Kitabın Adı: KIRMIZI SAÇLI KADIN
Yazar: Orhan PAMUK (Aralık 2015)Sayfa Sayısı: 204
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Basım Yılı: 1. Baskı. Şubat 2016, İstanbul
Türü: Roman
Kitap Hakkında: Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'un bu eserindeki karşılaştığım ifade bozuklukları yazarın kitabı uyku halinde yazdığını ya da aceleye getirmiş olduğu izlenimi yaratıyor. Örneğin 89. sayfanın ikinci paragrafının son cümlesinde "... Hiçbir şey olmamış gibi yaparsanız ve gerçekten hiçbir şey olmuyorsa, hiçbir şey olmaz sonunda." derken neyi anlatmaya çalıştığını bir türlü anlayamadım. Kullanılan dil bazen akıcı ama bazen de kötü bir çeviriyi andırıyor.
Roman antik Yunanın tragedya yazarı Sofokles'in eseri Oidipus'ta konu edilen "oğulun babayı öldürmesi" ile İranlı şair Firdevsi'nin eseri Şehname'de yer alan Rüstem ve Sührab arasındaki ilişkide geçen "babanın oğulu öldürmesi" temaları üzerine kurulmuş. Yazar doğu ve batının iki ünlü eserini roman kahramanları ağzından ele alırken gerçek yaşantıların aynı temalar üzerinde süregeldiğini anlatmaya çalışıyor. Oidipus ve Şehname hakkında verilen ansiklopedik bilgiler zaman zaman romanı akademik bir metne dönüştürünce romanın atmosferinden kopartıyor okuyucuyu.
Üç kısımdan oluşan kitabın ilk bölümünde başkahraman Cem lise öğrencisiyken yaşadıkları uzun uzun anlatılmakta. Babasının evi tek etmesinden sonra annesiyle yaşamaya başlayan Cem, yaz tatillerinde önce bir kitapçıda daha sonra İstanbul'un dışında bir kasabada su kuyusu açan Mahmut Ustanın yanında çalışır. Yazar bu bölümde 1980'li yıllarda iptidai su kuyusu açma tekniklerini en ince detayına kadar tasvir etme konusunda hayli başarılı bir grafik çizmektedir. Cem, kuyu açma işinde çalışırken mesaiden sonra gittiği kasabada çadır tiyatrosu oyuncusu kırmızı saçlı alımlı bir kadınla tanışır ve onunla ilişkiye girer. İlk bölümün sonunda babası yerine koyduğu Mahmut Ustanın sonu sık sık atıfta bulunulan Oidipus'un babası mitolojik kral Laios'a benzetiliyor.
Romanın ikinci bölümünde ilk bölümdeki hava birden değişiyor. Yeterince detaya girilmediği için roman tadını alamıyor insan. Öz babası evi terk ettikten sonra onunla yalnız başına hayatın zorluklarını göğüsleyen Cem'in annesinden hiç bahsedilmiyor mesela. Bilinmez bir elin annesini sahneden almasından sonra bu eksikliğin farkına varan yazarın durumu kurtarma çabaları yeterli olmuyor elbette. Bir anda yıllar geçiyor ve kırkını aşan evli bir adam olarak görüyoruz Cem'i. Eşi Zeynep ile mutlu bir birlikteliği sürdürmelerine karşın çocukları olmuyor. Bu bölümde bazı olaylar okurun kafasında boşluk bırakıyor. Mesela kuyu açarken verilen detaylar iş hayatında yok. Cem karısını da yanına alarak bir anda meşhur ve zengin bir müteahhitliğe sıçrıyor. Ama birden nasıl oluyor bu iş? Meçhul! Kırmızı Saçlı Kadının onlarca yıl aradan sonra Cem'i hatırlayıp oğlunu peşine takması ise hiç inandırıcı değil.
Şehname'de geçen olayın bir benzeri yaşandığı için Cem yok son bölümde. Bu bölümü Kırmızı Saçlı Kadın anlatıyor ama yazım tekniği aynı. Yani konuşturulan kişi farklı ama ifade tarzı değişmiyor!
Doğu ve batının bir bakıma tezat oluşturan iki ünlü eserinden yola çıkarak kurgulanan roman yazarın diğer eserleri arasında sönük kalmış. Kitabın zorlanarak yazıldığı, ısmarlama olduğu hissediliyor. Sanki birileri "Git, bana falanca temalı bir roman yaz" demiş. Yazar efsanevi karakterlere o kadar kaptırmış ki kendini, bazen ne yazdığını unutmuş! İkinci ve üçüncü bölümler sürükleyici. Yazarın konuları derinlemesine araştırması takdire şayan. Bununla birlikte gereksiz detaylara yer verilirken bütünlüğü sağlayacak ayrıntılar hep eksik kalmış.
Sofoklesin Oidipus'u ile Firdevsi'nin Şehnamesi'ni, baba oğul arasında süre gelen tarihsel ilişkileri anımsatması dışında roman olarak vasat bir yapıt.
Roman antik Yunanın tragedya yazarı Sofokles'in eseri Oidipus'ta konu edilen "oğulun babayı öldürmesi" ile İranlı şair Firdevsi'nin eseri Şehname'de yer alan Rüstem ve Sührab arasındaki ilişkide geçen "babanın oğulu öldürmesi" temaları üzerine kurulmuş. Yazar doğu ve batının iki ünlü eserini roman kahramanları ağzından ele alırken gerçek yaşantıların aynı temalar üzerinde süregeldiğini anlatmaya çalışıyor. Oidipus ve Şehname hakkında verilen ansiklopedik bilgiler zaman zaman romanı akademik bir metne dönüştürünce romanın atmosferinden kopartıyor okuyucuyu.
Üç kısımdan oluşan kitabın ilk bölümünde başkahraman Cem lise öğrencisiyken yaşadıkları uzun uzun anlatılmakta. Babasının evi tek etmesinden sonra annesiyle yaşamaya başlayan Cem, yaz tatillerinde önce bir kitapçıda daha sonra İstanbul'un dışında bir kasabada su kuyusu açan Mahmut Ustanın yanında çalışır. Yazar bu bölümde 1980'li yıllarda iptidai su kuyusu açma tekniklerini en ince detayına kadar tasvir etme konusunda hayli başarılı bir grafik çizmektedir. Cem, kuyu açma işinde çalışırken mesaiden sonra gittiği kasabada çadır tiyatrosu oyuncusu kırmızı saçlı alımlı bir kadınla tanışır ve onunla ilişkiye girer. İlk bölümün sonunda babası yerine koyduğu Mahmut Ustanın sonu sık sık atıfta bulunulan Oidipus'un babası mitolojik kral Laios'a benzetiliyor.
Romanın ikinci bölümünde ilk bölümdeki hava birden değişiyor. Yeterince detaya girilmediği için roman tadını alamıyor insan. Öz babası evi terk ettikten sonra onunla yalnız başına hayatın zorluklarını göğüsleyen Cem'in annesinden hiç bahsedilmiyor mesela. Bilinmez bir elin annesini sahneden almasından sonra bu eksikliğin farkına varan yazarın durumu kurtarma çabaları yeterli olmuyor elbette. Bir anda yıllar geçiyor ve kırkını aşan evli bir adam olarak görüyoruz Cem'i. Eşi Zeynep ile mutlu bir birlikteliği sürdürmelerine karşın çocukları olmuyor. Bu bölümde bazı olaylar okurun kafasında boşluk bırakıyor. Mesela kuyu açarken verilen detaylar iş hayatında yok. Cem karısını da yanına alarak bir anda meşhur ve zengin bir müteahhitliğe sıçrıyor. Ama birden nasıl oluyor bu iş? Meçhul! Kırmızı Saçlı Kadının onlarca yıl aradan sonra Cem'i hatırlayıp oğlunu peşine takması ise hiç inandırıcı değil.
Şehname'de geçen olayın bir benzeri yaşandığı için Cem yok son bölümde. Bu bölümü Kırmızı Saçlı Kadın anlatıyor ama yazım tekniği aynı. Yani konuşturulan kişi farklı ama ifade tarzı değişmiyor!
Doğu ve batının bir bakıma tezat oluşturan iki ünlü eserinden yola çıkarak kurgulanan roman yazarın diğer eserleri arasında sönük kalmış. Kitabın zorlanarak yazıldığı, ısmarlama olduğu hissediliyor. Sanki birileri "Git, bana falanca temalı bir roman yaz" demiş. Yazar efsanevi karakterlere o kadar kaptırmış ki kendini, bazen ne yazdığını unutmuş! İkinci ve üçüncü bölümler sürükleyici. Yazarın konuları derinlemesine araştırması takdire şayan. Bununla birlikte gereksiz detaylara yer verilirken bütünlüğü sağlayacak ayrıntılar hep eksik kalmış.
Sofoklesin Oidipus'u ile Firdevsi'nin Şehnamesi'ni, baba oğul arasında süre gelen tarihsel ilişkileri anımsatması dışında roman olarak vasat bir yapıt.
Kafamda Var Bir Tuhaflık sonrası, bu kitap çok hızlı yayımlandı.Tabii ki söz konusu Orhan Pamuk olunca beklenti de yüksek oluyor ve maalesef benim de beklentimi karşılamadı.Bir kitabı okuduktan sonra , kapatır ve bana hissettirdiklerini düşünürüm. Bu kitap maalesef biraz sabun köpüğü misali geldi bana.Detaylı bilgi için emeğine sağlık Ağabeyciğim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Ahmet 'çiğim. Kitabın ilk yarısı elimde bir hafta sallanmışken kalanını bugün bitirdim. Evet, zorlama olmuş biraz. Parası azalmış olmalı sevgili Pamuk'un :)
YanıtlaSilÇok güzel bir yorum yazmışsınız, emeklerinize sağlık. Kitabı okumayı düşünmüyordum, artık eminim :)
YanıtlaSilSizin bu yorumlarınız yok mu? Beni daha çok okumaya ve yazmaya teşvik ediyor... Eğer bilmeyip merak ediyorsanız Firdevsi'yi ve Sofokles'i okuyun birinci elden derim. Yok, bu meşhur şahsiyetleri ve eserleri hakkında biraz bilgi sahibi iseniz gerçekten de alacağınız bir şey kalmıyor kitaptan geriye...
YanıtlaSilBende Orhan Pamuk okuyamayanlardanım.Diğer kitaplarında da aynı şekilde anlatımlar var.Belki ben Nobel Ödüllü yazarı anlayamıyorumdur diyordum, yalnız değilmişim :))))
YanıtlaSilEğer hala okumadıysanız, Orhan Pamuk kitapları arasında bana göre kayda değer tek romanı "Cevdet Bey ve Oğulları" nı öneririm size. Diğer kitapları sıradan bana göre... Hatta bazı bölümleri okuyunca ben bile daha güzel yazarım dedirtiyor. Sevgiler :)
SilBen hiç Orhan Pamuk okuma(ya)dım desem. Olmadı bir türlü.
YanıtlaSilO zaman "Cevdet Bey ve Oğulları" ndan başlayın derim. Biraz uzun ama zevkle okunuyor:)
Sil