KATEGORİLER

17 Ağustos 2021 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 104

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimizin ikinci yılını doldurarak 104. Haftaya girmiş bulunuyoruz. Önceki haftaların sohbet konularını ve konuları öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusunu sevgili Manxcat - Kuyruksuz Kedi belirledi. Haftanın konusu şöyle:

"Hayattaki en büyük korkunuz nedir? Başınıza gelince uykularınızı kaçıran bir şey var mı?"

Sevgili Mrs. Kedi,  düşüncelerini detaylı olarak anlatmış. Geçmişte yanlış anlaşılma nedeniyle karşılaştığı bir olayın benzerini bir kez daha yaşama endişesi, uykusunu kaçırtacak derecede korkmasına sebep oluyormuş. Bazen yakın dostlar arasında yanlış anlamalar beklenmedik tepkilere yol açabilir.  Eğer taraflar birbirine sınırsız güven duymuyorsa, dostluklar ne kadar eskiye dayanırsa dayansın ilişki zarar görür. Kontrolümüz dışında oluşan bu durumlar karşısında üzülsek de kahrolsak da yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Dostlar arasında olası yanlış anlamalar konuşarak çözülemiyorsa eğer, ciddi bir güven sorunundan bahsetmek mümkün. Bu durumda ilişkinin yürütülmesinde fayda görmüyorum. Dolayısıyla bu konuda bir korku ya da endişe duyduğumu söyleyemem şahsen

Bayılıyorum bu Ağaç Ev Sohbetlerine. Ekseriya düşüncelerimi yazıya dökmeden önce konuyla ilgili ön araştırma yaparım. Bu iş, bazen kısa bazen çok uzun zamanımı alır. Daha sonra kendimi dinleyerek içtenlikle soruları cevaplandırmaya başlarım. Bu konuda ilk söyleyeceğim şey, ölüm dahil hiçbir şeyden korkmadığım olacaktır. Oysa her insanın muhtelif korkuları olduğunu biliyorum. Bazen bu korkular hastalık derecesine yükselir, fobiler ortaya çıkar. Allaha şükür herhangi bir fobim de yok! Haftanın konusu sayesinde yeni öğrendiğim bir şey beni hayli şaşırttı. Bilim adamlarına göre doğuştan gelen sadece iki korku varmış! Birincisi  düşme korkusu, ikincisi yüksek ses korkusu. Bunun dışında, ölüm dahil her türlü korku, çevre etkisiyle ve yaşanan olaylar vasıtasıyla sonradan edinilen korkularmış. 

Korkunun temel nedeni çaresizlik diyor bazıları. Ölüme çare olmadığına göre benim de ölümden korkmam lâzım onlara kalırsa. Ama benim için geçerli değil bu. Çünkü herkes gibi öleceğimden eminim. Emin olduğum şeyden korkmam. Ancak ölüm türlü şekilde geliyor insana. Doğal felâketler, yangın, kaza, ıstırap veren hastalık, savaş, açlık vs. şeklinde karşılaşılacak bir ölüm herkes için korkutucu. Ama benim esas korkum, belirsizlik sanırım!

Diyeceksiniz ki, ormanda vahşi bir hayvan çıksa karşına, korkmayacak mısın? Vahşi hayvanların olduğu ormanda işim ne? Gecenin üçünde elektrikler kesildi, her yer karanlık. Sanki içeride biri var. Yere düşen bir cam eşyanın kırılma sesi. Acaba eve hırsız mı girdi? Elinde bıçak ya da silah olabilir mi? Ses versem kaçar mı, yoksa gelip üzerime mi çullanır? Korkar mısın? Elbette korkarım. Çünkü belirsiz bir sürü şey var. Ancak eve hırsız girebileceğini düşünüp gece uykularım kaçmaz. 

Uçağa binmekten korkar bazı insanlar. Uçağın düşme olasılığı son derece düşük ama her zaman bu ihtimal var. Küçük düşme olasılığını göz önüne alıp uçağa biner, yolculuk esnasında horul horul uyurum. Binlerce metre yukarıda süzülürken, kaza durumunda kurtulma ihtimali çok az. Nasıl olsa bir gün öleceğiz. Niye korkayım ki!

Bak, yıldırım ve gök gürültüsünden harbi korkarım. Bu konuda aslan yüreğim teslim bayrağını çeker. Ama fotoğraf makinesinin flaşı, karın gurultusu gibi olanlardan değil. Öyle geceyi gündüze çeviren, gök yarılırcasına ortalığı inleten cinsten olacak! Böyle anlarda kalbim küt küt atar.  Yıldırımın kafama düşme olasılığı uçağın düşme olasılığından binlerce kat daha az olduğu halde bu korkumun nedenini henüz çözemedim.

Bir de her medeni erkek gibi eşim hanımefendiden korkarım. Öyle ki, höt dediğinde yıldırım ve gök gürültüsü onun yanında sinek vızıltısı kalır.

18 yorum:

  1. psikologlara, filozoflara göre insan davranışlarının temelinde iki korku var, ölüm, yalnızlık, bu nedenle, iş, aşk, satın alma, tüketim, hepsinin amacı ölüm veya yalnızlıktan kurtulmak :) örneğin, ev, araba, arazi benzeri dürtüler ölüm korkusundan, yani dünyada ne kadar yayılırsan güçlenirsen, köklenirsen kendini bu dünyaya ait hissedip daha çok varolduğunu duyumsuyorsun, çocuk yapma isteği de ölümden kaynaklanıyor. bunun dışındakiler de aşk, sevgi, evlilik filan da yalnızlıktan. bunları biz bilinçli olarak yapmıyoruz tabi, çocuğum olsun da kökleneyim ölüme meydan okuyum demiyoruz, ya da aşık oldum artık yalnız değilim demiyoruz, bir ton başka şeyle kendimizi kandırıyoruz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım herkesin ortak bir korkusu yok. Bilim adamları, filozoflar, din alimleri, hepsi kendi bakış açılarından bir şeyler ileri sürüyorlar. Yine bir başka kaynaktan korkunun beynin hangi bölgesinden kaynaklandığına dair kesin bir sonuç bulunamadığını okumuştum. Dinciler şarlatan, insanları Allah ile kandırıyorlar. Ancak gerçek dindarların ölüm korkusunu anlayamıyorum. Madem bu hayat geçici, dünya bir sınav yeri sonsuz hayat cennette var ve orası güzel bir yer. Allah'ın sana emrettiklerini yapıyorsan ölüm korkulacak bir şey değil. Öldükten sonra sınavdan çıkmış gibi olursun, dersini de güzel çalışmışsan iyi bir tatili hak edersin ya, bak ne güzel, sen de cennete hak kazandın. İnancı olmayanlar için de ölüm korkusu saçma. Yoktan geldik, yok olacağız. Herkesin yaşadığı bu döngü kafada bu kadar net ise korkmak niye? Üreme isteğinin ölümden kaynaklandığını düşünmüyorum. Zira hayvanlar, bitkiler velhasıl bütün canlıların temel özelliği bu. Yalnızlığı kendime hiç dert etmedim fakat kendimi hiç yalnız hissetmediğim için ahkâm kesmem doğru olmayacaktır:)

      Sil
  2. Mr. Kaplan sorum biraz belirsiz kalmış, yanlış anlaşılma olmuş :) Durduk yere gece gündüz başıma şu gelirse diye korkmaktan bahsetmemiştim aslında ben :) Demek istediğim başımıza gelince - yani gerçekten hayatımızda o an için gerçekleşince - uykularımızı kaçıran şeylerden bahsetmek istemiştim. Ne bileyim birine borçlu kalmak, bir işimizi tam tarihinde yetiştirmemek, sevdiğimiz biriyle kavga etmek, işlerin planladığımız gibi gitmemesi gibi günlük hayatta karşımıza çıkacak şeyler işte :) Yazının sonunda da yazmıştım ölüm, hastalık, sakatlık vb şeyler için yapılacak bir şey yok zaten bence de.

    Şu kısma bayıldım :)

    "Bir de her medeni erkek gibi eşim hanımefendiden korkarım. Öyle ki, höt dediğinde yıldırım ve gök gürültüsü onun yanında sinek vızıltısı kalır."

    Eşinize çok selamlar, sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Korku, endişe, kaygı birbirine karışan kavramlar. Ben korkudan ziyade endişe sözcüğünü kullanmayı tercih ediyorum. Korku ile kaygı arasındaki fark; korku sizi tehdit eden olay esnasında verdiğiniz tepki, kaygı ise tehdit eden olay ortadan kalktığı halde devam eden bir tepki. Endişe ise gelecekte karşılaşabileceğimiz olumsuz durumdan tedirgin olma hali. Bu hepimizde var elbette. Sözgelimi sabah erken uçağım var. Saatimi kursam da alarm çalmazsa ne yaparım diye endişelenirim. Arabayı farkında olmadan kilitlerim. Sonra acaba kilitledim mi diye geri döner kontrol ederim. Bu bazen bir takıntı haline dönüşebiliyor.
      Bu durum zaman zaman uykularımı kaçıracak düzeyde olabilir. Örneğin kafaya takarsam uçağı kaçırmamak için sabaha kadar gözüme uyku girmez. Ya da evden çıkar arabayı kilitlemiş miyim diye üşenmeden gidip bakarım. Farkında olmadan borçlu kaldığım ya da alacaklı olduğum kişiler olabilir. O zaman Bektaşi fıkrasındaki gibi "Allah'ım alacaklılarımdan al borçlularıma ver" derim:) Evet, Mrs. Kedi, sanırım korku sözcüğü farklı bir şey. Neyse her iki durumda da düşüncemi aktarmış oldum.
      Çok teşekkürler. Elbette eşim dünyalar iyisi bir insan. Onu incitmekten korkarım. Çünkü intikamını fena alıyor:)))

      Sil
  3. Güzel bir paylaşım olmuş. Çoğu kişi ölümden korkar da ben ölüm olayından çok sonrasını düşündüğüm için korkuyorum. Yoksa şöyle ölürüm belki böyle ölürüm diye hayal kurmuşluğum da vardır. :))
    Yıldırım bazen korkunç olabiliyor ama nedensiz gizli bir heyecan da hissediyorum o anda. :) Bazı şeylere daha tepki verdiğim oluyor. Mesela depremde hiç sesimi çıkarmam, kaçayım diye acele etmem, bindiğim bir servis hafif bir kaza yapmıştı gayet sakindim yine.
    Yüksek gürültüyü sevmem, aniden olunca refleks olarak irkiliyoruz bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler:) İnançlı kişilerin ölümden ve ölümden sonrasını düşünerek korkmasını anlayamıyorum. Gerçek inanç sahipleri için bilinmeyen yoktur. Zira kurallara uyanlara dünya hayatından daha güzel bir gelecek vaat ediliyor. İnanmayanlar için de sorun yok. Onların düşüncesine göre yoktan geldik, yok olacağız, bu kadar basit. Ama bir de Arafta duranlar var ki vat haline! Hem günah işlerler, hem de ya cehennem varsa, orada yanarsak diye kıvranırlar. Onlar ölümden korkanlardır işte:)

      Depremin büyüklüğüne bağlı. İzmir'deki son depremde tutunduğum duvar kağıt gibi sallanıyordu. Anlık bir korku!

      Sil
    2. Bence ölüm sonrası korku konusunda anlaşılmayacak şey yok. Kimsenin nereye gideceğinin garantisi yok çünkü. En küçük sevap da günah da karşımıza çıkacak. Yoksa sorsan herkes cennetlik görür kendini. :)
      Bir başka ölüm korkusu da geride bırakılacak kişi için olabilir. Ağır hastası ya da bakmakla yükümlü yakını olanlar ölünce kendisinden başka insanların aynı şekilde o kişiye bakmayacağını bilir.

      Sil
    3. Herkes kendini iyi bilir bence. Özünde inançlı bir insan doğruyla eğriyi gayet iyi bilir. Bunun aksini düşünmek başta kendini kandırmaktır bence. Diyelim ki namaz kılıyorsunuz ama aklınızdan her türlü fesatlık geçiyor. Böyle bir insan Allah'ı kandıracağını mı düşünür yoksa inancı sadece gösterişten ibaret midir?

      İşte bu tür şeyleri önemsiyorum ama karşılığındaki sözcük endişe bence. Çünkü korku anlık bir şey sanırım. Çocuğu gözünün önünde sele kapılıp gidenler var. Bu evladını kaybetme korkusu. Müthiş bir şey! Son selde gördük. Ancak gelecekle ilgili olan korkularımız endişeden ibaret.

      Sil
  4. Bazı gök gürültülerinde gök yere düşüyormuş gibi oluyor, korkmam diyen bana kalırsa doğru söylemiyor :)

    Belirsizliğin korkutucu olduğunu düşünürüm ben de ama insan olarak her anımız belirsizlik içinde geçiyor ve yaşıyoruz , aldığımız nefesi peşinden vereceğimi belli değil , daha ötesini düşünmeye gerek yok :) peki nasıl korkmuş oluyoruz bu halde diye de kendimle çelişirim. Bilemedim :)

    Bahsettiğiniz doğuştan gelen iki temel korkuyu okumuş ve şaşırmıştım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle:) Korku anlık bir şey. Geleceğe yönelik tedirginlik hallerimize endişe ya da hastalık boyutuna varırsa kaygı, ya da fobi diyebiliriz.

      Belirsizlikte endişe tavan yapıyor. Bunu da korku olarak açıklayabiliyoruz bazen. Sevdiğiniz bir insanı bekliyorsunuz, iki saat gecikti diyelim. Telefonla arıyorsunuz yanıt vermiyor. Acaba ne oldu? Bu tür endişeler çoğu kişide korkuya yol açabiliyor. Acaba kaza mı oldu, başına bir şey mi geldi. Ben de bu tür şeylerden etkilenirim. Ama tonu epey farklı olur. Eşim panik yapar, kendini parçalar. Ben her zaman olumlu düşünürüm. Ancak her şeyin bir sınırı var. Eğer düşündüğüm tüm olasılıklar elenir, beklediğimiz insana ulaşamazsak, elbette korku bacayı sarar:)

      Ne kadar ilginç değil mi? İkisinin dışındaki tüm korkular insan icadıymış meğer:)

      Sil
  5. Eşinizden korkmayın ya, siz ondan korkmanızı sağlayacak şeylerde bulunmayın :P Şaka yapıyorum tabii, yıldırım ve gök gürültüsünden çocukken korkardım ben, şimdi inanılmaz seviyorum o sesi, görüntüyü. Havai fişekten de inanılmaz korkardım küçükken. Hiç unutmam bir kere panayır gibi bir şeye katılmıştık. Havai fişekler atıldığında öyle bir korkmuştum ki aynı o anı şu an bile birebir hatırlıyorum, şimdi ondan da korkmam tabi de:)

    www.kayipfisilti.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Korkmak fiili birden fazla anlam içeriyor:) Ben şakayla karışık eşim tarafından yanlış anlaşılma durumundan korktuğumu ifade etmek istemiştim. Yani sakınmak, incitmemek için azami gayret sarf etmek gibi. Mrs. Kedi'nin de esas işaret ettiği tam da buymuş zaten. Elbette ne kadar çabalasak da istemeden sevdiklerimizi kırabiliyoruz zaman zaman. Korkuları üzerinizden atmanıza sevindim:)

      Sil
    2. Ama ben sizi anladım. Yani şakaya karşılık şaka gibi. Yani incitmeyin ki korkmanıza gerek kalmasın demek istedim. Tabii insanız dediğiniz gibi ister istemez oluyor, hepimiz yapıyoruz. Ama aradaki bağ güçlüyse bence bir problem çıkmaz zaten. Gönüller alınır:)

      Sil
  6. Bu konuda yazıp yazmama konusunda kararsızım çünkü mesela korkmam dediğin her şey benim için korku nedeni :)
    bahsettiğin gök gürültüsü şekli ise benim için travma gibi. Ölümden ziyade ölmeden önce olabilitesi olan şeyler daha korkutucu bir de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman durum vahim:) Kullandığınız "olabilite" sözcüğü çok orijinal geldi bana. TDK kabul ederse, olasılık yerine geçebilir:) Nasıl öleceğiz konusu muamma. Ecelimizle mi, bir kazaya ya da cinayete mi kurban gideceğiz, doğal bir afet mi yaşamımıza son verecek, hastalık nedeniyle mi öleceğiz. Ben bu konuyu önemsiyorum ama mümkün olduğunca düşünmeyerek bir kaçış yolu buldum kendime:)

      Sil
  7. İnsanın yaşantısının bazı dönemlerinde oluşan bazı belirsizlikler veya farklı olaylar bireylerde korkuların oluşmasına sebep olması mümkün hatta bunların belli bir bölümü kalıcı olan refleks hareketler olabilir. Ancak bunun dışına korku tepkileri çok sıkıntılı gibi geliyor. İnsanın kalbine oturmuş bir kurt gibi kemirir bu korkular, bazıları da zaten korku değildir kaygıdır bu tip durumların ancak kişinin bir şekilde bu belirsizlikleri çözmesi ve korkularından kurtulması ile çözülür.

    İnsan bir gün öleceğinin bilincini tam olarak idrak edip hayatına nakşederse zaten çoğu korku kendiliğinden gider. Örnek olarak kişide malını kaybetme korkusu olsun. Gece rüyaları kaçıyor olsun. Bu kişi şöyle düşünse ben belki yarın sabaha ölmüş olacağım o zaman benim bu malın üzerinde ne hükmüm vardır? O zaman kaygılanmak korkmak niye…

    Son olarak o kadar şeyden korkmayıp gök gürültüsünden korkmanıza şaşırdım doğrusu, işinde gök gürültüsü işin sonucudur. Bitmiş bir için korku anlamsız kalır. Bence bu korkuyu da bir şekilde yenebilirsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Korkunun bir kısmını dediğiniz üzere refleks hareketleri olarak değerlendiriyorum. Hemen herkes beklemediği bir anda büyük bir patlama sesi duyarsa korkar. Ya da alt tarafı uçurum olan derme çatma köprüden geçmek zorunda kalmak korkutucu olabilir. Araçla hız sınırını zorlamak, acemiyken paraşütle atlamak veya bungee jumping yapmak korkutucu olabilir. Bu tür korkular aynı zamanda adrenalin kaynağı olduğu için insanların hoşuna da gidebilir.

      Diğer korkulardan bazıları ise kişisine göre değişen fobi sınıfına giren korkular. Böcekten korkmak, karanlıktan, yüksekten, kapalı yerlerden korkmak gibi. Sanırım bu tür korkular psikoterapi yöntemiyle bir ölçüde giderilebilen korkular.

      İkinci paragrafta ifade ettiğiniz korkular, düşününce anlamsız geliyor. Aç kalma korkusunu bir yana ayırıp diğerlerini ben de anlamsız bulurum. Fakat ilginç olan, bu tür korkulara daha ziyade varlıklı insanlarda rastlanması. Fakir bir insan elindeki ekmeğin yarısını paylaşırken zengin bir insan bir kuruş kaybetse dünyanın sonu geldiğini düşünür. Para kaybetmek onlar için canını kaybetmekle eşdeğerdir.

      Normal olarak gök gürültüsünden korkmam. Fakat bazen öyle gürültü çıkıyor ki, sanırsınız gök yarılmış. Camları şangırdatır. Gök gürültüsünün bir sonuç olduğunu biliyorum. Önce şimşek çakar. Eğer yıldırım başıma düşseydi muhtemelen o gök gürültüsünü saniye farkıyla duyamayacaktım:) Ancak bu korku da bende refleks olarak var. Refleks olunca insan aklını kullanmaya fırsat bulamıyor:))

      Sil