KATEGORİLER

31 Ocak 2023 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 180

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu Sade ve Derin / DeepTone tarafından belirlendi. 

"Okullarımızda eğitim ne durumda?"

Tek kelimeyle berbat! Bu soruyu eğitimciler daha iyi cevaplandırabilir fakat eşimin öğretmen olması sebebiyle az çok konunun içindeyim. Eskiden de mükemmel değildi fakat son yıllardaki durum, ülkenin karanlığa gömülüşünün resmini anımsatıyor. Oysa cumhuriyetimizin ilk yıllarında eğitim enstitüleri ile ne güzel bir başlangıç yapılmış, sadece şehirdekiler değil kırsal alanda yaşayan çocuklar dahi, bilimin ışığında aydınlanma imkânı bulmuş, sanatı ve sporu asla ihmal etmemiş ve her biri vatanına, milletine büyük hizmetlerde bulunmuştu.

Bugün ana sınıfından üniversiteye kadar tüm okullarda okuyan çocuklarımız, gençlerimiz ezbercilik temeline dayanan ve bağnaz ideolojilerin pompalandığı birer kurum olarak hizmet vermekte. Bunlara eğitim kurumu demek ne kadar doğru? Diğer taraftan eskiden dar gelirli aileler çocuklarını en iyi okullarda okutabilecek durumdayken bugün ekonomik durumu görece iyi olan aileler bile eğitim masraflarını karşılamakta zorlanıyorlar. Fen kitapları bilimsellikten uzak, dünyanın kabul ettiği Evrim Teorisi bile ders kitaplarından çıkartılmış! Tarih deseniz, gerçeklerden uzak, sözde bir kahramanlık destanı! 

Esas üzerinde düşünmemiz gereken husus, özellikle son yirmi yılda çocuklara ve gençlere kaliteli bir eğitim verilmek isteniyor mu, istenmiyor mu sorusudur. Bence istenmiyor. Çünkü kafası çalışan, sorgulamasını bilen bir gençliğin başlarına belâ olacağını biliyorlar. Yoksul kesimin çocukları cemaat ve tarikat medreselerinde, yurtlarında ileriki yaşamlarında kendilerini sürüden farklı kılmayacak uydurma öğretilere maruz bırakılıyorlar. Hasbelkader bu kurumların eline düşmeden, kendini yetiştirerek meslek sahibi olanlar marketlerde kasiyerlik yaparken ülkenin en önemli kurumlarının yöneticiliklerine liyakatten ve ahlâktan yoksun kişiler getiriliyor. Gençler haklı olarak yıllarca okullarda eğitim gördükten sonra çabalarının karşılığını alamayacaklarını biliyor ve ilk fırsatta ülkeyi terk etmenin yollarını arıyor. 

Eski dönemin de eksiklikleri vardı elbette. Gençler puanlama esasına göre tercihlerini belirliyor ve çoğu zaman istedikleri mesleğin dışında, istemedikleri bir alanda eğitim görmek zorunda bırakılıyor, eğitim aldığı alanın dışında çalışmak zorunda kalan bu insanlara harcanan devlet kaynakları boşa gitmiş oluyordu. Bugün iyi bir üniversite eğitimi almanın vatandaşa hiçbir yararı yok. Diploma değersiz bir kâğıt parçası. Hatta bu kâğıt parçasına sahip olmamanız cumhurbaşkanı olmanıza bile engel değil. Ülkemizde eğitimin geldiği son nokta bu olmalı!     

Bu topraklarda niçin bir bilim adamı, bir mucit, bir filozof ya da mesleğinde zirveye ulaşmış bir kişi çıkmıyor. Bunun temel sebebi eğitim sistemimizdeki bozukluk. Düşünen insandan korkuyor iktidarlar. Sorgulamayan, her söze kolayca inanan insanlar isteniyor. Siyasal İslam'ın gençliğe lâyık gördüğü eğitim sistemi bu. Kula kulluk eden, nereye istersen oraya güdülebilecek bir sürü... İkinci tehlike ise milliyetçilik. Milli tarih, milli eğitim, yerli ve milli... Eğitimin milliyeti olmaz. Bilim, milliyeti olmayan evrensel bir değerdir. Milli tarih de olmaz. Tarih derslerinde, Kurtuluş Savaşımızı anlatırken bile gerçeklerden şaşmamalı, sadece bir kahramanlık destanından ibaret olmamalı yazılanlar. Geçmişteki hatalarımızı görmeli ve onlardan dersler çıkartmalıyız. 

Okullarımızda eğitim ne durumda? Kabul etmemiz gerekir ki, iki bin küsur yıl önce antik Yunan okullarındaki eğitimin fersah fersah gerisindeyiz. Bugün bile insanlar o dönemin felsefesinden bahsederken cumhuriyetin ilânından bu yana onlarca kez değiştirdiğimiz ve hâlâ dikiş tutturamadığımız bir eğitim sistemine sahibiz. Batılı ülkelerin gerisinde kalmamızın esas nedeni bu, doğru bir eğitim sistemi benimsememiş olmamız. 

Son olarak özellikle üniversiteler özerk olmalı. Özgürlük, üniversite öğrencilerinin hakkıdır. Adalet ve eğitim kurumları başta olmak üzere laik bir ülkede hiçbir devlet kurumuna din ve siyaset girmemeli. Maşallah ülkemizde bu kurumlar dinle ve siyasetle boğazına kadar kirlenmiş, öğrenciler özgürlüklerinden yoksun bırakılarak yargı ve güvenlik güçleri tarafından cendere altına alınmış. Böyle bir ortamda eğitimin durumu doğal olarak içler acısı...

19 yorum:

  1. Bir eğitimci olarak içim acıyarak okudum yazdıklarınızı, binlerce meslektaşım üç harfli marketlerde kasiyerken üstelik...
    Keşke her kuruma hak eden kişiler gelse, aşık olduğu mesleğe kavuşmak için çabalayan o kadar insan var ki...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef gerçekler can yakıcı. Böyle giderse çocuklarımızı daha zor bir gelecek bekliyor. 1980 darbesinden sonra adım adım siyasal İslâm'ın idareyi ele geçirmesiyle birlikte ülkemiz karanlığa sürüklendi. Bir avuç insan hak etmediği kazançlarla hayal edemeyeceği refah düzeyine erişirken halkın büyük bir kesimi fakirleşti. Ailem beni bu şartlarda okutamazdı. Bu dönemde okusaydım bile şu anki refah düzeyime erişemezdim. Yeni mezun bir mühendis iken aldığım maaş milletvekili maaşından daha fazlaydı. İnsanın inanası gelmiyor değil mi? Ekonomik çöküş, fırsat eşitsizliği bir yana beni en çok üzen adaletin rafa kaldırılmış olması. Umarım bu kötü gidişin sonu gelir, yoksa çok daha kötü günlere gebe geleceğimiz...

      Sil
  2. öyle tabii cahilleri yönetmek kolay. milli eğitim yani bizde adı var demek ki sadece :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Deep, ülkemizde cehalet seviyesi hiç bu kadar düşmemişti sanırım. Okuldan, eğitimden bahsetmiyorum. Günümüzde üniversite mezunlarına bakıyorum, eski dönemin ilkokul mezunları kadar bilgileri yok. Eskiden bir valiye, subaya, öğretmene ya da bir hariciyeciye saygı duyardık. Bu saygı onların almış olduğu eğitime, olaylara bakış açısına, bilgisine, fikirlerineydi. Şimdi ülkemiz okullarında eğitim gören hiçbir insana saygı duyamıyorum. Efendi-kul, Çoban-sürü ilişkisinin öne çıktığı toplumumuzda liyakatin hiçbir önemi yok artık. Mutsuz bir ülkeyiz.

      Sil
  3. Bilim, milliyeti olmayan evrensel bir değerdir.
    Alkış tutacağım bir yazı ve bu cümle vurdu beni..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Söylenecek o kadar şey var ki sayfalar yetmez. Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkeleri eğitime, sanata ve bilime verdiği değeri düşününce ülkemizi ortaçağ felsefesiyle güden insanlara nefretim daha da artıyor.

      Sil
  4. Bir toplumun temel yapı taşlarının en önemlilerinden sayılan " Eğitim" hakkında düşüncelerimiz ne kadar olumsuz, umutsuz, çaresiz. Gelecek ne getirecek, neleri ne kadar çözümleyebileceğiz, ne gibi önlemler alıyoruz...? Cevapsız soruların cevabını bilen yok. İçler acısı bir kara tablo... Karatahtaların değiştirilmesi düşünülürken, eğitimde yeniden ak bir sayfa açma çabası hep ertelendi. Kısa süreli kararlar günleri , dönemleri bile kurtarmaya yetmedi. Bir okyanusun ortasında , fırtınaya aldırmadan başıboş, pusulasını kaybetmiş yük gemileri gibi sarsılmaya, savrulmaya devam ediyoruz. Gemisini kurtarabilen kazazede acemi kaptanlar bile kıyıya çıkamadılar. Her yerden su alan bir hasarı onarmak da zor...
    Sınav sistemi, öğretmen yetiştirme, deneyimli yöneticilerin seçimi, eğitimcilerin ücret ve maaş ödemeleri, öğrenci yurtları, mülakat sistemiyle seçimler, üniversiteler...
    Ben de yazmaya çalışacağım. Bu sohbetlerde sizin ve Deeptone arkadaşımızın katkıları unutulmaz. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğitim sorununu satırlarınızda o kadar güzel tasvir etmişsiniz ki geriye söylenebilecek bir şey kalmamış. Aslında aklını kullanmasını becerebilen bir insanın kolaylıkla bir çare üretebileceği bir husus gibi görünüyor bu sorun. Bilimsellikten ayrılmamak yeterli. Fakat esas mesele, toplumu cehaletten kurtaran bir araç olan eğitimi evrensel standartlara kavuşturmanın baştakilerin işine gelmemesi. Toplumun güdülecek bir davar kalması için düşünmemesi ve cehaletten kurtulmak yerine dogmatik olana bağlanması gerekli. Burada boşuna zaman harcıyoruz. Kendi çıkarları yerine toplumun mutluluğunu ve refahını düşünen bir yönetim iktidara gelmediği sürece eğitim sorunu çözülmeyecektir.
      Sizin bu konudaki düşünceleriniz çok değerli, yazınızı bekleyeceğim. Çok teşekkürler:)

      Sil
  5. Ah kalbim, vah kalbim... Bir öğretmen olarak şu soru kalbimi delip geçiyor, beynimi kemiriyor. Ne yapılır, nasıl yapılır diye düşünüp durmaktan migren ayaklarım hiç bitmiyor. Çocuklara ulaşmaya, velilere anlatmaya, gidişata dur demeye çalışıyorum ama gün sonunda Ke dimi yapayalnız ve çaresiz hissediyorum. Öğretmenin elinden tüm disiplin kaynakları alındı ve öğretmen yetkisiz hatta işlevsiz bırakıldı yıllar içinde. Artık ne desem fayda etmiyor. Öğrenciliğin ne demek olduğundan bi'haber nesiller yetişiyor; boş gelip boş gidiyorlar.

    Eğitim sisteminin düzelmesi için öncelikle okullara disiplinin geri gelmesi gerekiyor. Kılık kıyafetten başlayıp saç sakala kadar eski kuralların ve düzenin gelmesinden yanayım. Okul müdürünün ve öğretmenlerin otoritelerinin geri verilmesi/alınması gerekiyor. Müfredatın yenilenmesi konusuna ise hiç girmeyeceğim. Burası asla yetmez.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence en saygın meslek öğretmenlik. Bu böyleyken hem maddi hem manevi bakımdan karşılığı olmayan meslek haline geldi ülkemizde. Hangi mesleğin değeri kaldı ki diyeceksiniz. Ben Mrs. Kedi, bir ülkede huzurun tesisi için iki kavramı önemsiyorum. Biri adalet diğeri eğitim. Hangisi öncelikli sorusuna verecek cevabım ise adalet. Çünkü eğitimden arzu edilen verimi almak için uzun zamana ihtiyaç var. Adalet tesis edildiğinde eğitim sorunu da daha kolay çözülecektir. Bu yüzden iktidarın dini ve milli sömürülerden arındırılmış evrensel bir adalet ve bilimsel bir eğitim sistemi tesis etmesi gerekiyor. Eskiden sokakta öğretmenimizi görsek korkar saklanırdık. Bu korku olumsuz anlamda değil, saygıyla karışık bir duyguydu. Disiplin önemliydi. Aileler çocuklarını eti senin, kemiği benim diye teslim ederdi öğretmenlere. Bu onlara duydukları bir güvenin ifadesiydi. Şimdi çağdaş eğitim farklılaştı. Fakat toplum artık parası olana hürmet ediyor. Profesör, öğretmen, doktor, mühendis ya da savcı olmuşsun hiçbir değerin yok. Cehaletin prim yaptığı bir ülke haline geldik. Bunun sonucunda en mutsuz, geleceğe dair ümitleri kalmayan, çaresiz insanlar topluluğuna döndük. Dediğiniz gibi söylenecek, yapılacak çok şey var fakat elimizden bir şey gelmiyor.

      Sil
    2. "Eskiden sokakta öğretmenimizi görsek korkar saklanırdık. Bu korku olumsuz anlamda değil, saygıyla karışık bir duyguydu."

      Kesinlikle bundan bahsediyorum işte Mr. Kaplan. Hep bu cümleyi söylerim ben de. Aman öğretmenim beni dışarıda görmesin, boş boş ne geziyorsun sen burda demesin, öyle düşünmesin derdik biz çocukken sadece okulda değil, okul dışında da saygı duyar, çekinirdik öğretmenlerimizden. Ama şimdi o saygıdan eser yok.

      Hiç kimseden, hiçbir şeyden çekinmiyor çocuklar. Ödev yapan yok, hatta defter kitap bile taşımıyor öğrenciler. Ödev yapmayana ceza vermeyi geçtim kızamıyor bile öğretmen sınıf içinde artık. Neymiş? Rencide olurmuş öğrenci!?

      Anlayacağınız üzere çok dertliyim Mr. Kaplan. Bir dokun, bin âh işit oldu ama kusuruma bakmayacağınızı bildiğim için yazdım içimden geldiğince.

      Sil
    3. Mrs. Kedi sizi çok iyi anlıyorum. Eşim ve sizin gibi öğretmenler mesleklerini severek yapmaya gayret eden idealist insanlarsınız. Bütün öğretmenleri aynı kefeye koymuyorum. Eşim, ilk olarak İzmir Özel Türk Kolejinde başlamıştı öğretmenliğe. Evlendikten sonra meslekten nefret eder hale getirilmiş ve dört yıl kadar okul hayatından uzak kalmıştı. Bilirsiniz, özel okullarda veliler ayrı problem, parasıyla diyerek yönetim üzerinden öğretmenlere baskı kuruyorlar. Bu durum idealist bir öğretmenin ne kadar zoruna gider tahmin edebilirsiniz. Daha sonra dershanelerde ve devlet okullarında çalıştı. Öğretmenlerin yaşadıkları olumsuzlukları bu satırlara sığdıramam. Öğrencisi ayrı, müdürü, müfettişi, velisi ayrı. Hepsinin sebebi sağlıklı bir eğitim sisteminin olmayışı. İşin doğrusu, sağlıklı bir eğitim sistemine sahip olmak da istenmiyor aslında. Sözgelimi kaynaştırma öğrencileri normal sınıflarda okutuluyordu, hâlâ öyle mi bilmiyorum. Bu durum büyük sıkıntı yaratıyordu, zira onların özel eğitime ihtiyacı var ve bu konuda çalışacak öğretmenlerin ayrı uzmanlık vasıfları olması gerekir. Bir zamanlar iki yıllık yüksek okuldan mezun olanlara öğretmenlik hakkı verilmişti. Torpilli olanlar müfettiş olarak okulları, öğretmenleri denetlemeye başladılar. Dört yıllık iyi bir fakülte bitirmiş kaliteli öğretmen zır cahil müfettişlerce denetlenir olmuştu.
      Kusura bakmak ne kelime! Neyse her dert bir şekilde aşılıyor. Esas zarar gören genç nesiller. Bugün biz kurtulduk, darısı sizin başınıza. Fakat inanın sizin ve sizin gibi öğretmenlerin ve tabii diğer kaliteli eğitim görmüş genç meslek erbaplarının çekmiş olduğu maddi manevi sıkıntılar benim yüreğimi dağlıyor.

      Dikkat ettiyseniz son birkaç aydır blogları takip edemiyor, Ağaç Ev Sohbetleri dışında bloglara oldukça az zaman ayırabiliyorum. Bunun nedeni ülke sorunlarının üzerimde yarattığı psikolojik olumsuzluklar. On beş gün kadar önce Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabını okudum. Onunla öyle özdeşleştim ki anlatamam. Okuduğum kitapları blogumda yazıyorum, biliyorsunuz. Ama Zerdüşt ve Nietzsche hakkında o kadar derinlemesine araştırmaya girdim, üzerinde öylesine kafa yoruyorum ki, iki satır yazıyla yazarı ve eserlerini anlatabilme konusunda yetersizliğimi aşamadım. Nietzsche umarım yeni bir başlangıç yapmama vesile olur. Epey uzattım, belli ki yazmayı özlemişim:))

      Sil
  6. Eğitimsiz gençler istiyoruz diyen rektörlerin ülkesi olduk sonaçta. İstediklerini adım adım gerçekleştirdiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız oldum yine:)))

      Sil
    2. Evet haklısınız. Cehaletin övgüyle karşılandığı bir ülkeden ne beklenir ki? Bu sene son derece kritik. Ya ülkeyi yetmiş yıl geri götürdükleriyle cehennem olup gidecekler ya da iç savaş çıkacak. Böyle bir ortamda adsız olmak canımızı kurtarmak için belki daha iyi:)))

      Sil
  7. Yanıtlar
    1. Ne kadar çoğalırsak o kadar aydınlanır dünya:)

      Sil
  8. Dün Muazzez İlmiye Çığ' ın röportajından bir pasaj okudum ve çok haklı buldum. Özetle şöyle diyordu; "Kurtuluş savaşını yaşadık. Sonra Cumhuriyet ilan edildi. Hepimizin arzusu bir an evvel, adam olup memlekete yardım etmekti. Çünkü çok ihtiyacı vardı. Hiçbir şey yoktu. Yol yok, fabrika yok, okul yok. O 15 yıl içinde yapılanları hatırladıkça, şaşkınlığa düşüyorum. Bizler kazandığımız şeylerin değerini biliyoruz çünkü zor elde ettik. Siz bunu ancak kaybettiğinizde anlayacaksınız."
    Bunu bile anlayacak algıda insan çokluğu kaldığını sanmıyorum ne yazık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muazzez İlmiye Çığ en takdir ettiğim bilim insanı. "Bizler kazandığımız şeylerin değerini biliyoruz." sözü her şeyi izah ediyor. Günümüzde İran halkı mollaların elinde türlü işkenceler katlanırken özgürlüğün kıymetini çok geç anladı. Sevgili Momentos, bizler özgürlüğün ne olduğunu biliyoruz. Fakat öyle bir kısır döngü içindeyiz ki çözüm gittikçe zorlaşıyor. İktidar, eğitimi bilimsellikten uzaklaştırarak bilinçli bir şekilde toplumu cehalete sürüklüyor. Koyun sürüsünden farksız cahil halk, güdülmeye son derece müsait bir duruma geliyor böylelikle. Çünkü bu durum insanları kolayca kandırmak ve sömürmek için iktidarın işine yarıyor. Özellikle cehalete kurban edilmiş halka kızmak sorunu çözmüyor. İktidarın elinde bulundurduğu güçle yaptığı adaletsizlikler, ahlâk dışı uygulamalara karşı sayıları gittikçe azalan eğitimli, sorgulama kabiliyetini yitirmemiş kitle, bu güce karşı savunmasız. Şu veya bu siyasi parti durumu düzeltebilir diyemiyorum ne yazık ki. Adına ister diktatörlük ister vesayet rejimi deyin, 1920-1950 yılları arası, her türlü yoksunluğa rağmen cumhuriyet tarihinin tek aydınlık dönemidir.

      Sil