"Dünyayı geniş bir açıdan görebildiğinizi düşünüyor musunuz? "Ötekileştirme" kavramı size ne ifade ediyor? Hümanist olmanın tam anlamını biliyor musunuz? "Normal" kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz?"
Dünyada her şeyi bildiğini iddia etmek hiç kimsenin harcı değil. Her gün yeni şeyler öğrenip tecrübe sahibi oldukça bilgimizin ne kadar yetersiz olduğunun farkına varıyoruz. İnsan yaşamı boyunca istediği kadar gezip görse, ciltler dolusu kitap okusa bile sınırlı ömründe dünyayı ve hayatı tam olarak anlamaya yetecek seviyede bilgi ve tecrübeye ulaşamaz. Bu bilinçle, bilgimi arttıracak bütün fikirlere açık tutmaya çalışıyorum zihnimi. Sadece insan değil canlı cansız bütün kainat benim için ilham ve bilgi kaynağı. Bağnazlık derecesinde sıkı sıkıya bağlandığım bir inanç ya da ideolojim olmadığı için mümkün olduğunca geniş bir açıdan bakmaya çalışıyorum dünyaya. Yine de dünyayı görebildiğimi söylemek hem fazla iddialı hem de kibirlilik olur sanırım.
"Ötekileştirme" kendinden farklı insanları ve insan topluluklarını söz, davranış ve yaptırım yoluyla aşağılama, değersizleştirme ve düşman görme şeklinde tezahür eden ayrımcılık faaliyetidir. Ötekileştirme, insan onuruna ters bir kavram olmasına rağmen insanın doğasında var olan bir tür arıza, ahlâksızlıktır. Ötekileştirme, diğer pek çok sözcük gibi bilinçli olarak yaratılan algılarla gerçek anlamını yitirmiş aynı zamanda. Şöyle ki, ötekileştirenler ötekileştirildiğini iddia edip mağdur durumda gösteriyorlar kendilerini günümüzde. 17. yüzyılın önemli düşünürlerinden John Locke'un (1632-1704) daha önce kaleme aldığım "tabula rasa" yani "boş levha" önermesine göre insan, doğduğunda boş bir kağıttan ibaret. Çevre koşulları onun yaşamı boyunca zihnini doldurmakta. Bir başka deyişle her insan eşit doğar, farklılık olarak dile getirilen kavramların hepsi yine insan tarafından icat edilmiş ve topluma mal edilmiştir. Biyolojik bazı özellikleri dışında insan ırkının genleriyle kendinden sonraki nesillere aktardığı tek şey egoizmdir. Yani insan, dünyaya ilk adımını attığında kendi türüne karşı üstünlük taslayabilecek hiçbir özelliğe sahip değildir. Düşünme yetisine sahip tek canlı türü olan insanın fiziki durumundan ya da zeka seviyesinden doğan farklılıkları zamanla avantaja çevirmek ve bu sayede diğerlerine karşı üstünlük sağlamak insanlık onuruyla bağdaşmaz.
Ötekileştirmeyi bütün toplumlara sinsice kabul ve nüfuz ettiren iki önemli kurumdan biri siyaset, diğeri ise dindir. M.Ö 11.000 yılından itibaren insan türünün avcı/toplayıcılığı bırakıp tarım ve hayvancılığa başlayarak yerleşik düzene geçmesiyle birlikte siyaset ve din dünya sahnesinde yerini almıştır. Efendilik ve köleliğin, farklı inançların yol açtığı ayrımcılık, bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanın doğuştan getirdiği egoizmle birleşip ötekileştirmeyi getirmiştir. Sınıfsal farklılıkların yani toplumda iktidar ve zenginliğe ulaşan insanlarla geride kalanlar arasında adaletsizliğin, eşitsizliğin insanları ne denli ötekileştirdiği hepimizin malumudur. Ayrım yapmaksızın bütün dinler bu ayrımcılığı bir kat daha pekiştirerek gerekli zemini hazırlamış, bazen doğrudan bazen de siyaset ve ticaret kanalıyla insanların ötekileştirilmesine hizmet etmişlerdir. Uyguladıkları plân ve taktikler çoğu zaman o kadar sinsicedir ki en akıllı geçinenler bile bu tuzağa düşmekte, farkında olmadan insanları ötekileştirmeye alet etmektedir. Örneğin, yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek bütün dinlerde yer alan ilahi bir emirdir. İlk bakışta saygı duyulacak ve hepimize sempatik gelen bu düşüncenin ötekileştirmeyi kurumsallaştıran bir davranış olduğunu görmekte zorlanırız. Oysa yapılması gereken, sadaka kültürünün insan onuruna yakışmayan bir gelenek olduğunu kabul ederek herkese hakkı olan emeğinin karşılığının verilmesi, adaletin ve eşitliğin sağlanarak yardıma muhtaç tek kişi kalmayacak şekilde gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
Hümanizm, yani insancılık, ötekileştirmeye tamamen karşı fikirleri savunan, tanrı-merkezciliğin terk edildiği, etik ve adalet kavramlarına ve bütün insanların eşitliğine inanan, aklı her şeyin üstünde tutan bir ideolojidir. Kökeni antik Yunana kadar dayanan bu akım, Abbasilerde 8. YY'ın sonlarına doğru cihad anlayışının büyük ölçüde terk edildiği, bilim, sanat ve kültürün doruğa ulaştığı, Arap olmayanlarla iç içe yaşamaya başlandığı, İslamiyet'in Altın Çağı olarak bilinen bir dönemde hüküm sürmüş ve Endülüs'e kadar genişleyip Hristiyanlarda Rönesans'ın temellerini atmıştır.
Bu tanım çerçevesinde kendimi "Hümanist" ideolojiye yakın görüyorum. Ancak İslamiyet'in Altın Çağı ve Rönesans dönemlerinde bir ölçüde kendini hissettiren bu fikir akımının rasyonel düşünce çerçevesinde insanın hırs ve egoist tabiatına ters düştüğünü kabul etmek zorundayım. Bununla birlikte idealimin gerçekleşmeyeceğini bilsem de fikri temelde, hümanizmin, insan onuruna yakışan bir düşünce sistemi olduğunu savunmaya devam edeceğim. Bu yaklaşımın ötekileştirmede bir panzehir olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte;
Hümanizm prensiplerine aykırı her türlü fikir, davranış, icraatın karşısında durmamın savunduğum bu ideolojiye ters olduğunu ileri sürerek ötekileştirmeyi yaptığımı iddia edeceklerin tuzağına düşmeyeceğim. Şöyle ki her türlü fikir özgürlüğünü savunurken, eğer bu fikir, figür, davranış ve görüşler hümanizme zarar veriyor, insanları ötekileştiriyorsa buna karşı durmak gerektiğine inanıyorum. Sözgelimi doğuştan gelen özelliğinden dolayı ya da inançları gereği kadını ötekileştiren, ona erkekten farklı bir değer atfeden, ayrımcılık yapan fikir, inanış ve davranışlara itiraz etmek benim aksini düşünenleri ötekileştirdiğim manasına gelmez. Çünkü onlar bilerek ya da bilmeden kadını aşağılayan, şiddete maruz bırakan düşünce ve davranışları savunmaktadırlar.
Hümanizmi en geniş manada düşünüyorum. En azılı terörist, en acımasız katil, genelevde çalışan bir fahişe benim gözümde birer insandır. Bu insanları bu konuma getiren toplum ve çevre şartlarıdır. Onları sadece suçlamak, cezalandırmak, ayıplamak ve toplumun dışına atmak doğru bir yol değildir. Doğduğu anda birbirinin aynı olan insanların hangi olumsuz koşullar altında terörist, katil ve fahişe olduğunu düşünmek ve bu koşulları ıslah ederek ortadan kaldırmak, bir insan olarak yapmamız gerekenlerin başında gelir.
"Normal" kavramına gelince; bu da çoğunluğun ve güç sahiplerinin tanımladığı yapılması ya da yapılmaması gereken şeylerdir. Ötekileştirmenin önemli bir unsuru ve nedenlerinden biridir. Bu yüzden insanların bir kısmı "normal" görmedikleri LGBT'yi ötekileştirir. Bu yüzden kadının yeri ev, görevi çocuk bakmaktır derler. Kadın sanki insandan farklı bir türmüş gibi ötekileştirilir. Ortadan kaldırılması mümkün olmayan bir kavramdır "Normal". Çünkü insanın doğasında bulunan egoizm, kendi yaptıklarını iyi başkalarınınkini kötü olarak tanımlamakta sakınca görmez. Yaptığı kötülükleri gizler, iyilikleri öne çıkarır. Suçladıkları insanların yanlış ve hatalarını kendi yaptığı zaman bundan rahatsız olmaz.
Yukarıda iki temel nedenine işaret ettiğim ötekileştirme, sömürü, şiddet, baskı, terör ve savaş gibi insan onuruna yaraşmayan, insan aklıyla bağdaşmayan eylemleri doğurmaktadır. Sonuçta küresel sermayenin hüküm sürdüğü teknoloji çağına ve insan fıtratına aykırı olması sebebiyle ötekileştirmeyi tamamen ortadan kaldırmak mümkün görünmese de hümanist fikirleri tam anlamıyla iktidara taşımanın, insanları bu konularda eğiterek bilinçlendirmenin yeni bir Altın Çağ ya da Rönesans hayali kurmaya engel teşkil etmeyeceğini düşünüyorum.
Yazınıza objektif olarak yorum yaparsam tamamen haklı ve çok güzel yazmışsınız. Hümanistlik konusunda yazdıklarınıza katılmakla beraber,dini konuda yazdıklarınıza katılmıyorum. Çok gerçekçi ve güzel açıklamışsınız. Benim eski bir yazım var bu konuda onu güncelleyip yazsam mı diye de düşünüyorum:) Kaleminize sağlık..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Yorumunuz benim için çok değerli:) Dini konularda ortalama bir insanın üzerinde bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim. Dini tartışmalarla ilk karşılaştığım zaman sizin gibi açık fikirliydim ben de, o zamanki hislerimi gayet iyi hatırlıyorum. Bu bakımdan sizi anlıyor ve düşüncelerime katılmamanıza saygı duyuyorum. Diğer taraftan bana katılmadığınız konularda gerekçelerinizi de ifade etmenizi arzu ederdim. Aklın dinle örtüştüğü ve ayrı düştüğü konular var. Ayrı düştüğü konular tamamen inanca ilişkin ve sorgulanamaz, biliyorum. Fakat aklın inanca üstün tutulduğu, yukarıdaki yazımda da bahsettiğim İslamiyet'in Altın Çağı, Hristiyan'ların Rönesans dönemi bilimin, kültürün, refahın, sanatın ve en önemlisi adaletin, eşitliğin uygulandığı en parlak dönemler olmuş. Elbette birbirimizi ikna etmek gibi bir düşüncemiz olamaz, birbirimizin düşüncelerini anlayabilmek önemli. Ötekileştirme ve hümanizm konularının siyasetle ilişkisini herkes rahatlıkla tartışabilir. Dini tartışmak ne yazık ki tabu olduğu ve bazılarının duygularını incitebileceği için ötekileştirmenin dindeki yansımalarına ilişkin konularda derine inmedim ve bu konuda pek çok örnek verebileceğim halde buna gerek duymadım. Ben yine de düşüncenizi cesaretle açıkladığınız için teşekkür ediyorum:)
SilToplumlar öyle bir noktaya geldi ki normalin dışına çıkmak çok zor. Bir çember gibi dışarı çıkan dışlanıyor. Ötekileştirme daha nereye kadar götürülebilir bilemiyorum. Sosyal medyayı (özellikle twitter) çokça kullanan biriyim. Bazen okuduklarıma "yuh bu kadar da olmaz artık" diye şaşırıyorum. Ama hala her gün şaşırıyor olmak henüz iyi şeyler için çok erkenmiş hissi yaratıyor bende.
YanıtlaSilÇevremde olumsuz, karamsar olmakla suçlanırım birazcık. Ama bakıyorum yaşananlara, insanların dilinden çıkanlara bu kadar kör olabilsek, sevgisiz olmak...
Haklısınız, ben de gelecek hakkında fazla iyimser değilim. Fikir özgürlüğünün, adaletin ve fırsat eşitliğinin olmadığı, aklın bir köşeye atıldığı toplumlarda ötekileştirme ivme kazanarak devam edecektir. Twitter kullanmıyorum ama sosyal medya ve teknolojinin, tüketimi teşvik eden reklam, pazarlama ve moda faaliyetlerinin ötekileştirmeye hizmet ettiği açık. Sevginin bile sahte olduğunu düşünüyorum zaman zaman. Bu yüzden insanı önceleyen ve aklı üstün kılan hümanizm bence insana en yakışan düşünce sistemi. Teşekkürler:)
SilBazı sosyologlara göre ötekileştirme toplumun devamı için elzem, bazı düşünürlere göre ötekileştirme toplumun sonunu getirecek bir eylem :)
YanıtlaSilBu konuda bizim Kierkegaard'dan bir aktarım yapmak istiyorum: "insanlar neden kendilerine bir birey değil de grup olarak hitap edilmesini ister? çünkü bir grubun parçası olmak vicdanı uykuya yatırmak anlamına gelir. kalabalık ya pişmanlık duymamayı ve sorumsuzluğu üretir ya da bireyin sorumluluk duygusunu cüzi bir kategoriye yerleştirerek zayıflatır. Anonim bir kişinin basın arayıcılığıyla her gün canının istediğini, belki de birey olarak başka bir bireyin yüzüne asla söylemeye cesaret edemeyeceği şeyleri söyleyebilmesi ve bunları binlerce kişiye tekrarlatabilmesi suçtan farksızdır". Bu cümleler bugün de tekolojik hayatın bunca değişimine rağmen aynen geçerli. Bir zorbanın kuyuya attığı taşı 40 akıllı hâlâ çıkartamıyor günümüzde de. Ötekileştirme de bu taşlardan biri. Grup olan her yerde ötekileştirme olacaktır. Ötekileşen bireye saldırı ise suçtur. Fakat grup aynı zamanda da kendi normlarını yani doğru ve yanlışlarını belirleyen bir sistem ve ötekileştirdiği bireyin "normallik" ya da "doğru" sınırının dışında davranması grubu çok rahatsız eder, varlığını tehlikeye soktuğu için de gruba en bağlı bireyler tarafından zorbaca davranışlara maruz kalır.. Maalesef bireyselliğin değil toplumsallığın hakim olduğu gruplarda bu zorbalığın boyutu da çok daha büyük oluyor.
Çözüm ne derseniz; toplumsal bağlamda bireyselliğin desteklenmesi (örn.kadının da erkek kadar çalışabilmesi, erkeğin de kadın kadar aile görevlerini yerine getirebilmesi). Bireysel bağlamda ise kişinin "öteki" ile daha sık yüzyüze gelmesi, maruz kalması (örn LGTB bireyle tanışmak, konuşmak, ya da en azından bu konudaki filmler ve edebiyat ile farkındalık geliştirmek. "Değişim bizde başlar" sözü çok anlamlı bir söz bence..
Elbette her fikrin bir karşı fikri olması normal. Herkes kendine yakın bulduğu görüş ve fikirleri benimser. Yazımda belirttiğim gibi ötekileştirmeyi ahlaksızlık olarak görmeme karşılık bunun tamamen ortadan kaldırılabileceğine ihtimal vermiyorum. Ötekileştirmeyi toplumun devamı için elzem gören sosyologların hayalindeki bir dünyada yaşamak istemezdim:)
SilToplumsallık bireyi tembelleştirir. Birey toplum içinde neredeyse düşünmek zahmetinden kurtulduğu için sahte bir mutluluk içinde hisseder kendini. Nasıl olsa birileri onun için yiyeceğini, giyeceğini, ısınmasını, sağlık hizmetlerini, eğitimini sağlamaktadır. Bunlar için düşünmesine gerek hissetmez. Aslında aklını kiraya verdiğini, birilerinin kendisi adına düşündüğünü, kendisi adına kararlar aldığını fark etmez bile. Böyle olunca başkalarının normallerini kabul etmek zorundadır. İtiraz edecek olsa da, kafası yatmasa da uymak zorundadır bu normallere. Aksi takdirde cezasını öder, dışlanır, ayıplanır ve ötekileştirilir.
Bireysellik ve aklı önceleyen yöntemlerle ötekileştirme önlenebilir ancak sistem buna izin vermez. Toplum karşısında bireyin değer kazanması ötekileştirme konusuna bir ölçüde olumlu katkı sunabilir belki. Fakat ne yazık ki bu konuda en azından ülkemizin geleceğine dair fazla umutlu olduğumu söyleyemem:)
kötümser bir lise öğretmeni gibi yazmışsın yineee :) zaten internet, medya, TV senin bu dilden yazanlarla dolu :) sana biraz iyimserlik aşılamalıı, yaşamın güneşli yönünden görebilmen için birazcık :)
YanıtlaSilHayaller güzel, gerçekler acı ne yazık ki:) İnternet, medya, TV'de benim dilimden yazanlar olabilse inan ki ülke güllük gülistanlık olur. Tam aksine yerlerde sürünen ülkeyi hayal aleminde uçurmaya çalışıyorlar. Onlara karşı çıkanların çoğunun da yeterli donanımı yok, boşa kürek sallıyor:)
Silhayat zaten üzücü yaa sen mutluluk verici konular yaz da üzme bizi bazen :)
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilÜlkü Ocaklarının okullarda dağıtmak istediği "NUTUK" İlçe Milli Eğiti Müdürlüğü tarafından yasaklanmış! Söz veriyorum sana Deep, 128 miyar dolar nerede, bunu öğrenirsem mutluluk verici bir yazı yazacağım. Yoksa İskandinav ülkelerine kaçıp ancak orada yazabilirim mutluluk yazılarını. Tuzum kuru sayılır ama insanları sevmeme onların haline üzülmeme yetmez bu:)
SilAz önce Sessiz Gemi'nin paylaştığı videoyu izledim ve gerçekten çok etkilendim. İlk fırsatta ben de katılacağım sohbete. Yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki! Sizin yazınıza da yorum için tekrar döneceğim Mr. Kaplan.
YanıtlaSilEtkileyiciydi gerçekten. Ötekileştirmenin acı yüzünü ortaya koyuyor gazeteci hanımefendi. Elbette yazın, bu haftanın konusu çok iyi. Beklerim:)
Sil"Ötekileştirmeyi bütün toplumlara sinsice kabul ve nüfuz ettiren iki önemli kurumdan biri siyaset, diğeri ise dindir." önermenize %100 katılıyorum. Tüm kötülüklerin anası şu siyaset ve dini siyasetlerine alet edenler sanırım. Ötekileştirmeyi hayatım boyunca hiç anlayamadım. Nasıl olup da kendi seçmediğimiz sadece içine doğduğumuz bazı koşullar yüzünden birbirimiz yargılayıp aşağılama hakkı görüyoruz kendimizde? Çok mantıksız! Ortak payda "insan" olmak ama insan olmayı beceremeyince diğer etiketlere saldırıyor demek ki insansı varlıklar.
YanıtlaSilBu düşünceye sahip bizim gibi insanlar kurtarabilir bu ülkeyi. Fakat sayımız çok az. Yapılanları, niyetlerini, nedenleri ve çözüm yollarını biliyoruz ama güç bizde değil. İnsan olmayı beceremiyoruz toplum olarak, bu çok doğru. Teşekkürler...
SilHer önerme ve yorumunuza katılıyorum....
YanıtlaSilBunların sosyal platformlarda ifade edilebiliyor oluşunu çok önemsiyorum.
Teşekkürler...
Çok teşekkür ederim. Düşüncelerin özgürce ifade edilebileceği ender platformlardan biri blog dünyası. Gerçekleri saklamak amacıyla oluşturulan gündemlerin yer aldığı gazete makalelerinde ve tv söyleşilerinde bu tür konulara yer verilse keşke.
SilSondan 3. paragrafta yazdıklarınıza hak veriyorum. Bizlerin algısı da dediğiniz gibi doğduktan sonra toplumla, kişisel deneyimlerimizle birlikte gelişiyor. Din ve siyaset de ötekileştirme için en ideal araçlar :) Ötekileştirmenin olmadığı bir dünyayı düşünmek fazla ütopik olur. Bizler eylemlerimizle ve tercihlerimizle ister istemez bu algıyı yaratıyoruz bir şekilde.
YanıtlaSilTeşekkür ederim:) Yazdığınız yorum savunduğum fikirlerin mükemmel bir özeti. Ötekileştirme siyaset ve ticaretin aracı olduğu sürece ötekileştirmenin olmadığı bir dünya dediğiniz gibi bir ütopya.
Silİyi/ kötü insan, ahlaklı/ ahlaksız insan diye toplum genelinde kabul görmüş tanımların (tecavüz, cinayet, şiddet)(fikirler/ idealler uğruna yapılanları bu kapsam dışında tutuyorum) tamamen çevre ve toplum şartlarından kaynaklandığına inanıyorsanız fikirlerinize tamamen katılıyorum :-) Ama toplum ve çevre şartlarının ideal olduğu bir topluma şahit olmadığımdan ve muhtemelen olamayacağımdan fikir yürütmekte zorlanıyorum:-) Yani önce, insan iradesinin, egolarının tamamen çevre ve toplum şartlarına göre şekillendiğine inanmam lazım. Herşey ideal olsa bile insanların içinden fesatlık, kötülük geçirmeyeceğine inanmam lazım.
YanıtlaSilFikirlerinizi akıcı ve anlaşılır bir şekilde kaleme aldığınız güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık:-)
Güzel bir konuya değinmişsiniz, sizi kutlarım:) Bahsettiğiniz iyi/kötü ve ahlaklı/ahlaksız kavramları yeni bir tartışmayı beraberinde getiriyor. Çünkü kişiden kişiye göre değişen bu tanımlarda toplumun farklı algıları oluşmuş, aynı namus anlayışı gibi. Söz gelimi namusu bacak arasında arayanlar hırsızlığı, haksızlığı, yalanı dolanı namussuzluk görmüyorlar o kadar. Bana göre iyi, ahlaklı, namuslu insan yalan söylemeyen, adil davranan, başkalarının hakkına el uzatmayan, insanlar arasında eşitliğe önem veren insandır. Bu ve benzer konularda aksi düşünceye sahip kişiler ve aksine davranış içine girenler kötü, ahlaksız ve namussuz kişilerdir. Peki bu özellikler (yani iyi/ahlaklı/namuslu ya da kötü/ahlaksız/namussuz) insanın doğuştan gelen özellikleri mi yoksa çevre koşulları mı onları bir seçime zorluyor? İnanın benim de üzerinde çok düşündüğüm bir konu bu. Hatta Adadenizi bloguna yaptığım yorumda yukarıda sınırını çizdiğim manada "kötü/ahlaksız/namussuz" insanların ötekileştirilmesi gerektiğini bile yazmıştım. Elbette bu durum beni bir çelişkiye düşürüyor. Anlayacağınız benim de kafam biraz karışık bu konuda:)
SilO zaman şöyle düşünelim: Varlıklı ve eğitimli bir ailede yetişmiş bir insan eğer kleptoman rahatsızlığı yoksa hırsızlık yapar mı? İskandinav ülkelerindeki demokrasi, fırsat eşitliği, özgürlük, adalet anlayışına sahip insanların bu özellikleri genlerinden mi geliyor? Ülkenin cumhurbaşkanı, "Benim memurum işini bilir" derken memurun buradan çıkaracağı sonuç nedir? Neden bazı ülkeler gelişmiş, bazıları geri kalmış? Gelişmiş ülkelerin insanları genetik bakımdan daha üstün diğerlerinden? Okuduğum bir kitap var şu anda, altı yüz sayfanın üzerinde. Tüfek, Mikrop ve Çelik adında. Tam da bu konuyu işliyor. Anladığımı şöyle özetleyebilirim. "Coğrafya kaderindir." Ben bunu biraz daha değiştirip "Yaşadığım çevre kaderindir." diyebilirim ki bu "Tabula Rasa" önermesini desteklemiş oluyor o zaman.
Peki, durum böyleyse Adadenizi blogunda yaptığım yorum doğruluğunu yitirir mi? Eğer insan kötü/ahlaksız/namussuzsa bunda onun suçu yok, tüm suç çevrenin deyip hoş mu görmeliyiz? Hayır bunun bir yaptırımı olmalı, bu insanlar cezalandırılmalı ve ötekileştirilmeli. Bunu yaparken onlara haksızlık yapıldığını kabul ediyorum bir yandan. Unutulmamalı ki bu davranışlarının kaynağı çevre. Çevre şartlarını ıslah etmeksizin "kötü/ahlaksız/namussuz" olacaktır. Doğrusu asıl cezalandırılması gereken o çevre şartlarını sağlaması gereken siyasi otoriteyi de üzerine düşen görevi yerine getirmediği için cezalandırmak, ötekileştirmek gerekir. Bu ise olmayacak duaya amin demek olur. Teşekkürler:)
Bahsettiğiniz kitabı bende bir arkadaşımın blog yorumlarında tavsiye etmiştim. Tavsiye üzerine pdf olarak okuduğum ve ilgimi çeken bir kitaptı:-)
SilAslına bakarsanız ben bu konuyu siyaset ve dinden uzak, insan doğası/ yapısı ile ele almayı düşündüm. Zengin ve varlıklı bir ailenin çocuğu hırsızlık yapmayabilir ama karşı yada hemcinsine tecavüz edebilir mi, sırf iradesine yenik düşerek? Örneklerini basında yıllarca okumadık mı:-( Sadece fakir bir ailede, kötü arkadaş çevresinde yetişmiş, karşı cins ile iletişimi olmamış bir insan mı böyle ahlaksız bir eylemi gerçekleştirir? Sorular sorular:-)) Sizinle aynı fikirde olduğum ama temeline inmekte, anlamakta zorlandığım bir konu...
Güzel bir örnek aslında.
Sil"Zengin ve varlıklı bir ailenin çocuğu hırsızlık yapmayabilir ama karşı yada hemcinsine tecavüz edebilir mi, sırf iradesine yenik düşerek?"
Evet, buna benzer olaylar haberlere yansıyor sanırım. İrade! buna takıldım. Emin olamadım. Ve internette şunu buldum:
"İrade, insanların bir eylemi gerçekleştirebilmesini iç ve dış koşullarıyla belirleyen bilinç kararlılığıdır. Ruhsal olarak bakıldığında, itici güç ve bilim yetisi olduğu söylenebilir. İNSANLAR İRADELİ ya da İRADESİZ DOĞMAZ. İrade kişinin toplumsal deney ve bilgilerinden oluşur. Bilim adamlarına göre insanı insan yapan şey iradedir. İç güdülerin kontrol edilebilmesi, çok eski dönemlere kadar inen karmaşık sosyal çevreye adaptasyonun bir sonucudur." Psikolojik.gen.tr
İş yine dönüp dolaşıp sosyal çevreye dayanıyor yani:)
:-)) Kafama yatmaya başladı, teşekkür ederim:-)
SilNe demek, asıl ben size teşekkür ederim. Benim de tereddüt ettiğim bir konuydu:))
SilHer bir satırına katılıyorum ne güzel ele almışsın konuyu her açıya değinerek :) siyaset din ekonomi ve insan fıtratı hepsinde de objektif tespitlerde bulunmuşsun keyifle okudum valla :) video üzerinden tartışmak iyi fikir mi bilememiştim başta konu sevilir mi diye endişelenmiştim ama mutlu oldum şimdi :) hümanizim hakkında savunma kısmında güldüm valla ötekileştirme yapıyorsun derlerse diye dediğin kısım ama haklısın onu bile derler güzel cevap olmuş yazdıkların :) normal kavramı da insan icadi eveet böyle bir yanıt bekliyordum soruyu sorarken normal diye bir şey yok aslında gerçeği olmayan insan üretimi ve ötekileştirmeye yol açan bir kavram :)
YanıtlaSilDikkatli bir bakış açısıyla yaptığınız yorumu çok takdir ettiğimi söylemek isterim. Ayrıca bence şimdiye kadar Ağaç Ev Sohbetlerinde seçilen en güzel konulardan birini seçtiğiniz için sizi bir kez daha tebrik ederim. Gerçekten de iyi bir fikir jimnastiği yapmış olduk. Teşekkürler:)
Sil