KATEGORİLER

28 Şubat 2023 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 184

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu sevgili Sade ve Derin / DeepTone'dan.

"Bazı insanlar, kadınların ve erkeklerin farklı doğal yetenekleri olduğunu ve bu nedenle farklı işler için uygun olduklarını düşünürler. Diğer bazı insanlar ise kadınların ve erkeklerin her tür işe eşit derecede uygun olduklarını düşünürler. Siz ne düşünüyorsunuz?"

Günümüz iş yaşamında kadın ve erkek arasında herhangi bir farkın bulunduğunu sanmıyorum. Geçmiş zamanda erkeğin bedenen kadına göre daha güçlü olması, dini ve kültürel sebeplerle kadın ve erkeklere farklı sorumluluklar yüklenmiştir. Teknolojik ve bilimsel gelişim sayesinde artık böyle bir ayrım ortadan kalkmıştır. Kadından inşaat ustası olur mu? Elbette olur. Eskiden harç karıştırmak için kürek kullanmaya gücü yetmeyen pek çok kadın bu tür ağır işlerin üstesinden gelemeyebilirdi. Günümüzde beton, santrallerde karıştırılıp pompalarla, vinçlerle taşınıyor. Kadınların santral ya da iş makinesi operatörü olamamaları için hiçbir neden görmüyorum.

Özellikle medeniyetten uzak toplumlar, kadınları, sadece ev işlerine hizmet etmek ve çocuk bakmakla sınırlandırmıştır. İslâm dini başta olmak üzere tek tanrılı bütün dinler kadınları erkeklerin hizmetinde, çocuk doğuran birer tarla olarak görmüş ve onları evlerine hapsetmiştir. Bu nedenle kadınlar, asırlar boyu, erkeklerin baskısı altında, düşünmelerine dahi fırsat verilmeksizin arzu ettikleri, ya da başarılı olabilecekleri işlerde çalışmaktan mahrum bir şekilde yaşamlarını sürdüre gelmişler. Geçmiş tarihimize baktığımızda antik çağlardan bu yana bütün filozofların neden erkekler arasından çıktığını anlayabiliyoruz.

Evet, kadınlar genel olarak erkeklere göre kas gücü bakımından zayıftır. Eğer yapılan iş kas gücüne dayanıyorsa erkeklerin bir adım öne geçeceği anlaşılabilir. Buna rağmen Karadeniz bölgesinde görev yaptığım sırada kadınların tarlada, bahçede en ağır şartlarda çalışırken erkeklerin köy kahvesinde sohbetle vakit geçirdiklerine şahit olmuştum. 

Genel olarak,  erkeklerin ya da kadınların, bazı mesleklerde, sayısal olarak öne çıktığını görüyoruz. Politikacıların ezici bir çoğunluğu, kamu ya da özel kurumlardaki yöneticilerin çoğu erkek iken, öğretmenlik, banka memurluğu gibi mesleklerde daha çok kadınların görev aldığı bilinen bir gerçek. İster politikacı, ister yönetici olsun kadınların en az erkekler kadar bu görevleri başarıyla yapabileceğine inanıyorum.

Diğer taraftan ülkenin ideolojik değişimine bağlı olarak bazı branşlarda kadın/erkek oranı değişiklik gösterebiliyor. Örneğin Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cansun Demir'den aldığım bilgiye göre, eskiden 10 kadın doğum uzmanından 8-9'u erkek iken, bugün, siyasal İslam'ı benimseyen ve ülkeyi cumhuriyetçi çizgiden muhafazakârlığa sürükleyen iktidar döneminde 10 kadın doğum uzmanından 6-7'si kadındır. Kol gücü gerektiren ortopedi uzmanlığı kadınlar tarafından pek tercih edilmez. Türkiye'deki kadın ortopedi uzmanı sayısı yüzde ikinin altındadır. Bunu anlamak mümkün ancak ülkemizde toplam kadın ürolog (bevliye mütehassısı) sayısının sadece 8 olması ve bu branşta ülke genelinde tek öğretim üyemizin bulunması, muhafazakâr toplum yapımızın sonucudur.

Madem iş hayatında kas gücünün eskisi kadar önemli olmadığı makineleşme çağını yaşıyoruz, istisnai durumların dışında, bütün iş kollarında kadın ve erkeklere eşit sayıda yer verilmesi gerekir ki, bu aynı zamanda medeniyet seviyesinin de bir göstergesidir. Kadınların duygusal zekasının (EQ) erkeklerin ise mantıksal zekâsının (IQ) daha yüksek olduğuna dair söylenenlere katılmıyorum. Bu yüzden, üreme ve pisuar kullanımı dışında, cinsiyet farkına bakmaksızın her insanın her türlü işi aynı seviyede yapabileceğine inancım tamdır. Başarı oranındaki farklılıklar ise, cinsiyete dayalı değil, kişinin bireysel özelliklerinden dolayıdır.

8 yorum:

  1. Önce bir düşüncemi belirtmek isterim; Uzun zamandır ilk kez sizin bir yazınızı "Hiç yorum yok" ifadesiyle görüyorum. Acaba birbirimizi kırmaktan mı çekiniyoruz? "Adama göre iş" veya "İşe göre adam" diyoruz. Acaba neden insan dememişiz diye düşündüm bir an.
    Manken, sekreter, hostes, satış elemanı ararken ille de güzel kadınlar aranır? Korumalar genellikle kaslı, iri bedenli erkekler arasından seçilir. Danışman olarak seçilenlerin aranan özellikleri seçiciye bağlıdır. Çoğu zaman bilgi birikimi, zekası, kültürü, ifade gücü veya kadın
    erkek olması değil, sahibine ne kadar sadık ve bağlı olduğu önemli sayılır.
    Reklamlarda temizlik ürünlerini tanıtanların çoğu saçları kuaförde yeni taranmış, makyajlı, takılarını takmış şık giyimli kadınlardır. Acaba günlük yaşamda erkekler eşlerine hiç mi yardımcı
    olmazlar?
    Bir kadın başbakanımız olduğunda nasıl da mutlu olmuştuk. Oysa bizi çok büyük hayal kırıklığına uğrattı. En ağır sporlarda çok başarılı olan kadın sporcularımız var. Hatta kadın futbol takımları bile oluyor. Ancak amigolar hep gösterişli kadınlardan seçiliyor. Yüzme havuzlarında, plajlarda kurtarıcılar nedense hep kaslı, üçgen bedenli erkekler.
    Standartları, ölçütleri işverenler oluşturuyor. Arz ve talepler de geçerli tabii. İşini seven, benimseyen, kendini geliştirmeyi, fark yaratmayı bilen insanlar pek çok işte çok başarılı olabiliyorlar.
    Çoğu kez cinsiyet ayrımından çok toplumsal kurallar, önyargılar, gelenek görenekler , alışkanlıklar, kişilik ve karakter yapıları insanların işe yerleştirilmelerini belirliyor. Bazı ülkelerde kız çocuklarının okula gitmesi bile yasaklanırken tüm meslekler erkeklere mi kalacak acaba...?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıma hiç yorum yapılmaması bana göre şaşırtıcı değil. Bunun sebebini gayet iyi anlıyor ve beklenen bir sonuç olarak görüyorum. Özellikle son aylarda blog dünyasıyla gerektiği kadar ilgilenemiyor, eskisi kadar yazı yazamıyor, takip ettiğim blogları okumaya yeterince zaman ayıramıyorum. Nedeni nedir gerçekten bilmiyorum. Ağaç Ev Sohbetleri beni blog dünyasına bağlayan son dal sanki. Beni bu psikolojiye sokan başta siyasal gündem, bu nedenle geleceğe ilişkin taşıdığım endişelerden sonra yaşanan deprem faciası ve göz göre göre yitirilen canlara karşı yetkililerin vicdansızlığı olmalı. Bu ilgisizlik, takip ettiğim bloglara önceki kadar yorum yazmayışım dolayısıyla yazılarıma yapılan yorum sayısının azalmasına yol açtı. Kimseye karşı bir kırgınlık söz konusu değil, blog ziyareti yapmaksızın yazılarıma yorum sayısı azalıyor doğal olarak. Peki bu ortamda yazmamın sebebi ne diye sordum kendime. Çok sayıda izlenmek ve yorum almak mı? Eğer amacım bu olsa eminim ki çok fazla izlenir, yorum alabilirim. Zira çözümü bildiğiniz üzere çok basit, ne kadar yorum yaparsanız o kadar yorum alabilirsiniz. Bu durum bende doğal olmayan bir hissiyat yarattı. Canım yazmak istemiyorsa yazmadım, takip ettiğim blogları sırf sayfama yapılacak yorum sayısını arttırmak için okuyup yorum bırakmadım. Buna rağmen amacı sadece yorum sayısını arttırmak için yazılarıma yorum bırakmayan sizler gibi değerli birkaç dost inadına yazılarıma yorum bırakmaya devam ettiler. Bu yüzden onlara minnettarım. Umarım içinde bulunduğum durum bir an önce sona erer ve eskisi kadar sık yazar ve kıymetli blog yazılarını ilgiyle okumaya devam ederim yeniden.
      Onca sıkıntılı ortam içinde mutlu bir haber içime su serpti. Dün gece ilk torunum dünyaya geldi. Hayat böyle bir şey, acılar, kederler, sıkıntılar arasında bir anda büyük bir mutluluk boy gösteriyor. Eski halim olsaydı uzun uzun duygularımı yazardım bu konuda. Umarım beni takip eden tüm blog arkadaşları beni anlar ve hoş görebilirler. Bu vesileyle size ve tüö arkadaşlara sevgi ve saygılarımı gönderiyorum. Bu yazının altına yorumunuza ilişkin cevap yazacak gücü dahi kendimde bulamadığım için kusuruma bakmayın. Sevgiler...

      Sil
    2. Günlerdir hep içimizi karartan, yüreğimizi acıtan, bizi adeta insanlığımızdan utandıran öyle olumsuz haberlerle sarsıldık ki son paragrafınızdaki güzel haber, yeniden yaşamın devamlılığını hatırlattı bizlere. Doğa da mutluluğunuza tanıklık ediyor adeta Kupkuru dallar dondurucu soğuklara rağmen tomurcuk verdiler. Bembeyaz çiçeklere dönüştü bazı tomurcuklar. Yeniden doğuş gibi... Ünlü şair Tagore :" Her yeni doğan bebek Tanrının insanlardan hala ümit kesmediğini gösterir." der.
      Benim de yazmaya ara verdiğim günler, dönemler oldu. İnsanız, makineler bile mola veriyor. Ama yazmak, duygularımızı aktarmak bir rahatlama yolu, bir dayanışma, bir paylaşım. Amaç elbette çok yorum değil, karşılıklı fikir alışverişi. Sohbetin konusu kadınlar ve erkeklerin farklılığı ile ilgili olunca yorum olmayışı düşündürdü beni. Yazılarınızı her zaman ilgiyle okurum; Düşündürür, kişileri fikir üretmeye yönlendirirsiniz. Yazmak bir beyin jimnastiği gibi.
      Dede oluşunuzu kutluyor, ailenizle birlikte sağlıklı, huzurlu güzel günler, yıllar diliyorum.

      Sil
    3. Geciktiğim için affedin. İnsana umut aşılayan ne güzel sözler. Haklısınız, bu geçici bir dönem. Yazmaya en kısa zamanda döneceğim umarım. Çok teşekkür ederim. Umarım güzel günlerin habercisi olur. Sağ olun:)

      Sil
  2. ooooo maşallah maşallah torun baldan tatlı derler de miiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin yorumlar nedense spama düşüyor:) Haklısın baldan tatlı. Gecemiz gündüzümüz onunla. Teşekkür ederim:) Sizler de bu güzel günleri görürsünüz inşallah.

      Sil
  3. ''Madem iş hayatında kas gücünün eskisi kadar önemli olmadığı makineleşme çağını yaşıyoruz, istisnai durumların dışında, bütün iş kollarında kadın ve erkeklere eşit sayıda yer verilmesi gerekir ki, bu aynı zamanda medeniyet seviyesinin de bir göstergesidir.'' işte bu cümleniz o kadar doğru ki şuanda bulunduğum işte çoğunluk olarak kadınız hatta departmanım tamamen kadın çünkü kadınlara daha çok hitap edermiş gibi duruyor iş halbuki her alanda kadın ve erkek olmalı bu sosyal anlamda da eşitlik anlamda da önemli. Elbette güç isteyen bir işte bir erkek gibi çalışamam ama bu her erkeğinde güç gerektiren işte çalışabileceği anlamına gelmez bu konunun o kadar çok artı eksi yönü var ki. Ben erkek kadın eşitliğinden çok erkeklere verilen maaşla kadınlara verilen maaş arasındaki farka daha çok takığım aynı iş ay çalışma saati ama hep bir erkek egemenliği gücü hissettirilmeye çalışıyor. dün yakın kız arkadaşlarımdan biri patronu tarafından uygulanan mobbingden bahsetti. Partonu elemanlarını sayarken arkadaşıma sıra gelince onu yarım insan olarak görerecek ''buçuk '' demiş. Bir erkeğe bunu söylemeyemez ama bir kadına bunu söylemeye cesaret edebiliyor ve maalesef ki arkadaşım 3 hatta 4 kişinin yapacağı işi tek başına yapmaya çalışıyor. Gelişmemiş gereken o kadar çok konu var kii keşke her şeyden önce sadec insan olduğumuzu hatırlayabilsek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadın erkek arasında gerek kadro gerekse ücret adaleti hususlarında büyük bir adaletsizlik olduğu aşikar. Bu durum geri kalmış ülkelerde daha çok göze çarpıyor. Nedenlerini biliyoruz. İş hayatında mobbinge uğrayanlar arasında kadınların sayısı çok daha fazla. Kadere inanan bir insan değilim fakat "coğrafya kaderindir" sözü bir gerçeği yansıtıyor. Böyle bir ülkede yaşamak utanç verici. İki cinsten birinin diğerine üstünlüğü asla kabul edilemez.

      Sil