KATEGORİLER

4 Şubat 2020 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 23


Ağaç Ev Sohbetleri ilaç gibi geldi bu kez. Adeta dondum bu aralar. Yazmak ve okumak konusunda elim ayağım bağlandı. Nedeni yok, belki de vardır ama çözemedim. Ara verince yeniden yazıya dönmek her geçen gün zorlaşıyor benim için.

Yaşadığımız bu günler eskiyi aratacak mı? İlk bakışta karamsar bir tablo geliyor gözümün önüne.  Bu hafta Ağaç Ev Sohbetlerinin konusunu sevgili Konumuz Kitap / İrem Can belirlemiş.  

Yaşadığımız özellikle de son yıllardaki dünyanın halini nasıl buluyorsunuz? Avustralya'daki yangınlar, dünyanın dört tarafındaki depremler. Çin'deki virüs ve daha fazlası... Sizce BİZ nereye gidiyoruz?

Tek kelimeyle "korkunç" buluyorum. Ne yazık ki iyi şeyler göremiyorum yazılacak, söylenecek. Depremler, afetlerden bahsetmiyorum. Onlar zaten vardılar ve olmaya devam edecekler. Biraz insan sevgisi olsa karar sahiplerinin içinde, depremlerden, afetlerden de korkmayız aslında. Para hırsı gözlerini bürümüş insanların. Paraya hükmetmek için savaşlar, iç savaşlar çıkartılıyor. Dünyada gelir dağılımındaki makas her geçen gün daha çok açılıyor. Ülkeler süper güçlerin kontrolünde, adeta birer sömürge durumunda. Medya iktidarların elinde, cahil halkı kolaylıkla manipüle edip yerini sağlamlaştırıyor. Bugünkü iktidarlardan bahsetmiyorum, yarın muhalefet iktidara gelse aynısını yapacak. Liyakat diye bir kavram kalmamış. Devlet kadroları işinin ehli olmayan idarecilerle dolduruluyor. İşi iyi bilmek, yönetmek değil önemli olan. Beynini rafa kaldırıp yukarıdan gelen talimata göre hareket eden, maaşlarını vatandaşlarının vergilerinden alan yalaka idareciler bunlar. Talimatın nereden geldiği belli. Küresel sermayeden bahsediyorum. İnanılmaz derecede zalim ve hırslı.

Çevre kirliliği artarken su kaynakları, tarım arazileri azalıyor. Denizlerimiz kirleniyor, doğanın dengesini bozuyoruz. Bu gidişin nereye olduğu belli değil mi? Kendi sonumuzu hazırlıyoruz. GDO'lu ürünler, ilaçlarla insanların sağlığı hiçe sayılıyor. Son yüz yılda bilim ve teknolojide olağanüstü gelişmeler yaşandığı bir gerçek. Fakat her yenilik insanın zararına kullanılmaya devam ediyor. Dünya kaynakları hoyratça tüketiliyor. Fırsat eşitsizliği, dini ve ırksal ayrımcılık savaşları körüklüyor. Bütün bu kara tablonun özünde para hırsı var. Bu yüzden insanlar birbirine kırdırılıyor. Zengin daha zengin fakir daha fakir oluyor. Sömüren ülkelerde refah yükselirken az gelişmiş ülkeler sömürülmeye ve süper güçlerin taşeronluğuna devam ediyor. Hiçbir kuruma güven kalmadı. Bütün kurumlar paraya hizmet ediyor. Savaş çıkartılıyor, insanlar canından oluyor, birileri silahtan köşe oluyor. Derken bir virüs çıkıyor ortaya. Dünya Sağlık Örgütü tavsiyelerde bulunuyor. Gazozdan bir aşı buluyorlar, ilaç firmaları köşe. Evet, dünyanın hali berbat ve gittiğimiz yerin dibi.

Neyse ki ülkemizin hamdolsun bugünü de yarını da iyi. Eskiden kötüydük tabii, yirmi yıl kadar önce falan. Ancak şükürler olsun ki iyiyiz şimdi. Daha iyi de olacağız inşallah. Bilindiği gibi ülkemiz önemli fay hatları üzerinde. Allah muhafaza her zaman deprem olabilir yani. Elbette depreme karşı gelecek değiliz, Allah'ın takdiri. Maşallah Afad güzel çalıştı son depremde, kırk beş kişiyi enkaz altından çıkardı. Gelişmişliğin göstergesi. Söyleyin bakalım dünyada kaç ülkede Afad var? Yok tabii, varsa bile onları biz gönderiyoruz. Çevre konusunda da gelişmiş ülkelerle yarışıyoruz, hatta son atakla hepsinin önüne geçtik. Hükümetimiz bütün yurdu millet bahçeleri ile donattı, her yer yemyeşil maşallah. Bu bahçeler o kadar konforlu ki, al mangalını pişir etini. Var mı böyle gelişmiş ülke? Hamdolsun ekonomi bakanımız, milli damadımız, ekonomimizin çok iyi gittiğini söylüyor. Ben onun yalancısıyım. E, koca bakan yani, yalan söyleyecek hali yok ya. 2023 yılında en büyük ekonomiye sahip ilk beş devlet arasında yerimizi alacağız inşallah.

Arada iş kazalarında, maden göçüklerinde, trafikte bazı can kayıpları olsa da bunları hükümetimize mal etmek doğru değil. Günaha gireriz maazallah. Kader diye bir şey var. Azrail Aleyhisselam vadesi gelenin yanında zuhur edince ona kim engel olabilir ki? Her şey Allah'tan. Bazıları daha şerefli bir şekilde ruhunu teslim ediyor vatandaşlarımızın, hamdolsun hükümetimiz sayesinde şehadet mertebesine ulaşıyorlar. Ne kutlu mertebedir o. Gelişmişlik göstergesinde şehitlik önemli. Andolsun ki bu konuda lider ülkeyiz. Devletimiz üremeyi teşvik ederek daha çok şehit vermemiz için gerekli önlemleri tam zamanında almıştır. Gurur duyuyoruz.

Konuyu ülkemiz açısından ele aldığımızda geleceğe ümitle bakıyoruz elhamdülillah. Eğitimin kaldırılmasını bekliyoruz asrımızın liderinden. Gerçekten de boş yere beyinleri yıkanıyor okulda çocuklarımızın, gençlerimizin. Onun yerine mahalle mektepleri, kıraathane ve tekke sayılarının artacağını ümit ediyorum. Allah'ın izniyle nefesi kuvvetli hocalarımız ecnebi devletlerle girişeceğimiz her savaştan muzaffer çıkmamız için tesirli dualarını esirgemeyecekler. Tarihimizin altın sayfalarını yeniden yaşayacağız. Padişahlık geri gelecek. İnancımızın gereklerini özgürce yerine getirebileceğiz. Halkımız istedikleri yerlerini örtüp istedikleri yerlerini açabilecekler. Erkekler dört eş alabilecek. Artık kimse harama uçkur çözemeyecek. Rüya gibi değil mi? Sizi bilmem ama ben dünya bataklığa sürüklenirken ülkemin geleceğini hamdolsun çok iyi görüyorum.   

25 yorum:

  1. Sevgili Kaystros, ben de sizi merak ediyordum. Sinirli olduğunuza göre iyisinizdir :)
    Şaka bir yana, umutsuzluk (hele ki bizden çok gençlerde olunca) fena. Bizim insanımızın elinden alınan ve asıl en tehlikeli afet de bu malesef. Deprem, Japonya'da bir afet değil. Virüs kendi halinde geçinebilen, dışa bağımlı olmayan toplumlarda bir son değil. Ama umutsuzluk, işte o önce insanı sonra toplumu bitirebilecek güçte bir sorun.
    Yaşadığımız ekonomik, sosyal, politik ve fiziksel problemleri göz ardı etmiyorum. Fakat insanımızda malesef bir "ya bu işten bir cacık olmaz, ben ne uğraşayım, başkasının görevi" hali de var. Bakın şimdi kar yağıyor, saat sabahın 6'sı ve tüm komşular çıkmış sohbet ede ede kar kürüyorlar kaldırımda. Belediyenin araçlarının görevi değil mi, evet ve araçlar da çalışıyor sokaklarda ama vatandaşlar da kendi evlerinin önünü açıyor, neden? Başkası düşmesin, biryerini kırmasın. Diyeceksiniz ki bundan yükümlüler de ondan yapıyorlar, olabilir. Devletin sosyal güvencesi var, "senin evinin önündeki buzdan biri yaralanırsa sen sorumlusun" diyebiliyor. İnsanlar da devlet babadan korkularından yapıyorlar. Doğrudur. Ama kimsenin bu işten gocunduğunu, kaçmaya çalıştığını ya da komşu ortamlarında "sabahın köründe kalktım bu ne biçim devlet" dediğini ya da "bana ne ya nasılsa araçlar çalışıyor iki kürek atarım mış gibi görünür yeter" dediğini görmedim. İnsanlar diğerlerinin toplu refahı için çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar diğeri de onların refahı için aynı şekilde çalışıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar

    1. Yaşadığım ülke biliyorsunuz kapitalistin ve sömürenin önde gideni, çoğu insan paraya aşıktır, aile vs "ben"den sonra ikinci sıradadır.. Ama insanlar umutsuz değil çünkü biliyorlar, dünya hep böyleydi ve hatta savaş vardı, dedeleri tarlalardan köstebek toplayıp yemişler.
      Yani söyleyin bana, gerçekten neyimiz eksik? Diğerlerini de kendimiz kadar düşünmemiz eksik olmasın? Türkiye'de kutuplaşmalar ve "ben ve sen" kavramları malesef çok güçlü. Tabii her dönem iktidarın da işine geldi bu. Ben ve öteki. Halbuki bu öyle bir bataklık ki topluca debelenerek hepimiz batıyoruz. Herkes ortak çalışabilse ve amaç kendimizi değil toplumu kurtarabilmek olsa, ne bileyim mesela senin çocuğun incecik terlikle okula giderken ben benimkini özel okulda okutamam mantığı falan olsa... Ah bunlar hep ütopik, hep hayalcilik.. Hepimiz diğerinden bekliyoruz o ilk adımı. Halbuki önce "ben"de başlıyor değişim.
      Ülkenin geleceğini ben de iyi görmüyorum. Beyin göçü, eğitim kalitesinin gittikçe düşürülmesi, yozlaşma ve kutuplaşma ve ben merkezcilik nedeniyle. Ama dünyanın geleceğini kötü görmüyorum açık söyleyeyim. Çünkü hala bir yerlerde insanlar çevre için sokaklara dökülüyor, ufak ama güçlü adımlar atıyorlar, hala bir yerlerde insanlar sosyal gönüllülük yapıyor, sosyal sorunlara karşı savaşıyor, hala bir yerde bilimadamları işlerini iyi yapıyor yaptıkları barajları ya da evleri insan tarafından kullanılacağını hesaplayarak güvenli yapıyorlar ve hala bir yerlerde insanlar diğer insanların depresyon, umutsuzluk, endişe ve sosyal sıkıntılarına çözüm buluyor, bu mesleği severek yapıyor. Yani diyeceğim şu ki, herşey insanda başlıyor..
      Gelecek daha iyi olacak mı bilmiyorum çünkü iyinin tanımı da değişiyor. Mesela 30 sene önceden biri şu anımıza gelse, teknolojik gelişmeleri görse "aman tanrım dünya cennet olmuş" der. Öteyandan felsefe hala aynı noktada sayıyor. Ya da 1970'lerdeki devrimlerin sonuçlarına bakarsak kadınlar öyle bir noktada ki, 1950'lerin kadınları görse "eşitliği yakalamışız da aşmışız bile" der. Ya da daha az gelişmiş ülkelerin şimdi bulunduğu yer. Fakat... Sosyal anlamda gelişemiyoruz, felsefi ya da psikolojik anlamda gelişemiyoruz. Bilimin hızının gerisindeyiz; aynen bakterilerle antibiyotikler arasındaki savaş gibi. Bakteri eninde sonunda kazanıyor çünkü onun doğası bu, yaşam savaşı veriyor, bir yolunu buluyor. Sonunda da yine ya bir bakteri ya bir virüs kalacak diye düşünüyorum dünya tarihinden geriye vakur bir komutan edasıyla... Ama zaten herşey öyle başlamadı mı, tek hücreli bir can ile? Belki de dünyanın kendi dengesini bulma şekli bu..
      Beki de tepemizde tam bir deli var, bozup bozup yeniden kuruyor, "bu sefer de beceremedik, dinozorlar gitsin bir de insanla deneyelim.." Bilmiyorum..
      Ama bize düşen, bize düşeni en iyi şekilde yapmak ve diğerlerinin de yapacağını umud etmek.
      Çok uzun yazdım kusura bakmayın.
      İyisiniz değil mi? Sevgiler.

      Sil
    2. İyiyim, iyiyim:) Sizi formda gördüm, çok daha iyi oldum. Aslında birkaç günlük bir kafa karışıklığı yaşadığım, sebepsiz bir melânkolik durum söz konusu olabilir:) Bu süre zarfında okusam da okuduğumu anlayamama, yazamama ve yorum yapamama halleri vardı üzerimde. Ama şimdi iyiyim. Çöl Çiçeği kahveye çağırdı, henüz yazıma yeni başlamıştım. Uzun bir yazı gelecek, şimdiden söyleyeyim:)

      Sil
    3. Aman iyi olun, iyi olalım.. Birkaç gündür sesiniz çıkmayınca yine bir sorayım istedim..
      Umarım Çöl Çiçeği ile sohbet sonrası uzun hikayeye devamdır :)

      Sil
    4. İyiyim, teşekkürler:) Sizin güzel yazılarınızı okuduktan sonra sanırım kendimi yetersiz hissettim. Sesimin çıkmaması belki bu yüzdendir:)
      Çöl Çiçeği ile sohbetler tam gaz:) Bak, onun bu halleri de beni etkilemiş olabilir.

      Sil
    5. Mr. Kaplan biz sizin temiz uslubunuzu çok seviyoruz. Çoğul konuşuyorum çünkü blogunuzu takip eden herkesin böyle düşündüğüne eminim. Düşünmüyorsa ne işi var burda, takip etmez zaten değil mi :)) Çok boş bırakmayın buraları :)

      Sil
    6. Çok incesiniz. Teşekkürler. Ok. Birlikte boş bırakmayalım:))

      Sil
  2. Çok haklısınız maalesef..Depremler,virüsler,ekonomik krizler vs vs..Bunları düşünmekten karamsar olduk hepimiz..Deep teyze hariç o "hep neşeli olalım" diyo..😊 Neşeli olalım bakalım,işe yarayacak mı? 🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki karamsar ya da iyimser olmak bir şey değiştirmiyor. İyimser olmak, deep gibi, güzel olmalı ama ben maalesef aynı gözle bakamıyorum dünyanın gidişatına. Hem deep'e teyze deme, o daha bir bebek:))

      Sil
    2. DBE;
      Yok, sinirden değil yazdıklarım, alıştık artık dünya ve ülke hallerine:)
      Umutsuzluk diyorsun, umutlanmak için bir ışık olmalı. Yarını bilemem ama bugün bu ışığı ben göremiyorum şahsen. Yine de dünya sorunları kurcalıyor kafamı, adam sendecilik yapamıyorum işte. Bazen az, bazen çok etkileniyorum bu olumsuzluklardan herkes gibi. Bu işten bir cacık olmaz deyip kenara çekilmek istemiyorum ama mucize de beklemiyorum. Üç beş kişinin zihnini parlatmaktan ileri gitmiyor çabamız. Keşke kapımızın önündeki buzları kırarak dünyayı düzeltebilsek! Size bir şey söyleyeyim mi? Ülkem için hiçbir devlet kurumuna bağış yapmak istemem, hatta mecburen ödediğim vergilerin tek kuruşu dahi içime oturur. Çünkü bu paraların nasıl harcandığını, nelere hizmet ettiğini bilirim. Oysa gelişmiş bir ülkede bunu dile getirmek bile utanılacak bir durumdur. Demokrasi ile falan düzelmez memleket. Demokrasi eğitimli, sorgulayan insanlar için geçerli bir rejim.

      Sil
  3. heeey komikli yazmışsın iğneli taşlamalı laf sokmalı komikçi olmuş. kötü bir dönem ama geçer yaa türklere bişi bişi olmaz :) hımms sen meselası, öğrenciyken de karamsar mıydın ülkemiz hakkındaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baktım ki iş çok ciddiye gidiyor, içini karartmayım dedim insanların,biraz komiklik yapayım:) Sen yazında ABD, Türkiye diye bir devlet kalmayacak, yenileri kurulacak dememiş miydin?:) Şimdi, Türklere bişicik olmaz diyorsun:)
      Şaşıracaksın cevabıma ama ne yazık ki bu kadar karamsar değildim öğrencilik yıllarımda.
      Hem de ne yıllardı, sağ sol çatışmalarında günde 10-15 kişinin öldürüldüğü yıllardı. Ekonomide 70 cent'e muhtaçtık. Fakat sevgili deep'chiğim o zaman gençler düşünürdü, okurdu,gerçekleri öğrenmeye çalışırdı, sorgulardı. Buna rağmen başta ABD olmak üzere diğer süper güçler tarafından kullanıldılar maalesef. Gençliğin verdiği ateşle idealleri uğruna, canları pahasına yaptıkları mücadeleyi oyun sandılar. Şimdiki gençlik öyle mi? Herkesin elinde bir cep telefonu, memleketi yönetmek gibi, yönetenleri sorgulamak gibi bir derdi olmayan, kimin sesi yüksek çıkıyorsa onun peşinden giden bir kitle.
      Evet, eskiden gelecek için umutluyduk. Belki bir kahraman çıkacaktı aralarından, bekliyorduk. Düşüncelerini, fikirlerini yenemediler, çoğunu bedenen öldürdüler. Geriye kalan bedenler de bugünkü kadar olmasa da iyice sindirilmişti.

      Sil
  4. DBE2;
    Öncelikle şaşırdığımı söylemeliyim. Ben sizi Ege'nin kıyısında, hatta elimi uzatsam değecek bir mesafede yaşadığınızı sanıyordum:)
    Yani, elbette umut vardır o ülkede. Benim karamsarlığımın esas karası memleket sınırları içinde kalıyor.
    Neyimiz mi eksik? Her şeyimiz var ama tek şeyimiz eksik. Beynimiz... Koyun sürüsünden farkımız yok. Atatürk bir sözünde yanılmış, belki de bu yüzden bu durumdayız. "Türk Milleti Zekidir, Çalışkandır" sözünde hiçbir doğruluk payı görmüyorum. Fazla uzatmadan bir örnekle kapatayım konuyu. Kenan Evren, yanlış hatırlamıyorsam Türk Milleti 93 % oyla onu cumhurbaşkanı seçmişti. Bugün hortlayıp çıksa mezarından 1 % oy alamaz aynı milletten. Diyeceğim şu ki kavalın sesine gidiyor bu millet, beyni cebinde.
    Türkiye'de sen ben çatışmasını körükleyen iç ve dış mihraklar var. Eskiden sosyo-ekonomik durum belirlerdi insanların yaşam mekânlarını, şimdi siyasi görüş ve dine bakış açısı. Geçtiğimiz yıllarda hem de Çeşme'de beş yıldızlı bir otele almak istemediler bizi. "Burası size uygun değil" dedi gençten bir çocuk. İyi ki dedi. Ne işimiz var onların arasında. Eşimin giyeceği bir haşemamız bile yokken:)
    Her şey insanda başlıyor, doğru. Fakat bizim ülkemiz için geçerli değil bu. Ülkemizin son otuz yılda yetiştirdiği kaç bilim adamımız var? Baraj dediniz, zülfü yare dokundu:) Evet, baraj yapıyoruz, bu doğru. Guvenli de oluyor, bu da doğru. Fakat bir baraja harcanan paradan barajın inşaatı dışında onlarca okul beş altı hastane çıkabileceğini düşündünüz mü hiç? Ben mesleğimi sevdiğim halde işimi severek yapamadım bu ülkede.
    Evet, dünyadan tüm karamsarlığıma karşın ümidim var. Özellikle insana değer veren İskandinav ülkeleri başını çekiyor umudumun.
    Eskiden savaşta vardı, salgın hastalık da. Bugünkü konforumuz da yoktu, evet. Geldiğimiz noktada uzayın bilinmezlikleri çözülürken, gen haritaları en ince ayrıntılarına varıncaya değin çıkartılırken, etik açıdan engel bulunmasa yapay zekâlı biyonik insanlar yapma aşamasına gelmişken toplumun kahir ekseriyetinin tembellik yapıp beynini kullanmamtan kaçınmasını kabullenemiyorum. Dediğiniz gibi insanların, özellikle karar merciindeki insanların egoizmine katlanamıyorum.
    Benim için "iyi" olan şey nedir biliyor musunuz? Ne akıllı evler, ne akıllı telefonlar. Benim için iyi olan insanın, toplumun akıllısı.
    Son olarak, evet bana da öyle geliyor:) Tepemizdeki deli insanlarla, çevreyle oynuyor. Bizler onun figüranları, iyi ol diyor, iyi oluyoruz, kötü ol diyor, kötü oluyoruz. İpler onun elinde belki...

    YanıtlaSil
  5. Cevap kısnında ki ilk paragrafta o kadar haklısınız ki size katılmamak elde değil. özellikle şu cümleye tamamiyle katılıyorum ''Biraz insan sevgisi olsa karar sahiplerinin içinde, depremlerden, afetlerden de korkmayız aslında.'' Ve sevgini kelimesinin yanına vicdan ve merhamet kelimelerini eklemek istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanı seven vicdanının sesini dinler, merhamet gösterir. Elbette o duygular da önemli, teşekkürler:)

      Sil
  6. Off süper olmuş bu yazı, kaleminize sağlık genel olarak içinde olduğum/olduğumuz durum ancak bu kadar esprili ve etkili anlatılabilirdi👍👏🏻Ayrıca şu okuma/yazma konusunda ki elin ayağın bağlanması bende de aynı maalesef, umarım çabuk geçer☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Sanırım aklımız başka şeylere takılıyor. Umarım bizi okuma/yazma alışkanlığımızdan eden o şeyleri kafamızdan atabiliriz en kısa zamanda:)

      Sil
  7. Çok değil 5 yıl sonra 2025'te dünyanın yarısından fazlası ciddi bir su kıtlığı ile başbaşa kalacak. 2050'de ise susuzluk belki de en ciddi problem olacak. İşler esas o zaman iyice çığrından çıkacak. Bize bir şey olmaz mantığı ile yaşamaya devam ettikçe sonumuz hep muhteşem(?!) olacak. Depremden, yangından, virüsten sağ kurtulsak şans eseri susuzluktan kırılacağız hep birlikte. "Ignorance is bliss" deyip kulağımı gözümü tıkamak istiyorum bazen bu "acı ama gerçek" mevzulara...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Su, yaşam kaynağı. Nüfus artarken, kaynakları vurdumduymaz bir şekilde tüketmek, kirletmek insan olanın yapacağı bir şey değil. Fakat kimin umrunda. "Ignorance is bliss" önermesini yaşam felsefesi olarak belirlemiş çoğunluk için çok geç olacak. Dünya susuzluktan kırılsa bile varlıklı azınlık zarar görmeyecek bundan. Olan yine gözünü, kulağını gerçeklere tıkayan, aklını kullanmayan halka olacak.
      Hayır, Mrs. Kedi, siz isteseniz de "Ignorance is bliss" diyemezssiniz. Gerçekler ne kadar canınızı yaksa da bunları düşünmekten, çareler aramaktan vazgeçemezsiniz. "Insan" olmamızın gereğidir bu. Mutluluğu bilmem ama mutsuzluğu mükemmeli aramakla özdeşleştirebilirim. Çünkü mükemmel olan bir şey yoktur. Olmayanın peşine düşmek mutsuz eder insanı.

      Sil
    2. Maalesef yine haklısınız. İstesem de gözümü kulağımı kapatamıyorum acı gerçeklere.

      Sil
  8. heey iyisin de miiii, yeni bir hayat bitince tuhaflaştın seeen :) kaptırmıştın tabiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :))) Yeni Bir Hayat bitti, evet bir şeyler oldu. İlham Beyi kaybettim, görduysen haber ver. İkinci bölum devam edecek sanırım. Bir başlayabilsem, eski tempomu yakalayabileceğimi umuyorum:) Du bakiim:)

      Sil
  9. Merhaba. Ağaç ev sohbetleri devam herhalde. Evet 2020 biraz zorlayıcı başladı. Art arda felaketler yaşanıyor. Kimi bu olayları kehanetlere bağlıyor kimileri kıyamet yakın diyor vs. Benim şahsi fikrim, bu sürpriz değil kesinlikle. İnsanoğlu yüzyıllardır dünyayı tahrip ediyor. Ve bu olanlar da tahribatın doğal sonuçları. Güzel bir konuya değinmişsiniz ve gayet doğru açıklamışsınız. Teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba:) Ağaç Ev Sohbetleri blog dünyasında en sevdiğim etkinliklerden biri oldu. Ben teşekkür ederim:)

      Sil