YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 14 ***
Çalışma mahalline gelince ekip işe koyulacak hemen. Yol boyunca backhoe tarafindan açılan derin hendeklerin tabanına kum ve çakıllı malzeme serilmiş. Traktör kepçe 600mm çapındaki beton boruları bir halat yardımıyla hendeğin içine indirirken işçilerden biri ipin ucunu çekiştirip boruya yön verecek. Bu beton kanalizasyon borularına o zamana kadar künk denildiğini biliyorsun. Demek teknik olarak bu işe "büz döşemek" deniyormuş diyeceksin. Büzler arasının yerinde karıştırılan harçla kapatılarak bağlanması işine işçilerin bilezik yaptık demeleri şaşırtacak seni.
İlk hafta şantiyenin bir ucundan diğerine koşarken biraz hayâl kırıklığı yaşayacaksın. Üniversitede öğrendiğin onca bilgilerle gördüklerin arasında en ufak bir alâka olmayacak çünkü. Yine de evlât, kısa zamanda ortama ayak uyduracak, çevrendekilere sevdireceksin kendini. Topograf ekibi ile proje üzerinde tartışmaya başlayacak, işlerin plân ve programını yapacak, hatta iki gün önce ustalardan öğrendiklerinle onlara ayar çekeceksin. Boş vakitlerinde sahayı gezip kaba inşaatı yapılan binaları inceleyeceksin. Yine öyle bir günde gördüklerin aklını başından alacak. Kalıpları henüz sökülmüş üç katlı bir konutu incelerken, kuvvetlerin aktarıldığı kolon ve kiriş bağlantılarının birinde gördüğün çimento torbasının ucundan çekeceksin. Koca kağıt parçasını kolayca yerinden çıkardıktan sonra gözlerine inanamayacaksın. İki kirişin birleşip yükü kolona aktardıkları köşede kocaman bir boşlukta üzerine beton değmemiş demirler görünüyor. O an düşüneceksin, ya sana öğretilenler yanlış, ya da o kolon orada gereksiz yere projelendirilmiş. Kapı kasalarında düşeyde on beş yirmi santime varan sapmalar göreceksin. İncesi bitmiş inşaatlarda ise göz alıcı bir güzellik olacak. Bütün kusurlar sıva ile örtülmüş, kat kat alçı perdah çekilmiş, en çekici renklerle usta eller tarafından boyanmış olacak. Yani içi seni yakacak, dışı gören herkesi.
Bir akşam mesai bitiminden sonra şantiye şefi seni odasına çağıracak. Otuz beş, kırk yaşlarında, esmer, gözlüklü, kahverengi takım elbisesi içinde kırmızı kravatını özensiz bir şekilde gevşetmiş, bıyıklı biri. Karşısındaki koltukta kırklı yaşlarda, kır saçlı, beyaz tenli ve sonradan kontrol amiri olduğunu öğreneceğin bir adam oturuyor. Şef elini uzatıp hoş geldiniz dedikten sonra kontrol amiriyle tanıştıracak seni. Önlerinde birer çerez tabağı ve içki bardağı var. "Kanyak içer misin?" diye soracak. Ayıp olmasın diye geri çevirmeyeceksin. Biraz sohbet ettikten sonra kontrol amiri müsaade edip ayrılacak. Şef nasıl, alışabildin mi? diye soracak. Biraz sıkılarak evet diyeceksin. Merak edip durduğun maaşını öğrenmek isteyeceksin. Çalışmana bağlı diyecek. Bu lâfın üzerine kendini göstermek için daha fazla çalışman gerektiğine inandıracaksın kendini.
Her on beş günde bir pazar günleri tatil. Cumartesi akşamları ise Tavşanlı'ya eğlenmeye gideceksiniz arkadaşlarınla. Hesabı şirketin ödediği pavyona benzer ilçenin tek gazinosunda kadın bir şarkıcı damardan şarkılar söyleyecek. Söylediği her parça sanki onun yaşamından süzülen bir yaprakmışçasına hüzünle kaplayacak içini. Yiyip, içip efkâr dağıtacak, geç vakitlerde şantiyeye döneceksiniz.
Ramazan ayının ilk günü işin hızında ciddi bir düşüş fark edince ekibe ilk fırçanı atacaksın. "Abi, oruçluyuz, normaldir" cevabını alacaksın. Gece seni de sahur yemeğine kaldırmaları için bekçiyi tembihleyeceksin. Şantiyelerde çıkan yemekler genel olarak lezzetli ve bol kepçe olur evlat. İşçi iyi beslenecek ki iyi çalışsın. Sahur yemeği de oldukça zengin, tıka basa doyurabiliyorsun karnını, istediğini istediğin kadar ye. Ertesi sabah ekibi sıkıştırdığında itiraz gelirse cevabın hazır. "Siz oruçluysanız ben de oruçluyum, hadi asılın küreklere" O ramazan Allah rızası için değil de sadece sana orucu bahane etmesinler diye sonuna kadar tutacaksın orucunu ve bu tuttuğun son oruçların olacak.
Ay sonu gelip geçtiği halde maaştan haber yok. Ta ki bir sonraki ayın yirmisine kadar öğrenemeyeceksin şefin sana biçtiği değeri. O gün gelip çattığında, yeni bir hayâl kırıklığina uğrayacaksın. Senin kendini kanıtlamak için gösterdiğin gayretin karşılığı komik gelecek sana. Ankara'da diploman henüz elinde değilken part time çalıştığın, dahası müdürlerinin sınav zamanların yaklaştığında bir baba şevkatiyle bu hafta gelme, derslerine çalış dedikleri proje şirketinin sana ödediği maaşın altında bir parayı eline tutuşturacaklar. Muhasebeden çıktığın gibi soluğu şantiye şefinin yanında alacaksın. Sana nutuk çekecek, yok daha yaşın çok gençmiş, yok burası senin okulun sayılırmış türünden sözleri seni yatıştırmak şöyle dursun daha da sinirlendirecek. Birden işten de mesleğinden de soğuyacaksın. Üzülme evlât, dünya o kadar küçük ki! Aradan tam yirmi yıl geçtikten sonra Ankara'da yöneticisi olduğun büyük bir şirkette bu kez o şantiye şefi gelip kapını çalacak. Karşına geçip oturduğunda maziyi hatırlayıp acı acı güleceksin. Onun, yönettiğin bir şantiyede proje müdürü olarak çalışmasına rıza göstermeyecek, o günün buruk acısını fazlasıyla çıkartacaksın.
Moralinin bozulduğu, suratının düştüğünden anlaşılacak. Artık bu şantiye bitmiş senin için. Yeni arayışlar peşindesin. Demirci taşeronu ile dertleşirken sana verilen maaşın % 50 fazlasını vereyim, gel benim demir hesaplarımı yap diye teklif getirecek. Daha çok yerin dibine gireceksin utancından. Birkaç gün sonra şantiye şefine bu şartlar altında çalışamayacağını söylerken seni güzel günlerin beklediğini bilmeyeceksin.
İlk hafta şantiyenin bir ucundan diğerine koşarken biraz hayâl kırıklığı yaşayacaksın. Üniversitede öğrendiğin onca bilgilerle gördüklerin arasında en ufak bir alâka olmayacak çünkü. Yine de evlât, kısa zamanda ortama ayak uyduracak, çevrendekilere sevdireceksin kendini. Topograf ekibi ile proje üzerinde tartışmaya başlayacak, işlerin plân ve programını yapacak, hatta iki gün önce ustalardan öğrendiklerinle onlara ayar çekeceksin. Boş vakitlerinde sahayı gezip kaba inşaatı yapılan binaları inceleyeceksin. Yine öyle bir günde gördüklerin aklını başından alacak. Kalıpları henüz sökülmüş üç katlı bir konutu incelerken, kuvvetlerin aktarıldığı kolon ve kiriş bağlantılarının birinde gördüğün çimento torbasının ucundan çekeceksin. Koca kağıt parçasını kolayca yerinden çıkardıktan sonra gözlerine inanamayacaksın. İki kirişin birleşip yükü kolona aktardıkları köşede kocaman bir boşlukta üzerine beton değmemiş demirler görünüyor. O an düşüneceksin, ya sana öğretilenler yanlış, ya da o kolon orada gereksiz yere projelendirilmiş. Kapı kasalarında düşeyde on beş yirmi santime varan sapmalar göreceksin. İncesi bitmiş inşaatlarda ise göz alıcı bir güzellik olacak. Bütün kusurlar sıva ile örtülmüş, kat kat alçı perdah çekilmiş, en çekici renklerle usta eller tarafından boyanmış olacak. Yani içi seni yakacak, dışı gören herkesi.
Bir akşam mesai bitiminden sonra şantiye şefi seni odasına çağıracak. Otuz beş, kırk yaşlarında, esmer, gözlüklü, kahverengi takım elbisesi içinde kırmızı kravatını özensiz bir şekilde gevşetmiş, bıyıklı biri. Karşısındaki koltukta kırklı yaşlarda, kır saçlı, beyaz tenli ve sonradan kontrol amiri olduğunu öğreneceğin bir adam oturuyor. Şef elini uzatıp hoş geldiniz dedikten sonra kontrol amiriyle tanıştıracak seni. Önlerinde birer çerez tabağı ve içki bardağı var. "Kanyak içer misin?" diye soracak. Ayıp olmasın diye geri çevirmeyeceksin. Biraz sohbet ettikten sonra kontrol amiri müsaade edip ayrılacak. Şef nasıl, alışabildin mi? diye soracak. Biraz sıkılarak evet diyeceksin. Merak edip durduğun maaşını öğrenmek isteyeceksin. Çalışmana bağlı diyecek. Bu lâfın üzerine kendini göstermek için daha fazla çalışman gerektiğine inandıracaksın kendini.
Her on beş günde bir pazar günleri tatil. Cumartesi akşamları ise Tavşanlı'ya eğlenmeye gideceksiniz arkadaşlarınla. Hesabı şirketin ödediği pavyona benzer ilçenin tek gazinosunda kadın bir şarkıcı damardan şarkılar söyleyecek. Söylediği her parça sanki onun yaşamından süzülen bir yaprakmışçasına hüzünle kaplayacak içini. Yiyip, içip efkâr dağıtacak, geç vakitlerde şantiyeye döneceksiniz.
Ramazan ayının ilk günü işin hızında ciddi bir düşüş fark edince ekibe ilk fırçanı atacaksın. "Abi, oruçluyuz, normaldir" cevabını alacaksın. Gece seni de sahur yemeğine kaldırmaları için bekçiyi tembihleyeceksin. Şantiyelerde çıkan yemekler genel olarak lezzetli ve bol kepçe olur evlat. İşçi iyi beslenecek ki iyi çalışsın. Sahur yemeği de oldukça zengin, tıka basa doyurabiliyorsun karnını, istediğini istediğin kadar ye. Ertesi sabah ekibi sıkıştırdığında itiraz gelirse cevabın hazır. "Siz oruçluysanız ben de oruçluyum, hadi asılın küreklere" O ramazan Allah rızası için değil de sadece sana orucu bahane etmesinler diye sonuna kadar tutacaksın orucunu ve bu tuttuğun son oruçların olacak.
Ay sonu gelip geçtiği halde maaştan haber yok. Ta ki bir sonraki ayın yirmisine kadar öğrenemeyeceksin şefin sana biçtiği değeri. O gün gelip çattığında, yeni bir hayâl kırıklığina uğrayacaksın. Senin kendini kanıtlamak için gösterdiğin gayretin karşılığı komik gelecek sana. Ankara'da diploman henüz elinde değilken part time çalıştığın, dahası müdürlerinin sınav zamanların yaklaştığında bir baba şevkatiyle bu hafta gelme, derslerine çalış dedikleri proje şirketinin sana ödediği maaşın altında bir parayı eline tutuşturacaklar. Muhasebeden çıktığın gibi soluğu şantiye şefinin yanında alacaksın. Sana nutuk çekecek, yok daha yaşın çok gençmiş, yok burası senin okulun sayılırmış türünden sözleri seni yatıştırmak şöyle dursun daha da sinirlendirecek. Birden işten de mesleğinden de soğuyacaksın. Üzülme evlât, dünya o kadar küçük ki! Aradan tam yirmi yıl geçtikten sonra Ankara'da yöneticisi olduğun büyük bir şirkette bu kez o şantiye şefi gelip kapını çalacak. Karşına geçip oturduğunda maziyi hatırlayıp acı acı güleceksin. Onun, yönettiğin bir şantiyede proje müdürü olarak çalışmasına rıza göstermeyecek, o günün buruk acısını fazlasıyla çıkartacaksın.
Moralinin bozulduğu, suratının düştüğünden anlaşılacak. Artık bu şantiye bitmiş senin için. Yeni arayışlar peşindesin. Demirci taşeronu ile dertleşirken sana verilen maaşın % 50 fazlasını vereyim, gel benim demir hesaplarımı yap diye teklif getirecek. Daha çok yerin dibine gireceksin utancından. Birkaç gün sonra şantiye şefine bu şartlar altında çalışamayacağını söylerken seni güzel günlerin beklediğini bilmeyeceksin.
(Devam edecek)
Ay nasıl bir intikam tadı :D Ah ah yüzünü görmek isterdim o şefin. Yine detaylı bir yazı bayıldım bayılıyorum :)) Bakalım o gelecek güzel günler nelermiş
YanıtlaSilOlaydaki bir detayı atladım. Onun beni hatırlaması mümkün değil tabi. Bir ara onu Aydın DSİ Bölge Müdürlüğü'nde görüyordum ama hiçbir zaman kendimi tanıtmadım. O an görmeniz gereken yüz benim yüzümdü, ağzım kulaklarımda:))
SilSonunu kestiremediğim dizi gibi izliyorum :)
YanıtlaSilBen yazarken bile o günleri yaşayıp heyecanlanıyorum:)
Siloooo intikam aldın yaniiii hihihi :)
YanıtlaSilİntikam soğuk yenen bir yemektir. Zeytinyağlıları ve mezeleri severim:))
Silemek sömürüsü hep var, çok üzücü :(
YanıtlaSilHaklısınız...
Sil