Şu on yaşındaki çocukluğumuza mektup yazdığımız mim vardı ya, hani karşılaştığımız bazı hadiseleri daha az acı çekerek atlatmak için öğütler verdiğimiz. Aynı hayatı yaşayacak, aynı acıları çekeceksek eğer, verdiğimiz öğütlerin hiçbir işe yaramayacağını düşündüm bir an. Bu durum çerçevesinde ben dahil çoğu blog yazarları yaşamlarında karşılaştıkları güzel gelişmeleri müjdelemekle yetinmişler on yaşındaki çocukluk hallerine, bundan gayri bir şey gelmemiş ellerinden.
Peki, on yaşındaki halimize bir mektup yazma imkânımız bulunsaydı ve vereceğimiz öğütlerle yaşamımızı değiştirebilecek bir yetkiye sahip olsaydık neler değişirdi? Bu durumun insanı tamamen farklı hayatlara sürükleyeceği aşikâr. Bir çeşit zaman makinesi gibi. Bir anda on yaşındaki ortamın içindesiniz, her şey kabiliyetiniz ve mevcut şartlarınız dahilinde elinizde. Yapacağınız seçimlerde ve alacağınız kararlarda yeni bir şansınız oluyor, üstelik bulunduğunuz yaşa gelene kadar yaşanmış bir hayat tecrübesi cabası. Sadece bir mektup yazıyorsunuz ve çekiliyorsunuz sahneden. Mektuptaki öğütlerinizi dinleyen çocukluk haliniz mevcut halinizden daha iyi mi yoksa daha kötü bir durumma mı evrilecek bilinmez. Bu kez mektup gerçek ile hayâllerin birlikte harmanlandığı farklı bir güzergahta uzunca bir yol alacak. Hadi o zaman başlayalım yeni bir hayata.
*** BÖLÜM I ***
Merhaba,
Sana nasıl hitap etmeliyim bilemedim. Okuyacakların seni korkutmasın. Rahat bir koltuğa otur ve sakin ol. Elindeki mektubu kimseye gösterme. Sana kendimi tanıtmaya başladığımda biliyorum ki, gözlerin kararacak, bir ihtimal bayılacaksın. Bu bir rüya değil, mektubu sıkıca elinde tut ve bana alışmaya, yazdıklarıma inanmaya çalış. Şimdi sakin ol ufaklık. Bu satırları aslında yazan sensin. Şaşırma, senin elli yıl sonraki halin.
Böyle bir mektup eline geçmeseydi ya da burada vereceğim öğütleri dikkate almazsan eğer, yine de en az elli yıl daha yaşayıp ortalama bir hayat süreceksin. Şimdi senden fazla yaşadığım elli yıl içinde edindiğim tecrübeleri aktarma fırsatı bulacağım sana. Bir kez daha söylüyorum. Elindeki mektubu iyi koru ve kimseye gösterme, aksi takdirde büyü bozulacak ve elli yıl sonra benim yaşadığım sıkıntıları, acıları, sevinçleri ve diğer bütün duyguları bire bir yaşayarak şu an bulunduğum yere geleceksin. Yok eğer öğütlerimi dinler de kendine benim tercihlerimden farklı bir yol seçersen ortak kaderimizin bizi şu an bulunduğum yerden çok daha değişik noktalara taşıyacağını bilmeni isterim. Bu hususta sana garanti veremiyorum maalesef. Belki daha iyi bir yerde olacağız, belki daha kötü. Belki de kader bizi düşen bir uçağın içinde yakalayacak. Şansını kullanmak ister misin? Tercih senin, anlaştık mı?
Bu arada ikimizin arasındaki tek farkın "zaman" olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Aramızdan aşağı yukarı iki nesil geçmiş. Bu yüzden sana ufaklık diyebilirim. Senin bana hitap etme şansın zaten hiç olmayacak.
Evet, biliyorum ki kolay bir çocukluk yaşamıyorsun. Baban eve geldiğinde şimdi niye kızacak diye ödün patlıyor. Ev ödevlerini bitirmiş olsan bile elinde ders kitabı olmalıymış. Kitabı defteri eline aldığın zaman daha kötü. Şimdiye kadar niye yapmamışsın ödevlerini. Arkadaşlarını kıskanıyorsun, onlar akşam vakti sokağın başında babalarının geldiğini görünce koşup karşılıyorlar. Oysa sen, arkadaşların "Baban geliyor" der demez hemen koşup evde gözden ırak bir köşe arıyorsun. Yapacak bir şey yok. Bugünler böyle geçecek, sıkacaksın dişini. Henüz ailene bağlısın, kendi başına karar verme hakkın yok, daha uzun bir süre de olmayacak.
Okul hayatına dair sana önereceğim bir şey yok. Normal bir okul hayatın olacak. Söyleyeceğim tek şey, annemize söyle eğer imkanı varsa şu Türkçe öğretmenlerimizi değiştirsin. Ama garibimin bunu yapabileceğini sanmıyorum. O yaşta sen de bir şey yapamazsın. Madem öyle sen oku. Ne bulursan oku. Sadece ders kitaplarını, kutsal kitabımızı değil öykü oku, roman oku, ne bulursan oku. Paran yoksa git kütüphanenin yolunu öğren, orada bulacağın kitapları oku. Çok okuduğunda dünyayı bambaşka bir şekilde göreceksin.
Dedeni kaybetmezden birkaç ay önce camide ilk kez yaptığın hatmin duası ve bu münasebetle okunan mevlide katılmış, çok sevdiğin dedeni gururlandırmıştın. Henüz on yaşındaydın, hala da öyle. Bu tören senin için çok havalıydı biliyorum. Her sene yaz tatilinde açılan Kuran kurslarına gitmeye devam edeceksin. Bunu yapman için ailenden bir baskı görmüyorsun aslında. Belki biraz hoşlarına gidiyordur. Okumadığın için okunacak tek kitabın Kuran olduğunu sanıyorsun. İki yıl sonra tecvid denen Kuran'ı güzel okuma düzeyine gelecek, henüz on iki yaşında iken kurs öğrencilerine ders vermeye başlayacaksın. O aralar bir gün, kara sakallı, başı sarıklı hoca öğrencilere kızıp elindeki değneği sıraya vuracak. Değnek ortadan kırılıp bir parçası başına değecek ve kanamaya başlayacak. Hocanın halini görecek, çok şaşıracaksın. Hoca ağlamaklı, "Al," diyecek değneğin yarım kalan parçasını, "Al, sen de başıma vur, kanasın. Yoksa affolmaz günahım." Keşke bütün hocalar onun gibi olsa. Şunu bil ki, her cami hocası ahlaklı değil. Yaşadıkça göreceksin bazılarının ahlaksızlıklarını.
Bir ahbap ziyaretine gideceksin anne ve anneannemizle birlikte. Denize nazır güzel bir yalı dairesinde oturuyorlar ev sahipleri. Senin yaşlarda çok hoş bir kızcağız olacak o evde, adı Serap, evin misafiri o da, Denizli'den gelmiş. İçeri girer girmez sana terlik getirecek, kahve yapacak. Belki de içeceğin ilk kahvelerden biri bu içtiğin. Seke seke ceylan gibi yürüşü, zerafeti öyle bir etkileyecek ki seni. Sonra balkona çıkacak, körfezdeki gemilere bakıp sohbet edeceksiniz. Bir ara özenle hazırladığı meyve tabağını getirecek. Yediğin en tatlı meyveler olacak onlar. Biraz kızarıp bozaracaksın. Kalbin atışları hızlanacak, çocuk olduğunu unutacak, ilk kez hayaller kuracaksın. Akşam olup ayrılırken son bir kez daha bakacaksın ona. Eve döndüğünde başka bir şey düşünmez olacaksın, uykuların kaçacak yatağında, ateşler basacak. Neredeyse bir hafta aklından çıkaramayacaksın. Annemize bu kızla evlenmek istediğini söyleme cesareti bulamayacaksın. Senin çocukluk aşkın olarak kalacak. Bir daha ne göreceksin Serap'ı ne de ondan haber alacaksın. Adı gibi bir görünüp bir kaybolacak. Olacak böyle şeyler ufaklık, acı veren güzel şeyler bunlar. Unutmakla iyi edeceksin, zira yaşın daha çok küçük.
Biliyorum annemize üzülüyorsun. Ne zaman sana kardeşelerimize kızsa ve bizi dövmeye kalksa babamız, annemiz araya girip kol kanat geriyor, sonunda dayağı o yiyor. Ne diyeyim şimdi ben sana. Git, öldür kurtulsun kadın desem başka bir maceraya atılmış olacaksın. Hem ailenin iyi kötü geçimi için böyle bir şeye kalkışamazsın. Yok, yok sana bunu öneremem. Üzüleceksin, çok üzüleceksin ama katlanacaksın bir süre. Ne yazık ki evde kaldığın sürece senin yaşam yolunu kolaylaştıracak pek bir önerim olmayacak sanırım. Senin de aynı şeyi düşüneceğini biliyorum. Bu sebeple üniversite sınavında annemizin hatırı için ilk sıraya yazacağın Ege Tıp dışında bütün tercihlerin şehir dışında olacak. Senin için bir kurtuluş olacağı doğru bu kararın. Sınav sonuçları açıklandığında annemizi biraz üzmüş olsan da ilk tercihini kazanamadığına çok sevineceksin.
Bu arada ikimizin arasındaki tek farkın "zaman" olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Aramızdan aşağı yukarı iki nesil geçmiş. Bu yüzden sana ufaklık diyebilirim. Senin bana hitap etme şansın zaten hiç olmayacak.
Evet, biliyorum ki kolay bir çocukluk yaşamıyorsun. Baban eve geldiğinde şimdi niye kızacak diye ödün patlıyor. Ev ödevlerini bitirmiş olsan bile elinde ders kitabı olmalıymış. Kitabı defteri eline aldığın zaman daha kötü. Şimdiye kadar niye yapmamışsın ödevlerini. Arkadaşlarını kıskanıyorsun, onlar akşam vakti sokağın başında babalarının geldiğini görünce koşup karşılıyorlar. Oysa sen, arkadaşların "Baban geliyor" der demez hemen koşup evde gözden ırak bir köşe arıyorsun. Yapacak bir şey yok. Bugünler böyle geçecek, sıkacaksın dişini. Henüz ailene bağlısın, kendi başına karar verme hakkın yok, daha uzun bir süre de olmayacak.
Okul hayatına dair sana önereceğim bir şey yok. Normal bir okul hayatın olacak. Söyleyeceğim tek şey, annemize söyle eğer imkanı varsa şu Türkçe öğretmenlerimizi değiştirsin. Ama garibimin bunu yapabileceğini sanmıyorum. O yaşta sen de bir şey yapamazsın. Madem öyle sen oku. Ne bulursan oku. Sadece ders kitaplarını, kutsal kitabımızı değil öykü oku, roman oku, ne bulursan oku. Paran yoksa git kütüphanenin yolunu öğren, orada bulacağın kitapları oku. Çok okuduğunda dünyayı bambaşka bir şekilde göreceksin.
Dedeni kaybetmezden birkaç ay önce camide ilk kez yaptığın hatmin duası ve bu münasebetle okunan mevlide katılmış, çok sevdiğin dedeni gururlandırmıştın. Henüz on yaşındaydın, hala da öyle. Bu tören senin için çok havalıydı biliyorum. Her sene yaz tatilinde açılan Kuran kurslarına gitmeye devam edeceksin. Bunu yapman için ailenden bir baskı görmüyorsun aslında. Belki biraz hoşlarına gidiyordur. Okumadığın için okunacak tek kitabın Kuran olduğunu sanıyorsun. İki yıl sonra tecvid denen Kuran'ı güzel okuma düzeyine gelecek, henüz on iki yaşında iken kurs öğrencilerine ders vermeye başlayacaksın. O aralar bir gün, kara sakallı, başı sarıklı hoca öğrencilere kızıp elindeki değneği sıraya vuracak. Değnek ortadan kırılıp bir parçası başına değecek ve kanamaya başlayacak. Hocanın halini görecek, çok şaşıracaksın. Hoca ağlamaklı, "Al," diyecek değneğin yarım kalan parçasını, "Al, sen de başıma vur, kanasın. Yoksa affolmaz günahım." Keşke bütün hocalar onun gibi olsa. Şunu bil ki, her cami hocası ahlaklı değil. Yaşadıkça göreceksin bazılarının ahlaksızlıklarını.
Bir ahbap ziyaretine gideceksin anne ve anneannemizle birlikte. Denize nazır güzel bir yalı dairesinde oturuyorlar ev sahipleri. Senin yaşlarda çok hoş bir kızcağız olacak o evde, adı Serap, evin misafiri o da, Denizli'den gelmiş. İçeri girer girmez sana terlik getirecek, kahve yapacak. Belki de içeceğin ilk kahvelerden biri bu içtiğin. Seke seke ceylan gibi yürüşü, zerafeti öyle bir etkileyecek ki seni. Sonra balkona çıkacak, körfezdeki gemilere bakıp sohbet edeceksiniz. Bir ara özenle hazırladığı meyve tabağını getirecek. Yediğin en tatlı meyveler olacak onlar. Biraz kızarıp bozaracaksın. Kalbin atışları hızlanacak, çocuk olduğunu unutacak, ilk kez hayaller kuracaksın. Akşam olup ayrılırken son bir kez daha bakacaksın ona. Eve döndüğünde başka bir şey düşünmez olacaksın, uykuların kaçacak yatağında, ateşler basacak. Neredeyse bir hafta aklından çıkaramayacaksın. Annemize bu kızla evlenmek istediğini söyleme cesareti bulamayacaksın. Senin çocukluk aşkın olarak kalacak. Bir daha ne göreceksin Serap'ı ne de ondan haber alacaksın. Adı gibi bir görünüp bir kaybolacak. Olacak böyle şeyler ufaklık, acı veren güzel şeyler bunlar. Unutmakla iyi edeceksin, zira yaşın daha çok küçük.
Biliyorum annemize üzülüyorsun. Ne zaman sana kardeşelerimize kızsa ve bizi dövmeye kalksa babamız, annemiz araya girip kol kanat geriyor, sonunda dayağı o yiyor. Ne diyeyim şimdi ben sana. Git, öldür kurtulsun kadın desem başka bir maceraya atılmış olacaksın. Hem ailenin iyi kötü geçimi için böyle bir şeye kalkışamazsın. Yok, yok sana bunu öneremem. Üzüleceksin, çok üzüleceksin ama katlanacaksın bir süre. Ne yazık ki evde kaldığın sürece senin yaşam yolunu kolaylaştıracak pek bir önerim olmayacak sanırım. Senin de aynı şeyi düşüneceğini biliyorum. Bu sebeple üniversite sınavında annemizin hatırı için ilk sıraya yazacağın Ege Tıp dışında bütün tercihlerin şehir dışında olacak. Senin için bir kurtuluş olacağı doğru bu kararın. Sınav sonuçları açıklandığında annemizi biraz üzmüş olsan da ilk tercihini kazanamadığına çok sevineceksin.
ne güzel yazmışsın öyle mektuptan ziyade bir hikaye gibi anlatmışsın devamı gelecek gibi.... dilerim herşey gönlünce olur inşallah sevgiler 😊
YanıtlaSilTeşekkürler, devamı gelecek elbette. Ufaklığın yaşamına henüz müdahale edemiyorum ama onu da yapabileceğim günler gelecek. Bir de mektubun izini süren ufaklığın kurgusal boyutta yeni bir hayatını ele almayı düşünüyorum mektuptan sonra:)
SilÇok güzel bir fikir, ben de bu mektubun zaman makinesi gibi ona ulaştığını düşündüm öyle yazdım bilim kurgu filmlerinde oluyor ya paralel zamanlarda birbirleriyle haberleşiyorlar onun gibi hayal ettim benim mektubumu bulup okuyor, sonra o da bana mektup gönderiyor. Hayatımızda mektup sonrası nelerin değiştiğini birlikte görüyoruz...
YanıtlaSilO da güzel bir fikir:) Sessiz Kaldım'a yukarıda verdiğim cevapta bahsettiğim üzere yazı seri halinde bölümler halinde olacak. Uzun bir mektup sona erdiğinde ufaklığın maceraları başlayacak. Kah kendi hayatımla örtüşecek yollar kah kurgusal kulvarlarda koşacak:) Teşekkürler:)
SilBabanın baskı yapmasına üzüldüm doğrusu çünkü bende aynı durumdayım.
YanıtlaSilÜzülecek bir şey ypk, yaşandı gitti.
SilTüylerim diken diken, gözlerim dolu dolu... Ah içilen o bir fincan kahvenin hatrı 40 yıl değil 50 yıl geçse de bitmiyor demek ki! Çocukluğunuz... Ama niye üzdünüz ki şimdi hem kendinizi hem bizi? Amacımız değiştirmek başka maceralara atılmak değil miydi? II. Bölüm öyle olacak değil mi?
YanıtlaSilEvet, bir maceraya atıldık, kim bilir kaç bölüm olacak? Sanırım bölümlere sığmayacak:) Belki bir yaşam öyküsüne evrilir, roman olmasa da. Amacım düşündüğünüz üzere yaşamı değiştirmek, ancak sadece kendi yaşamımı. Çocukluk ve gençlik yıllarında pek bir şey bulamıyorum değiştirecek. Örneğin evden kaçarak başka hayatlara sürüklenebilirim. Lâkin bunu ufaklığa öneremem bu halimle bile olsa. İlerki yıllarda mutlaka bazı değişiklik önerilerim olacak elbette.
SilBir de mektup faslı bittikten sonra önerilerimi dinleyen ufaklığın kurgusal yaşam öyküsüne başlayacağım:)
Ben de farklı seçimlerle geldiğiniz farklı noktalar üzerine yazacaksınız sanıp heyecanlanmıştım, bence güzel bir yazı egzersizi olur. Hüzün sonbaharın işi tabii...
YanıtlaSilŞu an sahip olduğum tecrübeyle geçmiş yaşamımda değiştirmek istediğim ya da aynısını muhafaza etmeyi tercih edeceğim kararlarım olacak. Özellikle çocuk yaşlarda ve gençlik döneminde hayatınızda değiştirmek istediğiniz çok fazla bir şey bulamıyorsunuz. En azından benim için öyle oldu:) Fakat diğer bölümlerde illâ ki olacaktır:) Heyecanınız kaybolmasın:)
Silserap acaba şuan napıyor
YanıtlaSilHiçbir fikrim yok ama ikinci kısımda yani mektup tamamlandıktan sonra bakarsın kader bizi buluşturur:)
SilDün gece Levent Üzümcü'nün "Anlatılan Senin Hikayendir" adlı tek kişilik müzikli oyununu izledim. 3 farklı karakteri canlandırıyor. Mehmet Dayı var, 16 yaşında aşık olduğu Adriyanna'sı var. Oyun boyu kavuşsunlar diye bekledim. Olmadı. Biliyordum olmayacak. Yine de bekledim. Olmadı. Üzüldüm ama kabullendim. Mutlu sonla bitse masal olurdu zaten, gerçek değil :)
SilMutlu sonla bitmeyince hikaye oluyor işte:)
SilDemem o ki bu kez beklemeyeceğim. Serap, adı gibi bir görünüp bir kayboldu. Dilerim mutludur olduğu yerde, sizin gibi. Ama hikayenin 2.bölümünü merakla bekliyorum :)
YanıtlaSilBen de aynısını umuyorum. Kim bilir onun nasıl bir yaşam öyküsü var?
Silhımmmm baban ve serap bu anılarda en ilginçli geldi banaaa :) evden kurtuldun yanii erkendeeen :)
YanıtlaSilYesss:))
Sil"Böyle bir nektup yazabilir miydim?" diye düşündüm :)
YanıtlaSilBugünü o zaman kestiremezdim. Ama yine de birkaç şey geleldi aklıma. Büyüklerden aile tarihini çokça dinlemesi gibi.
Annenize Türkçe öğretmenleri konusunda istekte bulunmazk istemeniz de keşke her çocuk için akıl edilebilir bir gerçek olsa...
Bence çocukluğuna seslenebilir insan, gerçekte imkânsız görünse de ona yaşanmış bir hayat tecrübesiyle yol gösterecek, tehlikelerden uzak tutacak ya da doğru yola teşvik edecek sözleri illâ ki olacaktır.
SilÇocukluk haliniz bugünü kestiremez ama siz onun yaşayacağı hayatı biliyorsunuz:)
Dikkat ederseniz annemize Türkçe öğretmenlerini değiştirme önerisi benden geliyor, çocuk halimle bunu aklımın ucundan geçirmemişimdir muhtemelen:)
Kıymetli yorumunuz için teşekkürler:)
Biriktirip de okumak istedim:)İlk bölümden başladım.
YanıtlaSilUzaktan anlatırken hikaye gibi ama çocukken ne kadar üzülüyor insan bazı şeylere ve hayat boyu aklını kurcalayıp duruyor aynı konular.
Ay beni de bir yaz tatilinde kur'an kursuna yazdırmışlardı bir arkadaşımla. Küçüğüz daha,ilkokul.Kursta örtünüyoruz başımıza annemizin verdiği beyaz tülbentleri ama Hoca tutturdu evden gelirken de uzun etek giyip ,başınızı kapatacaksınız, diye.Sonuç, bir müddet gittik ,cüzleri bitirdik, sonra bıraktık .Şimdi diyorum keşke o hoca bizi zorlamasaymış,biz de arapça okumasını öğrenseymişiz iyiymiş.
İnsan ne öğrendiyse kâr kalıyor yanına. Yaşadıklarım benim ben olmamı sağladı. Arapça okumasını öğrenmek, inan çok şey kazandırmıyor insana. Fakat dil olarak ben de öğrenmek isterdim. Sahi, kuran kurslarında niye Arapça dilini de öğretmiyorlar? Okuduklarımızı anlamayalım, söylenene inanalım diye mi?
SilDark dizisinde böyle bir sahne var... yıllar sonrasındaki hali ile karşılaşıyor çocuk. Öteki de ona yardımcı olmaya çalışıyor ama fazlasını yapabilecek gücü yok. O hesap.
YanıtlaSilMektup yazmıyorum yazmadım ama o kadar çok konuşuyorum ki çocukluğumla hala, şu yaşımda. Dipsiz kuyu gibi çözümlenemeyenler. Her yaptığım davranışın taaa o zamanlardan yansımalarını çözüyorum, puzzle yapar gibi. :/
Diğer bölümlere de kalsın bişeyler.. gidiyorum okumaya.
Yorum için teşekkürler. Dizilerle pek aram yok ama konu biraz benziyor sanırım. Bu yazı dizisi iyi oldu, ben de hafızamı tazeliyorum:)
SilHafızanız çok İyi..bense her şeyi unutuyorum..
YanıtlaSilUnuttuklarım daha fazladır mutlaka:) Ama iz bırakanlar unutulmuyor hiçbir zaman.
SilÖncelikle girişe bayıldım. Ben de yazarken ilk olarak çocukken böyle bir mektup alsam ne yapardım, herhalde delirirdim diye gerçek bir rüya buluşması kurguladım :) Hikaye tadında şahane bir yazı olmuş. 10 yaşındaki sizin, avuçlarından öptüm. Sevgiyle...
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Yorumunuzla yüreklendirdiniz beni:)
SilÇok geç geldim okumak için sınavlara hazırlanmak için sürekli ders çalışmak zorundayım biraz vakit bulunca da dizilere sarılıyorum can havliyle :) Mektup miminden böyle bir düşünceyle yola çıkman harika olmuş çok da güzel yazmışsın :) Defterlerimin başına dönmeden biraz daha okuyayım :)
YanıtlaSilHoş geldin:) Epey birikti ne yazık ki. Teşekkür ederim:) Sınavların iyi geçiyordur umarım:)
SilYeni göz atabildim bloglara. O sebep yeni buldum bu yazı dizisini. Çok akıcı, tebrikler. Okumaya çalışıyorum bundan böyle her gün inşaallah. Kuran Kursundaki tatsız anıya üzüldüm. Ah özellikle oralarda hiç yaşanmasa böyle şeyler. Şimdilerde öyle değildir diye ümit ediyorum. Bir de o"baba" profili ah... Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim İstiridye Avcısı. Bu yazı dizisi oldukça uzun ve bölüm sayısı fazla. Gerçek bir yaşam öyküsü.
SilBuldum bay Kaplan. Bu etkinlik benim bloğa uğramadığım zamanlara denk gelmiş. Son bölüme geleyim, tekrar yazarım bir şeyler.
YanıtlaSilTebrikler, ben bile zor bulmuştum:)) Bu dizi de bayağı ilgisini çekmişti okurun. Benim de sizin blogunuzda kaçırdığım çok güzel anılarınız var. Fırsat buldukça okumak isterim. Hepsi birer tecrübenin yazılı hale gelmişi, teşekkürler:)
Sil