorsunuz blogum ziyaretçilere ve onların yapacağı her türlü yoruma sonuna kadar açık Mrs. Kedi:) Bilâkis yorumlar üzerinden tartışmayı en az yazının kendisi kadar önemserim. Blog yazılarını okuduktan sonra altındaki bütün yorumları okurum, verilen linklere bakarım, bu yüzden çok zamanımı alır. Bu benim için bir zevk:)
SilSizi çok iyi anlıyorum. Bana öyle geliyor ki, bir eserin sanatsal değeri yıllar sonra ortaya çıkabilir. Tarih boyunca bir sürü eser ya unutulmuş, ya da yıkılıp gitmiştir. Fakat bazıları ölümsüzdür. İşte yüzyıllarca kendinden bahsettiren eserler gerçek sanatçıların elinden çıkmıştır. Onları müzelerde, galerilerde, kütüphanelerde, notalarda bulmak ve aynı duygularla coşmak, bilgilenmek, düşünmek, hayâl kurmak mümkün.
Filmlerle ilgili ben de aynı şeyi düşünüyorum. Hatta pazarlama stratejisiyle öne çıkarılan filmler var. Doğal olarak insanların ilgisini çekiyor. İkinci dalga, toplumsal algı şeklinde öne çıkıyor. Madem filmi bu kadar kişi izlemiş, o halde güzel olmalı. Herkesin beğendiğine kusur bulmak insanda bir eksiklik duygusu uyandırıyor sanırım. Bu yüzden anlamış gibi yaparak beğenenler kervanına katılıyor insanlar. Puan yükseldikçe ilgi artıyor. Aslında hiç de o kadar takdiri hak etmiş bir film olmayabilir. Belirttiğiniz gibi diğer sanat dallarında popüler kültür sanatı silip süpürüyor.
Sanat, bireysel ve yaratıcı olmalı. Yaratıcılığın sanattaki yeri üzerine çok düşündüm. Bir ara zihnimde beliren sözcük "özgünlük" idi, sonra unuttum. Yazıyı bitirdikten sonra geldi aklıma. Toplumun nabzına göre sanat yapılamaz benim anlayışıma göre. Sanırım siz de aynı fikirdesiniz. Gerçekten güzel, eski ama hiç eskimeyen bir konuydu bu. Üstelik sanatta estetik önemli mi, sanat sizin için ne anlam ifade ediyor, sanat ve toplum ilişkisi gibi onlarca soruyu getiriyor insanın aklına.
Grange'ı örnek vermiş sevgili Deep. Polisiye yıllarca roman türü bile sayılmadı. Neticede kurguyu üç ana temele sıkıştırarak bir eser yazıyorsunuz. Katil, maktul ve dedektif. Bu durum Grange'ın romanlarının kalitesini düşürmez, kurgusu süperdir, birçok bilgilendirici detay barındırır, betimlemeleri, karakter analizleri süperdir. Yazarın bazı kitaplarını zevkle okudum. Fakat Grange bir sanatkar, kitapları edebi bir eser midir, tartışılır. Yüz yıl sonra o kitaplar hâlâ elden düşmüyorsa evet deriz o zaman, Grange'ın kitapları birer sanat eseri. Teşekkürler:)
yarın ağaç ev sende :)
YanıtlaSilOK. Teşekkür ederim:) Bugün döneceğim aranıza:)))
Silada denizi nin ağaç ev 116 yazısını okumadın, oku amaaa :)
YanıtlaSilŞimdi gördüm yazını, evet bu yorumun kaynamış arada:))
Sil