Tam bir ay sonra arabama kavuştum. Geçen ay bugün olduğu gibi İzmir yollarına düşmüştük yine. Torbalı'da beş araçlık zincirleme trafik kazasının dördüncü sırasına yazmıştı bizi kader. O gün bugündür, araba servisteydi. Yola çıkmadan önce eşimin arabasını bakım için bırakıp benimkini alıyorum servisten.
Torbalı sanayisine uğruyoruz geçerken. Davlumbazın bacaya bağlantılarını yapabilecek bir usta buluyoruz sonunda esnafa sorarak. Tesadüf bu ya, koca Tire'de bu işi yaptıracak adam yok diye Torbalı'ya gidiyoruz ve bulduğumuz adam Tireli çıkıyor!
Karabağlar'da tuvaletin compact kapılarını yaptırdığım yere fatura bedelini ödeyip belgelerimi alıyorum. Oradan çıkıp kapıları teslim alacağımız Bornova 4. Sanayi'ye yol alıyoruz. Bu bölgeyi pek tanıdığım söylenemez. Eskiden Bornova'da sadece Ege Üniversitesi kampusu vardı. Şimdi koca şehir kurulmuş, yetmemiş bir sürü sanayi bölgesi açılmış!
Üretim tesislerinden malzemeleri alıyor, arka koltuğu yatırıp arabaya yerleştiriyoruz. Compact ince, ağır, çizilmeye ve suya dayanıklı bir malzeme. Masa, sandalye dolap, kapı gibi bir çok yerde kullanılıyor. Fiyatı diğer malzemelere göre hayli pahalı sadece. Bu malzemeleri toparlayıp kapı haline getirir umarım Ünal Usta. Yarın göreceğiz bakalım.
Hava hayli sıcak. Aydın ve Denizli'de okulların sıcaktan dolayı tatil edildiklerinden bahsediliyor. Arabanın kliması en düşüğe ayarlanmış. Yönümüzü Gıda Çarşısına çeviriyoruz. Buraya her geldiğimde gerilirim. Yollardaki onarım faaliyetleri hala devam ediyor. Sokak aralarında inanılmaz bir trafik. Araçlar birbirini adeta yalayarak geçiyor. Daha önce ufak arabayla daha rahat ilerliyorduk. Büyük arabaya bu trafik içinde yol ve park yeri bulmak daha fazla emek istiyor. Bulaşık makinesi için yarın servis geleceğini bildirmişti İlhan Bey. Biz de deterjan ve parlatıcıyı alacağımız yerleri araştırıyoruz. Çoğu bizim daha önce karşılaşmadığımız yeni şeyler bunların. Evde kullandığımız bulaşık makinesinden oldukça farklı her yönüyle...
Sanayi tipi bulaşık makinesinde yıkama süresi çok kısa mesela. Bizim makinemiz saatte beş yüz tabak yıkıyormuş. Kaç seferde bunu beceriyor, her birinin süresi nedir göreceğiz. Eşim titizleniyor. İyi yıkayacak mı? Mikropları ölecek mi? diye. Kullanılan deterjan ve parlatıcılar da büyük bidonlarda satılıyor. Her toptancı ismini önceden duymadığım bir deterjan ve parlatıcı satıyor. O kadar çok marka var ama bunlar arasındaki fark sadece fiyat olmasa gerek. Bir sürü yer gezip fikir sahibi oluyoruz. Bazı deterjanlar daha konsantre, bazılarına su katılmış. Mübarek yağ gibi üste çıksa anlaşılacak. Süte su kattıkları gibi deterjana da katıyorlarmış. Bu yüzden büyük fiyat farkları çıkıyor. İşimiz gücümüz üç kağıt. Sonunda dozaj pompası ayarlıyormuş bunu. Suyla seyreltilmiş deterjanların tüketimi daha fazla olunca ilk anda ucuza aldım gibi görünen aslında en pahalısı olabiliyormuş!
Deterjan ve parlatıcı evdeki makineler gibi manuel konulmuyor makineye. Her biri için ayrı pompalar var. Ya bu pompaları istediğiniz yerden temin edip, istediğiniz marka deterjan ve parlatıcıyı temin edebiliyorsunuz ya da size biri çıkıp bu pompaları ücretsiz veriyor. Ücretsiz pompalara sahip olmak cazip değil o kadar tabii. O zaman ben yılda şu kadar deterjan alacağım demen lazım ya da bütün temizlik malzemelerini pompayı veren yerden alacağını taahhüt etmen gerekiyor.
Sadece pompaları, deterjan ve parlatıcıyı alman da yetmiyor. Bir de bu pompaların kurulması, ayarlarının yapılması lazım. Neyse birini bulup telefonda görüşüyorum. Daha sonra yaparım diyen bir başkası çıkıyor. Yarın ikisinden birine telefon edip işi bağlamayı düşünüyoruz.
Eksik ne kaldı? Tatlı kaşığı, çatalı ve bıçakları. Bıçak fiyatlarının çatal/kaşıklara göre dört beş kat yüksek olması şaşırtıcı. Peçetelik, tuzluk, biberlik... Ne kadar çokmuş ihtiyaç. Çoğunu parça parça almışız iyi ki. Ama aldıkça yenileri çıkıyor hala. Arabadan inip dükkanlara girince sıcağın şiddeti yoruyor bizi.
Dönüş yolculuğuna başlamadan önce kahvaltılık malzeme satan yerlere bakıyoruz. Önemli olan kaliteyi uygun fiyata alabilmek. Karadeniz'in kaymağı, tereyağı yok bu bölgede. Bir yerde buluyoruz ama o da satıcı. Üretim yerini keşfetmek lazım. Adam iyi satıcı. Alttan giriyor üstten çıkıyor, tattırıp tattırıp bir sürü malzeme aldırıyor bize ama ondan almadıklarımızın onun bize satmak istediklerinden daha fazla olması teselli ediyor bizi.
Ters giden bir şey olmadı bugün. Bir merhaba dedik İzmir'e işte, denizini bile doğru dürüst görmeden...