KATEGORİLER

4 Ocak 2024 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 228

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Ağaç Ev Sohbetlerinde bu haftanın konusu sevgili Sade ve Derin / DeepTone'dan.  

"Bir ülkede çalışan kesim çalışmayan kesimin giderlerini vergileri ile karşılamalı mı?"

Soruya ilişkin iki konuya değinmek istiyorum. İlki, vergi adaleti. Ülkede vergiler kişilerin gelir durumuna göre toplanmalı, yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalı, hiç kazanamayandan hiç vergi alınmamalı. Özellikle KDV, ÖTV, harçlar vs. gibi dolaylı vergiler ister fakir ister zengin olsun herkese eşit oranda yansıtılıyor. Bu dolaylı vergiler ülkemizde toplanan vergilerin yüzde yetmişini aşarken gelişmiş ülkelerde aynı oran yüzde ellinin altında. Çalışmayan kesimin giderleri devletin topladığı vergilerden karşılandığında bu durum zaten her geçen gün geçimi ağırlaşan yoksul ve orta gelirli vatandaşların sırtına yeni bir yük oluşturacaktır. 

Diğer konu ise çalışmayan kesimin çalışmama nedenleri üzerinde kafa yormamız gerektiği. Bir insan neden çalışamaz? Herhangi bir hastalığı ya da çalışmaya engel bir durumu olabilir. Devlet vatandaşlarına ücretsiz sağlık hizmeti vermeli, imkân dahilinde onları sağlıklarına kavuşturmalıdır. Bu kapsama ruhsal rahatsızlıkları da dahil etmek gerekir. Eğer devlet, ekonomik ve siyasi nedenlerle vatandaşlarına bu desteği vermiyorsa onların asgari geçimlerini temin etme yükümlülüğünü üzerine almak zorundadır. Bazı insanların bedenen ya da ruhen herhangi bir rahatsızlığı yoktur ama çalışmak istemez. Bunu biraz felsefe biraz da etik yönden incelemeliyiz. Sözgelimi vatandaş en iyi okulları okumuş ve mesleki olarak son derece iyi bir şekilde yetiştirmiş olabilir kendini. Bu gencimiz devlet kurumlarından birine girmeye niyetlense, mülâkatta peygamberin süt annesinin adını bilemediği için elenecektir. Özel şirketlerde görev almak için iktidar partisinde bir tanıdığı ya da yakın çevresşnde ensesi kalın birini bulamayabilir. Arayış içinde aylar geçerken gencimiz harap ve bitap düşecektir. Akepeli Faşize Teyzelerden biri sen iş beğenmiyorsun, memlekette iş mi yok deyip A101'de bir kasiyer kadrosu açıldığı haberini verir bizimkine. Genç adam elektrik mühendisliği diplomasını önüne alıp uzun uzun bakarken gözleri dolar. Bunca emek, bunun için miydi diye söylenir içinden. Hayır, der aç kalsam bile gidip o markette çalışmam. Çalışanlar bu vatandaşa vergileriyle bakmak zorunda mı, evet. 

Bazıları yukarıda bahsetiğim elektrik mühendisi genç kadar duygusal ve ahlâk sahibi değildir. O veya bu şekilde paraya ulaşma yöntemlerini bulmuş olabilirler. Bu şahıslar, hırsızlık, dolandırıcılık, uyuşturucu ticareti, mafya işleri gibi yasal ve ahlâki olmayan yollara başvurabilir. Bu insanların geçinmek için paraya ihtiyaçları olmadığı gibi paraya para demez hale gelirler kısa zamanda. Elbette o genç mühendisimize gösterilecek yol olamaz bunlar. 

Başımızda adam gibi bir devlet görelim istiyoruz. Vatandaşından adaletli bir şekilde topladığı vergiyi uygun yerlere harcayacak, topluma karşı sosyal sorumluluğunu yerine getirecek bir devlete özlem duyuyoruz. Bizi birbirimize düşman etmeyecek, toplumun dini ve milli duygularını sömürmeyen, güvenilir yöneticilere ihtiyacımız var, şiddetle, geç kalmadan.

Gelişmiş bir ülkede yaşasaydık soruya cevabım net olurdu. Sağlık nedenleri müstesna vatandaşına geçinebileceği bir iş sağlamak sosyal devletin asli görevidir. Elbette çalışan kesimden toplanan vergiler sosyal devletin gereği olarak çalışmayan vatandaşların geçimi için destek olmalıdır. Devletler sorumluluklarını yerine getirmek için uzun vadeli plân ve programa ihtiyaç duyarlar. Hangi iş kolunda kaç kişi yetiştirmek gerekir, bilimsel yollarla hesaplanıp buna göre eğitim kurumları organize edilmelidir. Hesapsız kitapsız üniversite açarak sorunu çözmek yerine daha da karmaşık hale getiririz. Ülkemiz karanlık bir dönemden geçiyor. Bilimden iyice uzaklaştık. Bırakın çalışmayanları, çalışanlar bile açlıkla mücadele ediyor. Ülkemiz şartlarında başta adalet olmak üzere çözülmesi gereken çok daha önemli konular varken sohbet konusu gelişmiş ülkeler için tartışmaya değer gibi geliyor bana... Maalesef!   

8 yorum:

  1. Aklıma öğrenciyken okuduğum ve unutmadığım Karl Marx’ın damadı Paul Lafargue’nun yazdığı “Tembellik Hakkı” adlı kitap geldi şimdi 😊 Bu kitap, çalışmanın insan doğasına aykırı olduğunu ve insanların tembellik hakkı olduğunu savunan sosyalist bir manifestoydu. Çalışmak insanları köleleştirir diyordu. Ütopyası da makineleşme arttıkça insanların çalışmaya ihtiyacı olmayacağı ve sanatla kültürle doğayla ilgilenecek vakitleri kalacağıydı.
    Anlaşılan o ki Lafargue’nin manifestosunu günümüzde çalışanlar hariç politikacılar, bürokratlar, yiyici takımı ve benzeri kişiler gayet iyi anlamış ve uyguluyorlar. Yok tam da değil, keşke uygulayıp kültür, sanat ve doğayla ilgilenseler, 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğum muhteşem bir kitaptı Tembellik Hakkı.
      Muhteşem bir İspanyol Atasözü şöyle der: "Çalışmak, insanın değerli vaktini boşa harcamasıdır."

      "Çalışın, çalışın işçiler, toplumsal serveti ve kendi yoksulluğunuzu arttırmak için çalışın. Çalışın ki, daha da yoksullaşarak daha çok çalışmak ve yoksullaşmak için bir takım nedenleriniz olsun.
      Anlatılanları mizah sanmıştım fakat sonradan gerçeklerle yüzleştim. Damat'ın tespitleri ne kadar doğru. Bizim politikacılar, bürokratlar, yiyici takımı ve benzer kişiler sadece tembellik etseler kabulüm. Ne var ki, onlar başkalarının hakkını yemek için canhıraş çalışıyorlar:)

      Sil
  2. Türkiye'de nasıl bilmiyorum ama Avusturya'da çalışmayan vatandaşlar örneğin eşinin sigortası üzerine kayıtlı oluyor ve maaştan daha fazla vergi kesiliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağlık sigortası bakımından çalışan kişi bakmakla yükümlü olduğu eşi ve çocuklarını da üzerine almış oluyor. Bildiğiniz gibi Türkiye'de çalışan aldığı net maaşı bilir. İşveren hem kendisinin hem de çalışanının sigorta ve vergisini öder.

      Sil
  3. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, tartışmaları da farklılaştırıyor , doğrularla yanlışlar birbirine karışabiliyor. Hatta bazen çok öncelikli bir konu başka bir ülkede önemsiz gibi algılanabiliyor.
    Çok olumsuz koşullarda hayatını sürdürmeye çalışanlar, emeğinin karşılığını yeterince alamadığı halde düzenli vergisi kesilenler... Öte yanda az çalışıp çok kazananlar, vergi kaçıranlar, lüks bir yaşantı içinde haksız gelir elde edenler...
    Keşke bu durumları öncelikle Sosyal Devlet, haklar, yasalar çerçevesinde çözebilsek...
    Üç noktaların çoğalması, daha yazılması gereken ne çok şey var anlamına gelirdi bir zamanlar...
    Esenlikler dileyerek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşam ve insan ne kadar tuhaf! Yazdıklarınıza katılıyorum. Doğrularla yanlışlar birbirine karışıyor diyorsunuz. Yorumunuzu okurken "doğru" ve "yanlış" sözcüklerinin bile kişiden kişiye toplumdan topluma değiştiğini düşündüm. Demek istediğim vergi kaçırıp haksız kazançlarıyla lüks yaşantı sürenlere sorsanız hepsi kazançlarını alın terleriyle, zekâlarıyla sağladıklarını iddia ederler. Hiç kimse ben vergi kaçırdım ya da haksız yere para kazandım demez. Bu yüzden toplumun eğitilmesi yanında sosyal devletin önemi büyük. Çıkar çevreleri o kadar güçlü ki ideal bir sosyal devlet hiçbir ülkede hüküm süremiyor. Elbette görece daha iyi ya da kötü yönetimler var fakat kötülük tamamen ortadan kaldırılamıyor. Bu durum kötülüğün damarlarımızda atan asil kanda mevcut olduğunun bir kanıtı. Teşekkürler:)

      Sil
  4. yani biz daha oralara gelmedik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geleceğiz gibi de görünmüyor. Kapkaranlık bir gelecek bekliyor bizi. Biri beni bu kâbustan kurtarsın artık:))

      Sil