KATEGORİLER

14 Temmuz 2017 Cuma

VERGİ KUTSAL MI?

12/07/2017 Çarşamba, Tire

Banka kartım yoğun kullanımdan ötürü parçalandı. Yenisini çıkartmak için yirmi gün oldu müracaat edeli. İlk aradığımda henüz şubeye gönderilmediği söylendi. Banka yetkilisini bugün yine aradım, önce müracaatımın olmadığını söyledi. "Nasıl olur, telefon kayıtlarına bakın, talebim üzerine yeni kartımın şubeye teslim edileceği bildirilmişti." dedim. Müracaat tarihinden on gün sonra şube yetkilisi ile görüştüğümü anlattım. Kart şubeye gelince mesajla bana bilgi verilecekti sözüm ona. Bir on gün daha geçmesine rağmen ne arandım ne de mesaj geldi.

Bir süre beklettikten sonra "Tamam, kartınız şubemize gelmiş." dedi yetkili. Nihayet yeni kartıma kavuştum. Yaylaya çıkıyoruz keyifle. Bir haftadır sıcaklar hız kesmiyor. Burası serin, tatlı bir rüzgar tenimizi okşuyor. Gündüzün erken saatlerinden itibaren gecenin geç saatlerine kadar misafir ağırlıyoruz.

Kavaklıdere Vergi Dairesinden arıyorlar. 2015 yılında kira gelir beyannamesinde yanlışlık yapılmış. Hem götürü şıkkı işaretlemişim, hem de gider göstermişim. İnternet üzerinden yeni beyanname doldurmam isteniyor. Bu yanlışlık pişmanlık cezasıyla birlikte pahalıya mal oluyor. Yüklü bir para çıkartıyorlar. Mecburen ödüyoruz. O kadar vergi kaçıran varken sehven yapılan bu yanlışlığın faturası bu olmamalı. Müfettişler ortaya çıkartmış hatayı. Görev aşklarına şapka çıkarıyorum, gözlerim doluyor. Vergi kutsaldır diye avutuyorlar milleti. Şimdi düşünüyorum, kutsallığı falan yok ödenen bu vergilerin. Hangi bombalar alınacak bu parayla. Kim bilir kimlerin canı yanacak, kimlerin anası ağlayacak, dış mihrakların çıkarlarına alet olan beceriksiz, korkak siyasetçilerin bıkmadan, usanmadan sürdükleri bu savaş oyununda.

Hem salonda, verandada hem de avludaki masalar dolup dolup boşalıyor. İlçenin üst düzey kamu yöneticilerinden biri geliyor. Oldukça genç görünüyor. Mekana ve yemeklere hayran kalıyor yanındaki arkadaşlarıyla birlikte. Diğerleri siliniyor aklımdan. Ha, bir de Tuçe vardı ailesiyle. Şu güzel konuşan kız. Hatırlamadınız mı hala? Hani her geldiğinde Trileçe tatlısını soran. Bu kez umduğunu bulamıyor ne yazık ki. Trileçemiz kalmamış...

Çarşambaları yoğun geçiyor. Cuma akşamı gelmeden ne koparırsak kar hesabı mı güdülüyor acaba? Bugün de o yoğun günlerden biri. Böyle günlerde misafirleri tanımak, onlarla sohbet etmek için zaman kalmıyor. Saatler su gibi akıyor, eve dönüyoruz. Aşırı yorgunluk gece bir şeyler yazmama engel. Televizyon kanallarının hepsinde algı operasyonu tam gaz.  Nasıl olmasın, bu oyuna ortak olmamanın bedeli bol sıfırlı vergi cezaları. Ama onların vergisi kutsal değil. Bu nedenle ödemek gelmiyor içlerinden. Onca para ödemek yerine hepsi kuzu kuzu uyuyorlar talimatlara. Yaşasın demokrasi şehitleri bayramı. Kutsal, şehit, gazi, rahmet, ibadet, din, iman yoksul halkın sözcükleri. Umman'ın beş yıldızlı otellerinin birinde viskisini yudumlayan şeyh geliyor gözümün önüne, üzerinde bembeyaz yere kadar uzayan entarisi, başında havalı kenarı siyah kordonlu başlığı. Hiç bir şey umurunda değil. Ne anası ağlıyor, ne evladını merak ediyor. Onun vergisi de kutsal değil. Din, iman hak getire. Kırsal bölgelere doğru uzanınca yıkık dökük camilerin içinde dua eden insanları hatırlıyorum. Yoksul oldukları görünüşlerinden belli. İki keçisi var en iyi durumda olanının. İşte onlar için önemli verginin kutsallığı, şehadet makamı. Bazıları cenneti bu dünyada yaşıyor, bazıları öbür dünyada hurilerin hayalini kuruyor.

Güçlü olan her daim kazanıyor. Ekranın bir köşesinde yeni 15 Temmuz amblemi ve Türk bayrağı birbiri ardına yayınlanıyor. Açık oturumlarda demokrasi tutkunu halkımızın Fetö'nün darbesini nasıl önlediği, ne kahramanlıklar yaptığı anlatılıyor. Toplu taşıma ücretsiz olacakmış. Mesajlar geliyor telefonuma, demokrasi bayramının şerefine o günkü konuşmalar beleşmiş. Cumhuriyet Bayramı out, Demokrasi Bayramı in. Ya rabbel alemin, halkıma doğru yolu göster artık.                                                                                

10 yorum:

  1. Son cümledeki dileğinize can-ı gönülden katılıyorum. Uyanmamız için daha ne olması gerekecek, anlamıyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşimiz Allah'a kaldı derler ya. Zira kullardan ümidim kalmadı. TV de Fetö insanları nasıl kandırdı sorusuna cevap arıyorlar. Bu soruyu ortaya atan da fikir yok. Önceden kurgulanmış kötü tiyatro oyununu gerçek bir darbeymiş gibi gösterenler insanları kandırmaya hala devam ediyor. Sapla saman birbirine karışmış ne yazık ki.

      Sil
  2. Tam çeyrek asırdır ilk banka kartımı hala kullanıyorum. Üzerindeki bilgilendirici yazıların silinmesine rağmen kart işlevini sürdürüyor. İki üç sene önce bir yenisiyle değiştirmek istedim; bir sorun yoksa devam edin elinizdeki kartla cevabını alınca vazgeçtim. Aynı zamanda antika merakımı da bununla gideriyorum.
    .....
    Ben de sizin gibi bir yanlışlıktan dolayı 2.800 TL ceza kesilmiş. Yeniden yapılandırarak 1.500 tL.' ye düşüttürdük. Hata bizde de olsa zamanında uyarı mekanizması olması gerekir. Bir genellemeyle vergi kutsaldır cümlesini ben severim. Fakat adaletsizliği ve ahlaksızlığı da tahammül edemem.
    .....
    15 Temmuz fecaatı yaşandı tabi. Bunun müsebbibleri en başta cehaletimiz. Böyle akla mahtığa sığmayan vatan haini ve meczupların toplumu ne hale getirdiklerini düşünüyorum. Kendi kendime de sorguluyorum. İyi şeyler yaptıkça kötü şeylerin azalacağı ve zayi olacağı inancındayım. Bu konuyu sadece siyasilere yüklemek safdillik olur.
    ....
    Türkiye'de siyaset yapmı=ş ve yapmakta olan partilerin tümünde dış odaklı işbirlikçilerin olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Asıl mesele birey olarak bizim ne yaptığımızdır. Bilinçli birey, bilinçli toplum hareketin başlatır. Yakarak, yıkarak değil; yaparak, ayağa maldırarak, umut aşılayarak, yardımlaşarak ve dayanışma izçinde olarak.
    .....
    Herkezin yapaçcağı şeyler var. Sorumluluğunu bilerek ve bilincini kuşanarak ferasetimizle yüreğimizi ortaya koyarak insanca ve hakça bir yaşamın temelleri atılabilir. Tutucu, statik ve didaktik değil, daha fleksibil bir düşüceye de yer vererek hoşgörü içinde birbirimizi anlayabiliriz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuza şimdiye kadar yazdıklarım arasında en uzun cevabı yazmıştım ancak yanlış bir tuşa bastığımdan dolayı silindi. Belki de hayırlı olandı bu:)

      Sil
    2. Fikren her insanın birbirinden farklı görüşleri vardır. Buna rağmen bir arada saygıyla bir iletişim içinde olmaları birbirlerini anlamada yeterlidir. İnsan olmduğumuz için kalben insanların birbirini sevmeleri ve bütün yaartılmışlara karşı ayrım gözetmeksizin sahiplenmeleri bir gönül medeniyeti yaratır. İnsan karşısındakinin maddiyatıyla değil, maneviyatıyla değerlendirdiği zaman insanlık olearak bir top yekün bütünün azaları gibi olduğunun idrakine varabiliyor. Herşeyde bir hayır vardır derken, son süratle yolda giden bir otomobilin virajı dönerken önce benim içim cız ediyor ve o virajı ondan önce ben dönmeye çalışıyorumk ki; sevdiklerime bir zarar gelmesin. Şükür ki bizi biz yapan Yüce Kudretin dışındakilere karşı bir tutuculuğumuz yok. Bağımlılığımız yok. Ne kadar kendimizi eksikliklerimizle tanıyorsak, neye ihtiyaç duyuyorsak, insanlık idealinde hangi mefkureye sahip çıkıyorsak inan yollar bütünü hakikatte birleşiyor. Kalben dua edenlerimiz olsun. Birbirimiz için iyi dileklerimiz olsun. Belki de dostluğun nüvesi budur. Hani derler ya devletimize, milletimize zeval vermesin diye; bütün insanlığımıza, onurumuza, ifetimize, vicdani sorumluluğumuza sevgi, şefkat, merhametimize zeval vermesin.

      Sil
    3. Efendim, her şeyden önce üslubunuza hayranım. Haklısınız, insanlar farklı görüşlere sahip olabilir. Hepimiz doğru olduğuna inandığımız bir yolda ilerliyoruz. İçinde bulunduğumuz çevre koşulları düşünme tarzımızı etkiliyor. İletişimde saygı önemlidir. Karşı görüşteki insanları tarafıma çekmek gibi bir amacım yok. Bununla birlikte kendi görüşlerimi ortaya koymaktan da kaçınmam. Bazen taban tabana zıt görüşler çıkar ortaya. O zaman anlamaya çalışırım. Niye olaylara farklı gözlerle bakıyoruz?

      Örneğin siz inancınız doğrultusunda bir yaşam sürmeye çalışıyorsunuz. Dünya işlerinin her kademesinde maneviyatı ayrılmaz bir bütün olarak görüyorsunuz. Ben ise kendimi hümanist biri olarak tanımlarım. İnancın kişisel bir tercih olduğunu düşünürüm. Zulüm gören her kim olursa olsun dil, din ve ırk farkı gözetmeksizin eşit derecede içim burkulur. Çünkü nerede doğdukları, hangi dili konuştukları veya hangi dine mensup oldukları ya da olmadıkları kişilerin tercihinde değil.

      Sizin kadar olmasa da İslam dinini biliyorum, kutsal kitapta yazılanları da. Açık söylemek gerekirse kafamda bazı soru işaretleri barınsa da insanları doğru yola davet eden hususlar da var kitapta. Doğru yola girenlerin cennetle mükafatlandırılması, yanlış yola sapanların cehennemle cezalandırılması affınıza sığınarak basit geliyor bana. Cennetin hurilerinden, içinden bal akan nehirlerinden bahsederek özendirmek, cehennemin narından, Gayya kuyusundan bahsederek korkutmak yüce yaratıcının insanları eğitmek için takip ettiği tek yol mudur bilmiyorum. Buna karşılık Yunus Emre'nin cenneti bir tarafa bırakıp Allah'ın yarattığı insana ve bütün canlılara beslediği sevgi daha bir anlam kazanıyor gözümde.

      Ne yazık ki din kisvesi altında zulüm yapanlar hak yiyenler, dini kavramsal açıdan değil sadece şekilsel açıdan sahiplenenler var. Sizin gibi düşünen insanlar maalesef azınlıkta.

      Sonuç olarak din insanın vicdanıdır bana göre. Güzel sözlü olmak, birbirine saygılı davranmak, hak hukuktan anlamak, birbirimizi sevgiyle kucaklamak insan olmanın gerekleridir. Bütün bunları sadece cennet mükafatını düşünmek ya da cehennem azabından kaçmak amacıyla yapanlar bana göre henüz kemale ermemiştir.

      İnanın her cümleniz, her kelimeniz aklımda bir sürü düşünce oluşmasına yol açıyor. Mesela "hakikat" nedir? diye sorsam siz bana "Alah'ın gösterdiği yol" diyeceksiniz. Bana göre ise içinde bulunduğumuz durumdur hakikat. Umarım gün gelir hakikatlerimiz birleşir.

      Sil
    4. Yemek mi insana daha zevk ve keyif verir ve insanı mutlu eder; yoksa başkasını yedirmek mi, acları doyurmak mı diye kendi kendimize bir sorsak!.. Birisi nefsin tatmini, diğeri de nefsin ulviyetle buluşması diyebiliriz. Doktor ile hekim kavramlarının birbirinden farkı biri tamanen tebabetle ilgili tecrübelere sahip olmak, diğeri de tıbbın hikmetine sahip olmak ve sırrına ermektir diye bilir miyiz!..
      .....
      Diyabetli bir kadınla karşılaştım. "Doktor bana baklava yemiyeceksin diye uyarıyor sürekli olarak... Fakat nedense nefsime hakim olamıyorum; illa ki başıma üzücü bir olay mı gelmeli ve bir komplikasyon mu yaşamalıyım ibret olarak!.." diyor. Elbette bunu hiç kimse arzu etmez. Doktor sadece muayene eder, tedkik eder, teşhis koyar ve tedavi edebilir. Hepsi de tebabet ilmiyle ilgili bir disiplindir.
      .....
      Örneğin; aynı doktor "Bir tepsi baklava alın baklavacıdan, bunu bir gecekondu mahallesindeki baklavaya hasret, fakir çocuklara yedirin ve siz de çocukların başında bulunun, onların iştahla baklava yeyişini seyredin!.." dese, siz de bunun gereğini yaparak tecrübe kazansanız, nefsiniz körelecektir. Bunu adet haline de getirebilirsiniz. KBenim gibi diyabetli kadına bu anlatımı öneri olarak sundum. Gülümseyerek bana teşekkür etti. Böyle bir doktorun uyarısı, tedavi metodunda nefsin de terbiye edilmesine bir işarettir. Diğer yandan hasta sigara içiyor, doktor sigarayı bırak da gel yanıma diyor haklı olarak. Üstelik sigara paketlerinde "Sigara öldürür" yazıyor. Bu uyarıları kim dikkate alıyor!..
      .....
      Aynı kadın elli yaşlarında emekli olmuş bir vatandaş. Hastanede bekleşiyoruz. Yanında da sakallı ve şalvarlı bir bey var. Ona Kuran'dan ve Hadis'ten örnekler veriyor. Onu kendi tarafına çekecek. bu İyi niyet taşıyabilir. Anladım ki çok şey bilmek gerekmiyor, Hakikate dair az şey bilsek de onu ifade etmenin sırrına vakıf olmaktır. Bu iletişim insanın, eşiyle, çocuklarıyla, arkadaşlarıyla, hatta çiçekle, böcekle, iletişim kurmanın sırrıdır. Bir bakış, bir dokunuş, bir içten geçiriş, dilek ve duadır. Bütün hücrelerinle ben senim, sen de bensin hakikatinde bütün varlıkların bütünleştiği bir hakikattir. Filin alaklarına sütun diyebiliriz ama o hakikatte filin ayaklarıdır. Filin alakları yürüyen ve ve gövdeyi taşıyan sütun görevini icra etmektedir.
      .....
      Kadın ısrar ediyor; "Ben Kuran da okudum; ama bir şey anlamadım. İncil ve tevrattan farkı yok! Hatta Humeros'un İlyada Destanı gibi." demesin mi!.. Ben de yine topa girmiş oldum. Ben sakalsız, bıyıksız ve başımda karizma bir fötüre benzeyen şapka var. Tabiri caizse Ergenokoncu gibiyim. . Hanımefendiye "Kitap okuyor musunuz?" diye sordum. Okuduğunuz, kitap şiir, roman, piyes, deneme, öykü olabilir. Fakat okuduklarınız vicdanınızla başbaşa bırakabiliyorsa, sizde sevgi, şefkat ve merhamet duygularını yeşertiyorsa, işte o satırlar Kuran'dandır. Kuran'a dair hakikattir. Bizi ulvi duygularla besleyen her metin de Kuran'da münemiçtir.
      .....
      Hakikat Allah'ın gösterdiği yoldur desek yanlış bir cümle değil. Bulunduğumuz durum da desek; ihnancımızın ve yaşantımızın bir özetidir. Hayır da şer de Allah'tan olduğuna göre, Hak denen değerin insanı rahmani duygu, düşünce ve yaşantıya, batıl denen değerin de, bizi şeytani düşünceye, bencililiğe, azgınlığa götürebileceğini söyleyebilirim. İrade bizim, seçim bizim, yeter ki içimizdeki ışık sönmesin. Biraz düşünsek aynı hakikat yolunda frekansta olabileceğimizi idrak edebiliriz.
      .....
      Hoşgörünüze sığınarak değerli vaktini almış bulunuyorum. Maksadını aşan bir söylede bulunmuş sem affınıza sığınırım. :)

      Sil
    5. Estağfurullah. Şu sağlık açısından yiyemediğimiz baklavayı fakirlere yedirip onların sevincine ortak olmak fikri hoş geldi kulağıma.

      Sil
  3. Ben sadece "amin" diyorum :)

    YanıtlaSil
  4. Umarım dualarımız kabul görür:)

    YanıtlaSil