Bizim bu tatil gününü gözden geçirmemiz lazım. Haftanın diğer günleri fırsat bulup yapamadığımız bütün işleri adına tatil dediğimiz bu salı günlerine ayırınca hiç tatil yapmamış oluyoruz. Neyse ki sabah çok erken kalkmıyorum. Ama eşim kargalar ötmeye başlamadan önce ayakta. Biraz insaflı davranıyor da, saat 10.00'a doğru kahvaltıya davet çağrıları başlıyor. Kahvaltımızı tamamlar tamamlamaz canhıraş bir koşuşturma başlıyor. Pazar alışverişi... Acaba park yeri bulacak mıyım? Gece yağmur yağar, bizim Venüs'ün aklı ermez ıslanır diye gece vakti kapattığım kulübesinden bir an önce çıkarmak istiyorum. Yeni pos cihazını işler hale getirmem için bankalarla görüşmem lazım. Muhasebeye uğrayacağım...
Alınacaklar listesine bakıyorum. Yarım saatte hepsini hallederim gibi geliyor. Ama hiç de öyle olmuyor. Pazarı bir baştan bir başa dolaşıyorum. En tazesini en uygun fiyatlı olanını bulacağım diye dolanıp duruyorum. Tam bankaya uğrayacakken banka öğle tatiline giriyor. Aldığım malzemeleri yukarı, yaylaya çıkarıyorum. İlk işim Venüs'ü serbest bırakmak. Sevinci görülmeye değer. Vakit geçirmeden Fifi ile oynaşmaya başlıyor. Oradan kümese tavukları doyurmaya gidiyorum. Kara kızların çoğu kümesin çatısından aşağı atlamış zaten. İçeridekiler kapıya üşüşmüş gıdak gıdak sesleriyle elimdeki kovaya odaklanmışlar. Nefis bir hava var. Güneş yakmıyor. Kapının önündeki kırmızı erik ağacı meyvelerini dökmeye devam etmiş. Eşim arıyor. "Nerede kaldın?" Bu güzel havayı bırakmak gelmiyor içimden. Tavukların kümese girmek istemediğini söylüyorum.
Venüs havuzuna girmiş serinliyor. Kızım son geldiğinde getirmişti ona. İçini suyla dolduruyorum sentetik kumaştan yapılan su geçirmez havuzu. Sağlam bir dokusu olduğu için bizimki dişlerini geçiremiyor. Bir bakıyoruz bembeyaz, temizlemiş kendini. Az sonra havuza giriyor, oradan çıkıp yerlerde yuvarlanıyor, simsiyah olup geliyor. Fifi her zaman zarif. Venüs gün geçtikçe irileşirken yanında çok küçük kaldı garibim. Venüs onun kah boynunu kah kulağını, bacağını ısırıyor. Aslında niyeti oyun. Bazen dozunu kaçırıp canını yakınca Fifi ona haddini bildiriyor. Her zaman Fifi'yi haklı buluyoruz böyle durumlarda.
Eşimle bir yerlere kaçma fırsatı kaçıyor elimizden dönüş saatim gecikince. Tatil günümüzü pazartesi günlerine çevirmenin en azında bize tam gün tatil yapma imkanı verebileceğini düşünüyoruz. Bunun yanı sıra salı günleri dışarıdan gelen ziyaretçileri de geri çevirmemiş olabileceğiz yaz sezonunda. Taş Ev henüz faaliyete geçmeden "En güzel et orada yenir." diye nam yapmış bir restorana gidiyoruz. İş yeri sahibi bizi karşılıyor, hünerli ustalarının elinden bonfile, ızgara köfte, madalyon denilen farklı lezzetlerin tadına bakıyoruz. İşyerinin sahibi bizim de et ürünlerini temin ettiğimiz tanınmış bir kasap. İşlerini biliyorlar. Keşkeğimizi, tatlılarımız yedikten sonra kalkıyoruz. Uzak bir yerlere gitmek ayrı bir yorgunluk getirecekti. Günü bu şekilde geçirmek iyi geliyor bize. Hele işyeri sahibinin samimi sohbeti arasında kayınpederimle ilgili anılarından söz etmesi, giyimindeki titizliğini anlatması anılarımızı canlandırıyor.
Hava henüz kararmadan yaylaya çıkıyoruz. Pazardan aldığımız bir kısım malzemeleri de dolaplara yerleştirsek iyi olacak. Kümesin dışında kalan tavukları da içeri sokup kapısını kapatırsak işi sağlama almış olacağız. Venüs bu gece serbest kalsın. Artık havlamayı da öğrendi nasıl olsa. Fifi'yi taklit etmeye çalışıyor ama onun çıkardığı ses çok kalın ve ürkütücü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder