Karşımda jandarma aracını gördüğümde avludaki havuzun kenarındaki masaya kahvaltı tepsisini daha yeni koyuyordum. Hüseyin içeri girebilsin diye demir kapıyı az önce açmıştım. Hüseyin gelmeden evvel Doğan Başçavuş ile yanındaki iki asker Taş Ev'in önüne kadar gelmişlerdi bile.
"Telefonun cevap vermedi" diyor başçavuş. Ben kapıyı açmaya giderken aramış olmalı. Odaya gidip telefonuma bakıyorum. Gerçekten arayalı beri tam on altı dakika olmuş.
"Yollarınız kötü ama manzaranız iyi." diye başlıyor anlatmaya. Yanındaki uzman çavuş son derece saygılı ve gözlerinin içi gülüyor. "Aç mısınız?" diye soruyorum. Hani bekliyorum ki, "Kahvaltınızı yarıda kesmeyin, lütfen devam edin." demesini, en azından nezaketen. Özenip bezenerek bakır sahanda hazırladığım peynirli menemen göz göre göre soğuyor. Hemen yandaki masaya oturuyoruz. Kimliğimi istiyor uzman, çıkarıp veriyorum. Çantasından çıkardığı kağıda bir şeyler yazıyor. Eşim çay suyu henüz ısınmadığından kahve yapıyor hepsine. Kahveler içildikten sonra üst salona çıkıyoruz merdivenlerden. Hayranlıkları gözlerinden okunuyor. "Epey masraf etmişsin buraya." deyip devam ediyor. "Ne gitti şimdiye kadar?" Son zamanlarda Taş Ev'e gelip de bu soruyu sormayan yok gibi. "Elimizde avucumuzda ne varsa hepsi gitti." diyorum şakayla karışık. Olumsuz bir durum yok denetlemenin sonunda. "Raporu ne zaman yazarsınız?" diye soruyorum. Basit bir soru sormuşum gibi cevap veriyor. "Yarın yazarız yaa."
Bu aralar maliyetlerin yüksek olması normal. Örneğin ekmeği kapımıza getirmiyorlar, getirsinler de istemiyoruz zaten. Tesis oturana kadar günde kaç ekmek ihtiyacımız olacak, hafta sonu ne kadar arttıracağız belli değil. Sırası geliyor ikinci kez ekmek almaya gidiyorum. Sırası geliyor sabah aldığımız elimizde kalıyor. Jandarmayı yalnız bırakamadığım için ekmek almaya da gidemiyorum. Hüseyin "Amca, ben gider alıp gelirim." diyor ama ileride bunu bize kullanmasın diye kabul etmiyorum. Neyse ki sabahın erken saatinde gelen giden de olmuyor.
Aşağı inmeden önce itfaiyeyi arıyorum. Ya birinci ya da ikinci sırada bize geleceklerini söylüyorlar. İlk ziyaretlerinde istedikleri her şeyi yaptığım için içim rahat. Onlar gelmeden ekmek işini halletmek üzere fırlıyorum. Ekmekle birlikte acil birkaç şeyi alıp dönmeye hazırlanırken eşim telefon ediyor. "İtfaiyeden geldiler, bekliyorlar."
Bu sefer sadece iki kişi gelmiş, verandada oturuyor. Rapor olumlu çıksın diye eşim ekibe benden sakladığı kahkeleri, tahinli kurabiyeleri ikram ediyor. Bir an itfaiyeci olmak için büyük bir arzu doğuyor içimde.
"Her şey güzel olmuş ancak..." diye başlayınca tadım kaçıyor. Şimdi neler isteyecekler acaba? Söylemişlerdi zaten. İtfaiyeden uygun görüş almak için aylarca uğraşıyorlarmış. Bana niye bir haftada versinler raporu? "Kaçak gaz detektörü koymuşsunuz ancak selenoid valf olması lazım bir de." "O ne oluyor?" diye soruyorum merakla. "Gaz kaçağı olması durumunda detektör sesli sinyal verirken selenoid valfe giden ikaz gazı otomatik olarak kesecek" Şaşkın vaziyette soruyorum. "Peki, geçen ziyaretinizde niçin sadece kaçak gaz detektörü istediniz de bu valfi istemediniz?" Biri diyor "Ben siyah bir şey görmüştüm, onu selenoid valf sandım ama şimdi yok." Bir diğeri "Bunu yazan arkadaş yeni, yazmayı atlamış." diyor. Soruyorum, "Başka?"
"Eşiniz sizin inşaat mühendisi olduğunuzu söyledi, bu çok iyi." Bakalım ne çıkacak arkasından diye bekliyorum. "Kat planlarını gösterir bir kroki üzerinde yangın söndürme tüplerinin, ışıldakların ve yönlendirme levhalarının yerlerini gösterip açık ve kapalı alanları yazdıktan sonra kaşeleyip imzalamanız yeterli olacak." İtfaiyecileri yolcu ediyoruz.
Hemen oturup sıcağı sıcağına krokiyi hazırlıyorum. Kaşem kim bilir nerede? Arabama atlayıp çarşıya iniyorum tekrar. Mühürcüden acil olarak bir kaşe hazırlamasını istiyorum. Bir saate hazırlayabileceğini söylüyor. Belediyeye gidiyor, jandarma ve itfaiye raporları dışında her şeyi tamamladığımı söylüyorum. Kontrol ediyorlar. Yan taraftan çevre temizlik vergi borcu yoktur yazısı almamı istiyorlar. Hemen alıp getireceğimi düşünürken memur alakasız bina alanları söylüyor. İtiraz ediyor, bir yanlışlık yaptıklarını söylüyorum. "O zaman size bilgi vermemiz mümkün değil, pazartesi arkadaşları gönderip ölçtüreceğiz." diyorlar.
Belli ki ruhsat işi önümüzdeki haftaya kaldı. Neyse ki zaman kaybı dışında olumsuz bir durum yok. Yaylaya dönüyorum. Eşime güzel bir Bolonez Soslu Tagliatelle hazırlıyor, yanına da soğuk bir bira açıyorum. Biramı yudumlarken bir ses geliyor kulağıma. Motosikletiyle Şükrü çıkageliyor. Bugün gelmem mümkün değil demişti oysa. Hemen selenoid valf montajına başlıyor.
Oğlum arıyor Umman'dan. Geliş tarihi yaklaştıkça ailecek heyecanlanıyoruz. Onunla uzun uzun konuşuyoruz. Bu arada Şükrü işini bitirip verandaya geliyor. Hava o kadar güzel ki, hiç kalksın istemiyor. İki çay içtikten sonra onu da yolcu ediyoruz. Artık iyice karanlık bastı. Kapıyı kapatmaya hazırlanırken bir başka motosiklet içeri giriyor. Gelen yeni bir sıcakçı adayı. Zamansız bir geliş bu ama hayırdır deyip buyur ediyoruz. Komşu restoranlardan birinin sahibi bizimle konuşmasını önermiş. Görüşme olumlu geçiyor.
Geç saate kadar eşimin uykusu gelmiyor. Sıra dışı bir durum. Sohbet ediyor, hayaller kuruyoruz. Bir şeyin farkına varıyorum. Bazı anların fotoğraflarını çekmeyi unutuyorum. Mesela Bolonez Soslu Tagliatelle'nin bir fotoğrafını çekebilseydim ne iyi olurdu. Böylece benim yaptığıma en çok benzer olanı google amcadan aramazdım.
"Her şey güzel olmuş ancak..." diye başlayınca tadım kaçıyor. Şimdi neler isteyecekler acaba? Söylemişlerdi zaten. İtfaiyeden uygun görüş almak için aylarca uğraşıyorlarmış. Bana niye bir haftada versinler raporu? "Kaçak gaz detektörü koymuşsunuz ancak selenoid valf olması lazım bir de." "O ne oluyor?" diye soruyorum merakla. "Gaz kaçağı olması durumunda detektör sesli sinyal verirken selenoid valfe giden ikaz gazı otomatik olarak kesecek" Şaşkın vaziyette soruyorum. "Peki, geçen ziyaretinizde niçin sadece kaçak gaz detektörü istediniz de bu valfi istemediniz?" Biri diyor "Ben siyah bir şey görmüştüm, onu selenoid valf sandım ama şimdi yok." Bir diğeri "Bunu yazan arkadaş yeni, yazmayı atlamış." diyor. Soruyorum, "Başka?"
"Eşiniz sizin inşaat mühendisi olduğunuzu söyledi, bu çok iyi." Bakalım ne çıkacak arkasından diye bekliyorum. "Kat planlarını gösterir bir kroki üzerinde yangın söndürme tüplerinin, ışıldakların ve yönlendirme levhalarının yerlerini gösterip açık ve kapalı alanları yazdıktan sonra kaşeleyip imzalamanız yeterli olacak." İtfaiyecileri yolcu ediyoruz.
Hemen oturup sıcağı sıcağına krokiyi hazırlıyorum. Kaşem kim bilir nerede? Arabama atlayıp çarşıya iniyorum tekrar. Mühürcüden acil olarak bir kaşe hazırlamasını istiyorum. Bir saate hazırlayabileceğini söylüyor. Belediyeye gidiyor, jandarma ve itfaiye raporları dışında her şeyi tamamladığımı söylüyorum. Kontrol ediyorlar. Yan taraftan çevre temizlik vergi borcu yoktur yazısı almamı istiyorlar. Hemen alıp getireceğimi düşünürken memur alakasız bina alanları söylüyor. İtiraz ediyor, bir yanlışlık yaptıklarını söylüyorum. "O zaman size bilgi vermemiz mümkün değil, pazartesi arkadaşları gönderip ölçtüreceğiz." diyorlar.
Belli ki ruhsat işi önümüzdeki haftaya kaldı. Neyse ki zaman kaybı dışında olumsuz bir durum yok. Yaylaya dönüyorum. Eşime güzel bir Bolonez Soslu Tagliatelle hazırlıyor, yanına da soğuk bir bira açıyorum. Biramı yudumlarken bir ses geliyor kulağıma. Motosikletiyle Şükrü çıkageliyor. Bugün gelmem mümkün değil demişti oysa. Hemen selenoid valf montajına başlıyor.
Oğlum arıyor Umman'dan. Geliş tarihi yaklaştıkça ailecek heyecanlanıyoruz. Onunla uzun uzun konuşuyoruz. Bu arada Şükrü işini bitirip verandaya geliyor. Hava o kadar güzel ki, hiç kalksın istemiyor. İki çay içtikten sonra onu da yolcu ediyoruz. Artık iyice karanlık bastı. Kapıyı kapatmaya hazırlanırken bir başka motosiklet içeri giriyor. Gelen yeni bir sıcakçı adayı. Zamansız bir geliş bu ama hayırdır deyip buyur ediyoruz. Komşu restoranlardan birinin sahibi bizimle konuşmasını önermiş. Görüşme olumlu geçiyor.
Geç saate kadar eşimin uykusu gelmiyor. Sıra dışı bir durum. Sohbet ediyor, hayaller kuruyoruz. Bir şeyin farkına varıyorum. Bazı anların fotoğraflarını çekmeyi unutuyorum. Mesela Bolonez Soslu Tagliatelle'nin bir fotoğrafını çekebilseydim ne iyi olurdu. Böylece benim yaptığıma en çok benzer olanı google amcadan aramazdım.