KATEGORİLER

6 Aralık 2022 Salı

YERALTINDAN NOTLAR - FYODOR DOSTOYEVSKI

Kitabın Adı: YERALTINDAN NOTLAR

Yazar: Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKI

Sayfa Sayısı: 151

Yayınevi: Türkiye İş bankası Kültür Yayınları

Çeviren: Nihal Yalaza TALUY 

Türü: Roman

Yeraltından Notlar kitabında, Dostoyevski toplumun aydın kesimlerine ve düzene karşı bir nevi meydan okuyor. Rus yazarın Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler gibi dev eserlerinin bir  habercisi olarak kabul edilen bu kısa romana uzun hikâye olarak da kabul edilebilir aslında. Konusu, St. Petersburg'da yalnız başına yaşarken varoluş krizleri içinde debelenen kırk yaşındaki bir memurun bilinçaltında oluşan çatışmalarının dışavurumu şeklinde özetlenebilir. 

Fyodor Dostoyevski'nin bir kez daha gönlümü fethettiğini söylemekle başlayayım satırlarıma. Romanın baş kahramanı olan isimsiz şahıs, aynı zamanda baştan sona tek anlatıcı. Yazar, bu kahramana bir isim verseydi eğer, muhtemelen Bazarov ya da Oblomov gibi akıllardan silinmeyecek bir karakter çıkardı ortaya. Kitabın adı, legal olmayan, gizli bir takım entrikaları çağrıştırsa da, önce şu "yeraltı" sözcüğüne açıklık getirmekte fayda var. Yazar "yeraltı" sözcüğüyle roman kahramanının iç dünyasını, bilinçaltını kastederken, insanın dışa açılan yüzü için ise "canlı hayat" sözcüğünü kullanıyor. 

Kahramanımız çevresiyle uyum sağlayamadığı için kendini yalnız hisseden, kompleksli, sık sık hezeyanlar geçiren arızalı bir tip. Bunun kendisi de farkında aslında. Daha kitabın başında şu sözlerle belli ediyor kendini.

"Ben hasta bir adamım... Kötü bir adamım. Suratsız bir adamım ben. Galiba karaciğerimden zorum var. Doğrusu hastalığımın ne olduğunun da farkında değilim ya, hatta neremin ağrıdığını bile iyice bilmiyorum."

Adamcağız bir bakıyorsunuz değişiyor, benim neyim eksik havasına girerek az önce dediklerinin aksi bir düşünce içerisinde buluyor kendini. 

"Kendimi daima etrafımdakilerin hepsinden akıllı sayar, hatta inanır mısınız, bazen de bu yüzden utanç duyardım. Zaten hayatımda kimsenin yüzüne doğruca bakamaz, hep bakışlarımı kaçırırdım."

Yazarın her cümlesinden büyük keyif alıyor insan. Roman iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde kahramanımız büyük bir içtenlikle okuru karşısına alarak içini dışını döküyor. Böylelikle kafasında neler döndüğünü, nasıl biri olduğunu yani hem içini hem dışını anlatıyor. İkinci bölümde ise yaşadığı bir olaydan bahsediyor. Açık söylemek gerekirse ilk bölümde nasıl bir adam bu, bir dediği bir dediğini tutmuyor diyerek anlamaya çabaladım. Öyle ki, bir şeyler anlatırken okurla diyaloga geçip, inandınız mı bu söylediklerime, elbette öyle değil, sizi kandırdım ben diyecek kadar kafa buluyor. 

Roman sadece komik yanları olan sıradan bir kitap değil. Aforizmalarıyla, felsefi, sosyolojik, siyasal ve psikolojik yönleriyle insanı düşünmeye sevk eden muhteşem bir eser. Toplumun ve tabiatın insana biçtiği role isyanını varoluşçu fikirlerle ortaya koyuyor aynı zamanda. 

"Doğa size danışmaz; beğenmediğiniz, şahsi istekleriniz ona vız gelir... Hey Tanrım, ya herhangi bir sebeple bu kanunlarından, iki kere iki dört etmesinden hoşlanmıyorsam, tabiat kanunlarından, iki kere ikinin dört etmesinden bana ne? Şüphesiz böyle bir duvarın hakkından gelmeye gücüm yetmezse boşu boşuna yırtınacak değilim, ama karşımda gücümün yetmediği bir taş duvar var diye büsbütün boyun eğmeye de razı olamam.

İnsanda tekrar tekrar okuma hissi uyandıracak böylesine bir kitapla karşılaştığımı hatırlamıyorum. Roman aynı zamanda pek çok tiyatroya konu olmuş, filmleri çekilmiş. Kitabı okuduktan sonra Zeki Demirkubuz'un yönettiği, başrolde Engin Günaydın rol aldığı 2012 yapımı filmi de beğenerek izledim fakat kitabın yeri bambaşkaydı elbette.

İkinci bölümde nadiren görüştüğü bir arkadaşını ziyaret eder kahramanımız. Orada tanıdığı birkaç arkadaşı daha vardır. Sohbet sırasında ortak arkadaşlarına sürpriz bir veda yemeği vermeye karar verirler. Kahramanımız zorla da olsa bu yemeğe davet ettirir kendini. Zorla diyorum çünkü arkadaşları onun arızalı bir tip olduğunu ve yemeğin tadını kaçıracağını az çok tahmin etmektedirler. Nitekim yemekte beklendiği üzere bizimki biraz da alkolün etkisiyle sapıtır. Arkadaşları onu restoranda  bırakıp bir randevuevine gitmek üzere yanından ayrılır. Adamımız hayal meyal gidecekleri yeri hatırlamış ve bir arabaya atlayıp peşlerine takılmaya karar verir. Gittiği yerde arkadaşlarını göremese de orada çalışan bir fahişeyle aralarında hayata dair ilginç diyaloglar gelişir. Sabaha karşı kadının yanından ayrılırken ona adresini bırakır. Kahramanımız bir yandan kadının kendisini ziyaret etmesini beklerken bir yandan içinde bulunduğu sefil durumunu göstermek istememektedir. 

"Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağından eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta "canlı hayata" karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek "canlı hayat" bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor, onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz."

Son olarak çevirinin başarılı olduğunu belirterek yazımı tamamlarken klasik meraklılarına bu kitabı okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum.

14 yorum:

  1. ilk bölümdeki kişiyi tüm garipliklerine rağmen beğenmiştim, en azından kendi gibiydi. Doğru ya da yanlış, ne hissediyor ve düşünüyorsa ortadaydı. İkinci bölümdeki kişi için olumlu düşünceler besleyemedim. Hatta irite ediciydi. Tabii buradan yola çıkarak hangisi gerçek biziz sorusunu gündeme getirmeme sebep olmuştu kitap. Bizi biz yapan şeyin eylemlerimiz mi yoksa düşüncelerimiz mi olduğu sorgulamasına sebep olmuştu. Verdiğim (verebildiğim) cevapları dillendirmemiştim ama :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yanılmıyorsam her iki bölümdeki kişi de aynı. Açıkçası ben ikisi arasında bir karakter farklı hissetmedim. İnsanın iç dünyasını ortaya dökerek büyük bir cesaretle dile getirmesi etkileyiciydi. Diğer taraftan toplum tarafından yadırganan bazı düşünce ve davranışların üzerinde biraz kafa yorunca bazen, ya adam haklı dediğim de oldu, bu son derece ilginç.
      Hangisi biziz derken aslında biz her ikisinden oluşan bireyleriz bence. Fakat kesin olan şu ki toplum bizi istediği şekle sokuyor, şekle girmekte zorlananları anormal gösteriyor. Eylemlerimiz toplumun kuşatmasında fakat düşünmemize engel değil. Düşüncelerimizi açığa vurmadığımız ya da eyleme dönüştürmediğimiz ölçüde:))

      Sil
    2. Yok yok aynı ikisinde, ben de bu şekilde algıladım:) okuyuşum üzerinden çok zaman geçti ama İkinci kısımda sosyal yaşamda hoşnutsuz olduğu kişilere karşı ısrarlı bir kendini yamama girişimi vardı diye anımsıyorum. İlk bölümde düşünceleri ile , tasvip etmesem bile ,kendini kabul ettiren kişi, eylemlere geçince bu halden çok uzaktı.Tek beden iki farklı insan olarak değerlendirmiştim.

      Sil
    3. Neticede dıştan bakınca adamın arızalı bir tip olduğunu görüyoruz. Oysa o arızalardan az ya da çok hepimizde var biraz ama bunu kendimize bile itiraf etmeye cesaretimiz yok:)

      Sil
  2. Suç ve Ceza' yı okudum ve Karamazov Kardeşler sırada. Bu kitabı da okumak isterim. Çünkü Dostoyevski:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, Dostoyevski olağanüstü. Karamazov Kardeşler'i eşim okuyor şimdi, ondan sonra ben başlayacağım. Sanırım bin sayfalık uzun bir maraton ama merakla sıramın gelmesini bekliyorum. Keyifli okumalar:)

      Sil
  3. Zweig, diğer yazarların cüretkâr psikolojik tahlillerinin Dostoyevski'nin gözlemleri karşısında çok yüzeysel kaldığını yazmıştır. Dostoyevski'yi sevenler olarak kendisine hak veriyoruz sanırım:)
    Keyifli okumalar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zweig'a katılıyorum, evet. Dostoyevski'ye hayranlığım artıyor. Önümüzdeki hafta Karamazov Kardeşler'le ona biraz daha fazla dokunacağım için heyecanlanıyorum. Size de keyifli okumalar:)

      Sil
  4. Almıştım inşallah bu sıralar okuyacağım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel kitap, beğeneceğinizi tahmin ediyorum. Keyifli okumalar:)

      Sil
  5. Rus yazarların yeri doldurulamaz. Pekçoğunu okuduğum için mutluyum hatta tekrar okumak istediklerim de çok ☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size katılıyorum. Klasikler zaman içinde tekrar tekrar okunacak kitaplar. Dostoyevski en sevdiğim yazar:)

      Sil
  6. oğuz atay korkuyu beklerken ile bu kitap, birbirine benziyor :) bizde de var benzeri, kemal bilbaşar, denizin çağırışı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Korkuyu Beklerken, güzel öneri, bu yılki okuma listeme alayım, thank you:) Kemal Bilbaşar'ı duymadım.

      Sil