Yazar: Friedrich NIETZSCHE
Sayfa Sayısı: 306
Yayınevi: Tutku Yayınevi
Editör: Füsun Dikmen
Türü: Felsefi Roman
Friedrich Nietzsche (1844-1900) ve ünlü kitabı "Böyle Buyurdu Zerdüşt" hakkında bilgilerim sınırlıydı. Yıllar önce mezun olduğum lisenin başarılı öğrencilere kitap hediye etme geleneği kapsamında benim payıma düşen kitaptı Böyle Buyurdu Zerdüşt, fakat o zamanlar, henüz kitap okuma alışkanlığım olmadığı için kapağını dahi kaldırmamıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, henüz tam olarak karakterimin şekillenmediği lise yıllarında okusaydım Nietzsche'yi anlayamazdım, anlayabilseydim bile yine o an sahip olduğum fikirler nedeniyle tepkim farklı olurdu muhtemelen.
Felsefeye uzak kişilerin bu tarz bir kitabı okumakta zorlandıklarını ve büyük bir olasılıkla tamamlamadan bir kenara bıraktıklarını yorumlarda okudum. Diğer taraftan yazarın sıra dışı yaşam öyküsü, düşünce tarzı ve diğer eserleri hakkında birçok inceleme, yorum yazısı okuyup videolarını izledim. Aslında kitabı okuyalı üç haftadan fazla bir zaman geçmesine karşın yazar ve kitap hakkında yeni şeyler öğrenmek ve merakımı gidermek hususunda araştırma hevesim hâlâ azalmış değil. Daha önce hayata bakış açıma en yakın bulduğum Arthur Schopenhauer'den sonra Nietzsche'nin düşüncelerini de benimsemiş olmam hiç de şaşırtıcı değil. Zira Schopenhauer, Nietzsche'yi derinden etkileyen bir düşünür.
Okuduğum kitap bana hediye edilen kitap değil. Kitaplığımızda gözüme ilişen pek çok kitaptan biriydi. Bugüne dek pek çok çevirisi yapılmış. İlk çeviriler İngilizce dilinden daha sonrakiler ise kitabın orijinal dili olan Almancadan. Tutku Yayınevi tarafından basılan kitabın dilimize kimin tarafından çevrildiği belli değil. Böyle bir durum ilk kez başıma geliyor. Sadece editörün ismi var! Belli ki farklı birçok çeviriden bir derleme yapılmış. Özellikle İş Bankası Yayınları çevirisi önerilse de benim okuduğum kitap da bir miktar yazım hataları dışında fena değildi.
1844 yılında Almanya'nın Leibzig şehri yakınlarındaki bir kasabada doğan Friedrich Wilhelm Nietzsche Protestan bir papazın oğlu. Ailenin daha sonra iki yaşında hayatını kaybedecek bir oğulları ve bir de kız çocukları oluyor. Yazar, beş yaşına geldiğinde babası ölüyor ve bundan sonra annesi, anneannesi, evli olmayan iki teyzesi ve kız kardeşi ile birlikte aynı evi paylaşmaya başlıyorlar. Beş kadının arasında tek erkek olması kadınlara bakış açısını nasıl etkiledi bilinmez fakat kadın cinsi hakkında akıl hocası Schopenhauer gibi aşağılayıcı sözler sarf etmesi hayli tuhafıma gidiyor. Bazı eleştirmenler onun kadın düşmanı olmadığını kadına ilişkin sözlerinde başka anlamların gizli olduğunu söylemekte. Nietzsche'yi anlamak kolay değil, yaşadığı dönemde de hiç anlaşılamamış zaten. Kendisini anlayabilmek için en az yüz yıl geçmesi gerektiğini söyleyen yazar, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında yaşadığı dönemin kulaklarına göre ağız olmadığını ifade ediyor. Nitekim, onun anlaşılması ve daha sonra modern felsefesinin en büyük filozofu olarak kabul görmesi yirminci yüzyılın ikinci yarısına rastlar.
Nietzsche'yi tanımadan, eserlerini okumadan önce blog yazılarımda, yaptığım yorumlarda gelenek, görenek ve adetlerle aramın iyi olmadığını, inanca ve milli duygulara dayalı kutsalların sömürü aracı olarak kullanılmasından başka insanlara hiçbir fayda sağlamadığını, bizzat onları köle haline getirdiğini defalarca dile getirdim. Bu yüzden yazarın aşağıdaki cümlelerini sempatiyle karşıladım.
"Gelenek nedir? Bize yararlı olan şeyleri emrettiğinden dolayı değil, bize emrettiğinden dolayı, itaat ettiğimiz yüksek bir otoritedir. Ahlâklılık yeni ve daha değerli yeteneklerin ortaya çıkmasına karşı direnir, aptallaştırır. Cahil bir toplum özgür bırakılıp kendisine seçim hakkı verilse dahi hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir."
Nietzsche, babası gibi papaz olmak üzere gittiği üniversitenin teoloji bölümünde eğitim görmekteyken kilisenin Hristiyanlık öğretilerini ve tanrı inancını sorgulamaya başlar. Tanrı ve yaşamın amacı üzerine kendisini tatmin edecek bir cevap bulamayınca ailesinin tepkisine rağmen dini eğitimini terk ederek filoloji konusuna eğilir.
"Her şeyi bilen ve her şeye kadir olan bir tanrı, amacının yarattıkları tarafından anlaşılmamasına çalışan bir tanrı... Bu tanrı iyiliklerin tanrısı olabilir mi? Sanki insanlığın selameti için bir sakıncası yokmuş gibi sayısız şüphe ve tereddütü binlerce yıl yaşatıp sürdüren tanrı! Buna karşın onun hakkında yanılmanın korkunç sonuçlarını belirsiz bir şekilde vaat etmiyor mu? O insanlığın, nasıl da hakikat uğruna acı çektiğini görebilseydi gaddar bir tanrı olmaz mıydı? Ama belki de bir iyilikler tanrısıdır ve kendini daha açık ifade edemiyordur. Arzularımız o kadar şiddetlidir ki, bazen birbirimizi parçalamak isteriz. Ama topluluk duygusu bizi durdurur."
Kitap, Nietzsche'nin bütün felsefesini aforizmalarla, mecaz ve metaforlarla, kelime oyunlarıyla ortaya koyduğu dev bir eser. Rönesans'la başlayan, kilise inanç ve otoritesinin yıkılıp bilimsel ilerlemelerle tanrı inancının zayıfladığı bu dönemde insan kendini yalnız, korumasız ve adeta bir boşlukta hissetmektedir. Zerdüşt, Tanrı'nın öldüğü fikrini insanlara inandırmakta zorlanmaktadır. Aslında kendisi de varoluşun ve tanrısız bir yaşamın amacını sorgulamaya başlamıştır. Bu nedenle dağdaki bir mağaraya on yıl kapanarak tefekküre dalar ve gördüğü bir rüyada aydınlandığını fark eder. Öğrendiklerini halkın arasına karışarak aktarmaya başlar. İnsanlar Zerdüşt'e tepki gösterince tekrar mağarasına döner. Birkaç yıl sonra şehirde aradığını bulma umuduyla tekrar yola koyulur. Karşılaştığı bazı insan ve varlıklarla kısa bir sohbetten sonra onları mağarasına davet eder. Zerdüşt'ün aradığı kişi "üst insan" dır. Altında uçurum olan, hayvanla üst insan arasında gerilmiş bir ipin üstünde düşmemek için mücadele eden varlıklar olarak kabul eder normal insanları. Üst insan, toplumun bütün gelenek ve ahlâkını, yönetim otoritesini, inançlarını kabul etmeyen sadece iradesiyle hareket edip düşünen bir varış noktasıdır, Zerdüşt'e göre. Bu nedenle, hayatı ve güçlülük iradesini evcilleştiren bir ahlâkın hasta ettiği ve hasta edilmiş bir canlı olarak kendi kendisinin sonunu hazırlayan insan, aşılması gereken, aşılmak zorunda olan bir varlıktır. Kendi iradesiyle yeni fikirler ortaya koyan insanları överken, sürü psikolojisiyle hareket eden ve kendine ait bir düşüncesi olmayan insanları köle ahlâkını benimseyen hayvan statüsüne indirir. Zerdüşt, şöyle der.
"Ben size üst insanı öğretiyorum, insan aşılması gereken bir şeydir. Onu aşmak için ne yaptınız? Şimdiye değin bütün canlılar kendilerinden üstün bir şey yarattılar. Ve siz bu büyük akışta geri çekilen sular gibi olmak ve insanı aşmak yerine hayvana geri dönmek mi istiyorsunuz? Maymun insan için nedir? Bir kahkaha ya da acı veren bir utanç, işte insan da üst insan için böyle olmalıdır: Bir kahkaha ve acı veren bir utanç!"
Nietzsche, toplumun bütün değer yargılarını masaya yatırır. Yaşamın değersizleştirilmesinden ve onun yerine öte dünyanın konularak nihilizme giden yolun açılmasından, başta kilise olmak üzere dinleri sorumlu tutar. Merhamet (acıma duygusu) bile insanın gelişmesinin önünde bir engeldir. Nietzsche, merhametin yaşam üzerindeki yozlaştırıcı etkisine dikkat çekerken onun yaşamın bozuk kalıntılarını, nasibi kıtları ayakta tuttuğundan ve böylece yaşamın kendisine karamsar, sorunlu bir görünüm verdiğini iddia eder.
Nietzsche'nin Güç İstenci, Bengi Dönüş ve Amor Fati (kaderini kabul et) gibi kavramları çoğu zaman anlaşılamamış ya da yanlış anlaşılmıştır. Arthur Schopenhauer'ün yaşam, kötülüklerle doludur inancına göre aslında daha orta yoldan bir düşünce içindedir yazar. Amor Fati ile üst insan olma mücadelesi arasında bir çelişki varmış gibi görünse de Nietzsche'nin kader anlayışı bir kabulleniş değil, tam tersine acılarla mücadele edilmesi gerektiğini ve acıların insanın kendini geliştirebilmesi için bir vasıta olduğunu ifade eder.
Yazar ve kitap hakkında yazılacak daha çok şey var. Nietzsche dünyanın en genç profesörü olarak henüz 24 yaşındayken davet edildiği üniversiteden fikirlerinin anlaşılmaması, insanların kendisine tepki göstermesi ve ilgi duymamalarından ötürü ayrılmak zorunda kalır. Fikren uyuştuğu Salome adında başına buyruk bir kadına aşık olur ve evlilik teklifinde bulunur. Ancak ret cevabı alınca yıkılır, çevresinden kopar ve kendisini yalnızlığın kollarında bulur. Bir yandan da hastalıklarla boğuşmaktadır. İsviçre ve İtalya gibi ülkelerde inzivaya çekilerek son derece üretken bir yazar olarak hayatına devam ederken eserleri rağbet görmez, pek çoğunu bastıramaz bile. On yıl kadar sonra ruhsal bakımdan ağırlaşır ve bir akıl hastanesine yatırılır. Bir süre sonra da kız kardeşi yanına alır ve ölene kadar bakımını üstlenir. Elizabeth adındaki bu kadın Hitler yanlısıdır. Ağabeyinin yayınlanmamış kitaplarında Nazi ideolojisini destekleyen bazı eklemeler ve düzeltmeler yaparak basılmasını sağlar. Üst insan fikri Nazilerin sevdiği bir konu olduğu için büyük rağbet görür. Oysa Nietzsche kız kardeşinin bu yaptığını öğrense kahrından ölürdü. Zira Nietzsche, üst insan derken ırkçı bir yaklaşımda bulunmamış, tam aksine Hitler Almanya'sı gibi otokrat yönetimleri en sert şekilde eleştirmiştir.
Böyle Buyurdu Zerdüşt, kitabını tamamen anladım, bütün metaforları çözdüm diyemem. Sözgelimi "Bengi Dönüş" konusunda yazar zamanın çember şeklinde başı ve sonu sınırsız düz bir çizgi olduğundan bahsetmektedir. Çemberden kasıt, yaşam boyunca yaşadıklarımızın mütemadiyen tekrarlandığını, her günümüzün, her anımızın bire bir, her acımızın, sevincimizin aynı şekilde değişmeden tekrarlanacağıdır. Bu görüş bir ölçüde reenkarnasyonu hatırlattı bana ama alâkası olmadığını düşündüm sonra. Fakat yine de Böyle Buyurdu Zerdüşt, bir başucu kitabı, yanımda bulunduracağım ve fikirleri üzerinde epey tartışma imkânı bulacağım bir kitap oldu. Biraz felsefeyle ilgileniyor ve yaşamı sorguluma cesaretine sahipseniz Nietzsche'nin düşünce ve hayaller dünyasına siz de hoş geldiniz.
Zor bir düşünürü, zor bir kitabı seçmişsiniz. Geçmiş yıllarda okuduğum, alıntılar yaptığım bir kitaptı.
YanıtlaSilBaşka bir çeviriden okumuştum. Yorum yazmadan önce kitaba tekrar göz gezdireyim istedim, bulamadım. Bazen giden kitaplar geri dönmüyor.
Her zamanki gibi geniş, detaylı bir tanıtım yapmışsınız. Yazarın acı sonunu bilmiyordum.
Nietsche'nin sevdiğim bir sözünü eklemek isterim: " Küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün bir ayrıcalığıdır."
Emeğinize sağlık. Zor bir işin üstesinden gelmişsiniz.
Esenlikler diliyorum.
Ben de zorlanacağımı düşünmüştüm ama Nietzsche'yi belli oranda anladığımı sanıyorum. Böyle Buyurdu Zerdüşt lirik bir üslûpla yazıldığı için biraz da önyargılı olarak okumaya çekiniyordum. Fakat insana ve yaşamın anlamına bakış açısına baktığımda benim de pek çok konuda düşünceme paralel fikirlerin geliştirdiğini fark ettim. Evet, kullandığı metaforlar insanı zorluyor, kitabı her okuyan kendine göre yorumlayıp anlamlandırıyor. Çözemediğim yerleri oldu elbette. Fakat Nietzsche'nin diğer kitaplarını da okumak konusunda heveslendirdi beni bu kitap. Ayrıca aforizmalarının her biri insanı düşündüren bir etki yaratıyor. Teşekkür ederim.
SilBenim için zorlu bir okuma olur gibi, belki okurum sonra bir on sene ara verip bir daha okurum. Belki de sonra okurum. Listemde ama ne zaman okurum bilmiyorum...
YanıtlaSilZamanı gelince okunuyor bazı kitaplar. Ben en az kırk yıl bekledim sanırım. Fakat keşke diyorum, daha önce okuyup anlayabilseydim. Teşekkürler.
Sil