Bir an istediğiniz her şeyi elde edecek kudretiniz olduğunu düşünün. Yani bir zamanların sevimli tatlı cadısı Samantha gibi burnunuzu oynatınca sevdiklerinizin yanına ışınlanmayı, şöyle bir el hareketinizle bütün mobilyalarınızın yenilenmiş olmasını. Çalışmak zorunda değilsiniz, en sevdiğiniz yemekleri anında önünüze sermek burnumuzun ucunda. Bulaşık mı? Hizmetçiye ne gerek var. Elinizi bir salladınız mı onca kap kacak pırıl pırıl olmuş, yerlerine istiflenmiş.
Hayali bile güzel değil mi? Aslında hiç de öyle değil bence. Neden derseniz yığınla sebep gösterebilirim. Bana göre emek verilmeden erişilen kazanımlar değersizdir, insanı mutsuz eder.
Yaşam dengemiz karşıtlıklar üzerine kurulmuş. Her şeyin bir karşıtı var. İyi olana anlam kazandıran kötü kavramı değil midir? Ya da başarımız bizi gururlandırdığı zaman marifetin bir kısmı da bizi birer adım öne çıkaran başarısızlıklar değil mi? Her yenen için bir yenilen gerek. Bazen kazanan bazen kaybeden tarafta olmamız en güzeli. İstediğimiz her şey varsın olmasın, bazılarını elde edemeyelim ama yine de hepsini hedef tahtamıza koyalım. Bir şeye çok çalışarak, canımızı dişimize katarak sahip olmanın mutluluğuna varmak daha güzel değil mi? Kolay elde edilen şeylerin farkına varamayız, sıradanlaşır, zevk vermez.
Bana göre yaratıcının koyduğu yaşam kurallardan en adil olanıdır ölüm. Yaşamın karşılığı olan ölümden kaçmak bile sıkar adamı, mutsuz eder zamanla. Can tatlıdır derler ama gün gelir bir ömür bile çok gelir kimimize bazen. Ne kadar adil olsa da kendi içinde adaletsizdir bazı ölümler. Daha bebekken can verenler, yaşamının baharında bu dünyadan göçenler yani zamansız gitti dediklerimiz ilahi adaletten ne kadar almışlar nasiplerini?
Para, icat edildiği tarihten bu yana insanlara itibar kazandıran en önemli araç. Her şeye olmasa bile ölüme çare dışında diğer isteklerimizin çoğunu elde etmek mümkün parayla . "Parayla saadet olmaz" dökülse de şarkı sözlerinden, paranın bazı durumlarda insanı geçici olarak mutlu ettiğini düşünürüm. Sokakta gördüğünüz bir evsize vereceğiniz ufak bir para onun için karnını doyurmak anlamına gelir. Karnının doyması insanı mutlu eden şeylerin başında gelir. Çok parası olan mutlu mudur? Eğer paraları onları yönetmeye başlamışsa mutlu değildirler. Bu tür insanların hırs gözlerini bürümüştür. Kazandıkça daha fazlasını isterler. Hani ne yapacaksın bunca parayla diye sorsan hiçbir fikirleri yoktur. Sadece para kazandıkça mutlu olurlar kazandıkları parayı harcamak ise onların mutsuzluğudur. Paranın kölesi durumuna düştükleri halde bunun farkına varamazlar.
Para sayesinde istediğiniz yere gider, istediğinizi yersiniz. Hatta itibarınız olur, çevreniz genişler, işlerinizi diğer insanlardan çok daha kolay halledersiniz. Ama sakın ola parasız kalmayın. Bir anda kayar gider elinizden bunlar, ne olduğunu anlamadan.
Diyelim ki her şeye yetecek kadar paranız var. Bu durumda gittiğiniz yerlerden sıkılmaya başlarsınız, yediklerinizden de öyle. Hiç boşuna laf ederler mi büyüklerimiz, her gün baklava yesen bıkarsın diye. O riyakar çevrenizin de sizi mi yoksa paranızı mı sevdiklerini er geç anlarsınız. Elbette itibar paranızadır. Ye kürküm ye dünyasıdır burası. Durumun farkına vardığınız zaman, eğer çok geç kalmamışsanız hayat maratonunda, başka yollar aramaya başlarsınız mutlu olmak için. Dünya kadar servetiniz olsa bile bu sizi mutlu etmeye yetmez. İşte o vakit gerçeği görmeye başladınız demektir.
Bazı insanlar mutluluğu dünyevi işlerde aramazlar. Aslında tahmin edildiğinin aksine çok fazla değildir bu kesim. Ben de öyleyim diyenlerin çoğu muhtelif nedenlerle böyle görünmek ister veya samimi değillerdir bu tavırlarda. Böyleleri, mutsuzluklarını uhrevi işlerden kazandıkları paranın getirdiği sahte mutluluklarda saklamaya çalışırlar. Diğer taraftan Yunus Emre her iki cihanda mutluluğu yakalamış nadir örneklerden biri olarak hatırlanır. Onun gibiler çektiği çileyi bile kendilerine mutluluk addederler.
İnsanın her istediğini yapabilmesi, çok parası olması, hatta ölümsüzlük katına erişmesi bile mutlu edemiyorsa, ne mutlu eder ki onu? Çok basit aslında;
Mutlu olmak için ne Samantha'nın burnuna, ne paraya,
ne de ölümsüzlüğe ihtiyacımız var.
Birine iyilik yapmak,
bir müzik enstrümanı çalmak,
onu yapamıyorsanız çalanı dinlemek,
bazen küçük bir çikolata parçasını ağızda eritmek,
kimi zaman bir deniz kenarında rakı balık yapmak,
ya da ağaçların gölgesinde yaprakların hışırtısına kulak vermek
küçük mutluluk parçacıklarıdır çoğumuz için.
Daha kocaman bir mutluluk isterseniz eğer;
Sizi seven birinin güler yüzü, tutacağı eli, dayanacağı omzu, tatlı dili, dinleyen kulağı, size başkalarından daha fazla değer verdiğini hissettirmesi yeter de artar bile.
|
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan) Filminden Bir Sahne |
Bunlara sahip olmak biraz emek ister, e biraz da şans meselesi. Hayat yolculuğunda kocaman mutluluğu hala yakalayamamışsanız size bol şans dilemekten başka bir şey gelse elimden, emin olun onu yapar mutlu ederdim kendimi.