Soğuk ama güneşli bir sonbahar sabahı. Saati sekize kurmuştum dün gece. Bu meslekte ilk kez bir iş görüşmesine gideceğim. Yüz kişiyi aşkın konuk... Taş Ev'in kapasitesinin epey üzerinde. Önemli bir işletmenin, personeline vermek istediği eski yılı uğurlama ve yeni yılı karşılama partisi. Bizi aşar bu sayı deyince dışarıya catering servisi verip vermeyeceğimizi sormuşlardı.
Şefi de yanıma almayı düşündüm. Önce hale uğrayıp boş kasaları bırakıp salatalık ve biber aldım. Bugün küçük pazardan alacağım fazla bir şey yok. Aşkın Şefle buluştuktan sonra sabah ilk işimiz bu ziyaret oldu. Sorumlu Müdire hanım bizimle ilgilendi, yerleri gösterdi. Bu özel yemek için işletme bir salonunu ve servis için bir odayı tahsis edecekmiş. Sıcaklar dışarıya kurulacak bir mangalda pişirilecek. En az üç ayrı yerden fiyat alınacakmış ama en düşük fiyata vermek zorunda değillermiş. Geçen sene dışarıda bir restoranda yapmışlar bu aktiviteyi ama herkes zehirlenmiş. Bu yüzden seçimde bu yıl çok hassaslar.
Pazardan yeşillik alıyorum sadece. Bir köylü kadının tezgahında gördüğüm kabak çiçeğini kaçırmıyorum. Salı günü çok aradığım halde bulamamıştım. Bundan sonra hiç bulamayız artık. Fırından ekmeğimizi alıp koyuluyorum dönüş yoluna. Taş Ev'i karşıdan gördüğüm ilk yerde durup bizim dağların sonbahar resmini çekiyorum. Arabayı yanaştırdığım yerler cam kırıklarıyla dolu. Bir toplumun medenilik ölçüsü kişi başı milli gelir üzerinden değil böyle yerlerden ölçülmeli. Öğlen için hanımların gün yemeği rezervasyonu yapılmış. Bekliyoruz.
Her yerin adeti, görgü ve geleneği farklı elbette. Dışarıdan gelen bizler alışmaya çalışıyoruz. Eşim bu memleketin yerlisi olsa da otuz seneden fazla dışarıda yaşamış. O bile şaşırıyor bazı tuhaf hallere. Bana sorarsanız zıvanadan çıkıyorum bazen. Misafir her zaman haklı olmasa kimse dayanmamı beklemesin karşılaştığım trajikomik durumlara.
"Yok yazma her şeyi, müşteri kaybedersin." diyorlar. Ben Taş Ev'i gerçekten bir ev, ağırladığımız herkesi birer konuk olarak görmeye çalışıyorum. Ama konuğunuz evinize gelip perdelerinize ayakkabılarını silerse hoşunuza gitmez herhalde.
Buraların hanım günleri var. Ankara'da da vardı. Herkes yediğini içtiğini öder, gün sahibi yanında bir pasta veya tatlı getirir ve katılanlar gün sahibine belli bir miktar para öderler. Eskiden evlerde yapılan bu toplantılar ikram masraflarını karşılamak, biraz da ev sahibinin eline toplu para geçmesini sağlamak amacıyla düzenlenirdi. Şimdilerde amaç toplu para elde etmek. Evlerdeki günler çoktan tarihe karıştı. Gün sahibi bir restoran ayarlıyor yanında bir tepsi de tatlı götürüyor. Evler buz gibi tertemiz, bütün pislik orada kalıyor. Aslında fikir harika görünüyor. Bir de madalyonun arka tarafı var elbette.
Çok takipçim olduğunu iyi bilerek paylaşıyorum bütün bunları. Hatta muhatapların kulaklarına gideceklerini bile bile. Restoranın normal misafiri ile "Gün" lük misafir arasındaki farklardan başlayalım mesela:
Normal misafir eşini, çoluk çocuğunu alır genellikle. Ya da iş yemeği olur, arkadaş toplantısı olur. "Gün" lük misafirler her zaman olgun yaşta hanımlardan oluşur. Gençler nadiren katılır bu toplantılara.
Normal misafir porsiyon bölmez. Mezesini, içkisini söyler, sohbetini eder. "Gün" lük misafirlerin çok azı tam porsiyon söyler. Kahir ekseriyet yarım porsiyon söyler ya da hiç söylemez.
Normal misafir yemeğin üstüne tatlı ya da rakısının yanına kavun, peynir söyler. "Gün" lük misafir dışarıdan getirdikleri tatlının servis edilmesini bekler, tatlının üstüne yine dışarıdan getirdikleri ay çekirdeği çitler, patlamış mısır yer.
Normal misafir restoranda çalan klasik müziği dinler, nadiren Türkçe müzik ile değiştirilmesini ister. "Gün" lük misafir gürültüden müziğin sesini duyamaz. Ne çalındığı çok önemli değildir. Yemekten sonra oyun havası ister.
Normal misafir genel olarak hoş görülüdür. Hata aramaz. "Gün" müşterisi detaycıdır, hata arar. Bazı istisnai durumlarda hata bulduğunu zannedip olay çıkarır. Oysa diğerleri aynı konuda onunla aynı fikirde değildir.
Normal misafir hesabı masada ister ve ödemeyi bir kişi yapar. Yöresel olarak masada değil de kasada ödeme alışkanlığı vardır buraların. Masada ödenirse hesap, bir de bahşiş derdi vardır çünkü. Bahşiş verse bir türlü vermese bir türlü. İki kişi üç yüz lira hesap öder, beş lira bahşiş vermeye eli gitmez. Kasada yapılan ödemede hangi masanın hesabını alacağını şaşırırsın. Çünkü bazı durumlarda bir masadan kalkıp diğerine, oradan kalkıp diğerine oturulmuştur. Hadi buna alıştık diyelim. "Gün" lük misafirler için kasa gider ayağa. Herkes yediği, içtiğinin hesabını öder. Kasada ne kadar bozuk para varsa gider.
Öyle ki biri çıkar mesela "Ben" der, "Çok açım, şekerim var." Pek çoğunun şekeri vardır zaten açlığa dayanamazlar. Aynı kişi der ki, "Ben sadece sahanda yumurta istiyorum, iki tane kırılsın." Devam eder yine bir kez daha. "Bana en önce gelsin ama." Hesaplar alınır. "Benim" der, "Benim, sadece yumurtam var, ne kadar?" Cevap verir bizim şef. "Tereyağında çift yumurta 5 TL.". Hanımefendi çantasından bir on lira uzatır. "Hanımefendi yumurtanın yanında bir kahveniz bir de çayınız var, kahve 4 lira, çay 2lira, toplam 11 lira ödeyeceksiniz" Hanımefendi şaşırır, "Aaa, siz burada kahveye de mi para alıyorsunuz?" Bedava sanmasa kahve değil çay da içmeyecek. Elleri titreyerek uzatıyor garsona parayı. "Başımı sallıyorum, tamam yeter verdiği."
Restoranda çekirdek alışkanlığına bir dur demeli. Sadece bu yüzden cinler tepeme çıkıyor. Restoran burası ya. Ama misafir haklıdır. Misafir daima haklıdır. Misafir daima haklıdır.
Her yerin adeti, görgü ve geleneği farklı elbette. Dışarıdan gelen bizler alışmaya çalışıyoruz. Eşim bu memleketin yerlisi olsa da otuz seneden fazla dışarıda yaşamış. O bile şaşırıyor bazı tuhaf hallere. Bana sorarsanız zıvanadan çıkıyorum bazen. Misafir her zaman haklı olmasa kimse dayanmamı beklemesin karşılaştığım trajikomik durumlara.
"Yok yazma her şeyi, müşteri kaybedersin." diyorlar. Ben Taş Ev'i gerçekten bir ev, ağırladığımız herkesi birer konuk olarak görmeye çalışıyorum. Ama konuğunuz evinize gelip perdelerinize ayakkabılarını silerse hoşunuza gitmez herhalde.
Buraların hanım günleri var. Ankara'da da vardı. Herkes yediğini içtiğini öder, gün sahibi yanında bir pasta veya tatlı getirir ve katılanlar gün sahibine belli bir miktar para öderler. Eskiden evlerde yapılan bu toplantılar ikram masraflarını karşılamak, biraz da ev sahibinin eline toplu para geçmesini sağlamak amacıyla düzenlenirdi. Şimdilerde amaç toplu para elde etmek. Evlerdeki günler çoktan tarihe karıştı. Gün sahibi bir restoran ayarlıyor yanında bir tepsi de tatlı götürüyor. Evler buz gibi tertemiz, bütün pislik orada kalıyor. Aslında fikir harika görünüyor. Bir de madalyonun arka tarafı var elbette.
Çok takipçim olduğunu iyi bilerek paylaşıyorum bütün bunları. Hatta muhatapların kulaklarına gideceklerini bile bile. Restoranın normal misafiri ile "Gün" lük misafir arasındaki farklardan başlayalım mesela:
Normal misafir eşini, çoluk çocuğunu alır genellikle. Ya da iş yemeği olur, arkadaş toplantısı olur. "Gün" lük misafirler her zaman olgun yaşta hanımlardan oluşur. Gençler nadiren katılır bu toplantılara.
Normal misafir porsiyon bölmez. Mezesini, içkisini söyler, sohbetini eder. "Gün" lük misafirlerin çok azı tam porsiyon söyler. Kahir ekseriyet yarım porsiyon söyler ya da hiç söylemez.
Normal misafir yemeğin üstüne tatlı ya da rakısının yanına kavun, peynir söyler. "Gün" lük misafir dışarıdan getirdikleri tatlının servis edilmesini bekler, tatlının üstüne yine dışarıdan getirdikleri ay çekirdeği çitler, patlamış mısır yer.
Normal misafir restoranda çalan klasik müziği dinler, nadiren Türkçe müzik ile değiştirilmesini ister. "Gün" lük misafir gürültüden müziğin sesini duyamaz. Ne çalındığı çok önemli değildir. Yemekten sonra oyun havası ister.
Normal misafir genel olarak hoş görülüdür. Hata aramaz. "Gün" müşterisi detaycıdır, hata arar. Bazı istisnai durumlarda hata bulduğunu zannedip olay çıkarır. Oysa diğerleri aynı konuda onunla aynı fikirde değildir.
Normal misafir hesabı masada ister ve ödemeyi bir kişi yapar. Yöresel olarak masada değil de kasada ödeme alışkanlığı vardır buraların. Masada ödenirse hesap, bir de bahşiş derdi vardır çünkü. Bahşiş verse bir türlü vermese bir türlü. İki kişi üç yüz lira hesap öder, beş lira bahşiş vermeye eli gitmez. Kasada yapılan ödemede hangi masanın hesabını alacağını şaşırırsın. Çünkü bazı durumlarda bir masadan kalkıp diğerine, oradan kalkıp diğerine oturulmuştur. Hadi buna alıştık diyelim. "Gün" lük misafirler için kasa gider ayağa. Herkes yediği, içtiğinin hesabını öder. Kasada ne kadar bozuk para varsa gider.
Öyle ki biri çıkar mesela "Ben" der, "Çok açım, şekerim var." Pek çoğunun şekeri vardır zaten açlığa dayanamazlar. Aynı kişi der ki, "Ben sadece sahanda yumurta istiyorum, iki tane kırılsın." Devam eder yine bir kez daha. "Bana en önce gelsin ama." Hesaplar alınır. "Benim" der, "Benim, sadece yumurtam var, ne kadar?" Cevap verir bizim şef. "Tereyağında çift yumurta 5 TL.". Hanımefendi çantasından bir on lira uzatır. "Hanımefendi yumurtanın yanında bir kahveniz bir de çayınız var, kahve 4 lira, çay 2lira, toplam 11 lira ödeyeceksiniz" Hanımefendi şaşırır, "Aaa, siz burada kahveye de mi para alıyorsunuz?" Bedava sanmasa kahve değil çay da içmeyecek. Elleri titreyerek uzatıyor garsona parayı. "Başımı sallıyorum, tamam yeter verdiği."
Restoranda çekirdek alışkanlığına bir dur demeli. Sadece bu yüzden cinler tepeme çıkıyor. Restoran burası ya. Ama misafir haklıdır. Misafir daima haklıdır. Misafir daima haklıdır.
Dışarıdan gidenler için hiç ayrımı yapılamayacak sıkı bir gözlem okumuş olduk.
YanıtlaSilSonbahar dağlarda bir başka.
Bugün başka türlü bir "Gün" oldu:)
SilFotoğrafın bir köşesinde Taş Ev görünüyor dikkatli bakarsanız:)
ay gelmesin madem günlükçüler :)
YanıtlaSilBir kısım "Gün" lükçüler desek:) Hepsini aynı kefeye koymam ki. Çok naif insanlar ve çok güzel gruplar da var aralarında. Aslında herkes farkında ne olduğunun:))
SilBizim için bir eğlence. Çekirdek çitlemeyi benim kadar seven yoktur ama şimdiye kadar bir et restoranında çitlemek aklıma gelmedi. Allah iyiliklerini versin:)
Gün'cüler için özel hostes geldi gözümün önüne, aynı uçaklardaki gibi, fularlı kepli filan.. Başlıyor konuşmaya:
YanıtlaSil"Sevgili hanımlar, (Gün'cü bey yoktur herhalde) Taş Ev'e hoşgeldiniz. Servisimiz az sonra başlayacaktır. Öncelikle menüyü dikkatle incelemenizi rica ederiz. İçtiğiniz için sonradan pişman olmayın diye baştan belirtiyoruz. Çay ve kahveler ücretlidir. Restoranımızda sizin güvenliğiniz için çekirdek çitlemeyi uygun bulmuyoruz. Zaten dünyanın her yerindeki tüm restoranlarda çekirdek çitlemenin uygun olmadığı tüm insanlıkça bilinir. Acil durumlarda, yani çekirdek kriziniz geldiğinde lütfen restoran dışına çıkarak ihtiyacınızı gideriniz.
Restoranımızda oyun havası çalmıyoruz, lütfen bu konuda ısrarcı olmayınız. Keyifli bir gün geçirmenizi dileriz...
:)) Bunu duyan Gün'cüler, bir sonraki turda yani Nezahat Hanım'ın gününde yanlarında çekirdek yerine tuzlu fıstık getirirler ve olay tatıya bağlanır muhtemelen:)))
Allah iyiliklerini versin, ne neşeli kadın topluluğudur bu Gün'cüler, sayelerinde hem yazdım, hem güldüm :))
:))) Okuyup gülüyorum kahkahalarla hala. Tanıdığım herkese de okuyorum. Nereden aklınıza geldi şu hostes benzetmesi:) Güzel anlatımınızla fıkra gibi olmuş:))
SilGün'cü bey yok tabiatıyla:)
Böyle güzel bir yorum üretmenize vesile oldukları için onlara da teşekkürü borç bilirim:)
"Çekirdek krizi geldiğinde" kısmında hostesin iki elini paralel yapıp kapıyı göstermesi detayını unutmuşum :))
SilBenim hemen bir hostes ayarlamam lazım:)))
SilPerdeye ayakkabısını silmek ya da lokantada çekirdek çitlemek... Bunlar çok uç davranışlar tabii.
YanıtlaSilÖyle insanlarımız var ki orada yemek yemekle her türlü davranışta kendilerini haklı görüyorlar. Toplu yaşamaya alışık değiller.
Yıllar önce Kaş'ta güzel bir motelin restoranında harika bir müzik eşliğinde güzel bir akşam yemeği yerken birden çok yüksek bir müzik sesi geceyi katletti. Aynı anda orada olan bir grup Ciguli şarkısını teflerle söylemeye başlamışlardı. Fransız turistlerin yüz ifadelerini unutamam. Ah, özgürlüklerimizin sınırının nereye kadar olduğunu bir öğrenebilsek...
Misafir gittiğin evin perdesine ayakkabı silmek bir olmazı vurgulamak için kullandığım bir ifadeydi. Bana göre restoranda çekirdek çitlemek de aynı yola çıkar. Eskiden nezaket görgü kuralları vardı. Büyüklerin sözü kesilmez, büyüklere otobüste yer verilir, sokakta sakız çiğnenmez, iki kişi konuşurken sözü kesilmez vs. Ben burada garsonların çatalı bıçağı masaya doğru yerleştirip yerleştirmediğine bakarken çantadan çıkan çerez poşeti nereye konmalı ona mı bakmalıyım bir de.
SilHayır, adettir, başka yerde yapmışlardır, ben buranın adetini bilmem, bu konuda cahil kalmışım, hepsini kabul ediyorum da, son derece nazik bir şekilde rahatsızlığımı belirtmeme rağmen bu ısrar niye?
Hanımefendi ısrar ediyor:
"Peki siz bira satmıyor musunuz?"
"Satıyoruz efendim"
"Peki, biranın yanında çerez veriyorsunuz değil mi?"
"İstenirse veriyoruz tabii"
"O zaman bize niye müsaade etmiyorsunuz?"
"Şöyle izah edeyim; bizim verdiğimiz çerez fındık, fıstık, kaju, iç ceviz den oluşuyor. İçinde çekirdek yok. Çıt çıt çekirdek yemiyor bira içenler efendim"
"Ne fark eder?"
"Ben fark etmesem de yan masada oturacaklar fark eder efendim."
Ya sabır...
Taşev bir marka olam yolunda bir takım prensipleri de beraberinde getirecektir. Bu müessesede ikilem olmamalı. Bir misafirin ısrarla istediği bir şey diğer misafir için olumsuzluk yaratacaksa bu tür uygulamalara yer verilmemeli. Taş ev hizmetiyle bir paradoks yaratmamalı. Taş evin hizmeti bellidir. Bir kebapçı dükkanı değildir. İnsanlar buraya karın doyurmaya değil, ruhunu beslemeye geliyor. Özel bir yer burası. Zaman zaman "Konsept gereği böyle bir servisimiz yok" uyarısını müşteri olgunlukla karşılamalı.
YanıtlaSilYazdıklarınızın altına imzamı atarım. Olgunluk yaşta değil baştadır efendim. Geçen gün yedi sekiz kişilik bir grup geldi. Gelenlerin hepsi hanımefendi. Gün olduğunu da söylemediler. Normal misafir gibi siparişlerini verdiler, yemeklerini yediler, içkilerini içtiler, sohbetlerini ettiler. Aralarında anlaşıp tek elden hesabı ödediler. Sonradan öğrendim bunun bir gün yemeği olduğunu. Ne çekirdek çitlediler ne de oyun havası istediler. Pek bir naiftiler. Hepsi gençti genç olmasına ancak olgunlardan daha olgundular:)
SilBizim konsepte onlar uydu, biz de onlara...
Gittiğim yerlerde mekan güzel, yemek güzel, müzik güzel lakin yan masamdaki insanlar beni rahatsız edici niteliktelerse inanın daha köhne, lezzetsiz bir yerde daha görgülü insanlarla olmayı yeğlerim. Örneğin ben şunun bilincindeyim; oğlumun şımarık ya da tatsız gününde ne kadar aç ya da yemek yemeye planlı olsam da bir yere gidip ortamı diğer insanlar için çekilmez kılmak istemem. Ata büyüyene dek en dip masada oturmayı yeğlemişimdir, bunu diğer insanlara ve mekana saygı olarak yapıyordum zira ayak altında dolaşan, bağıran çocukların olduğu yerde inanın ben de keyifle yemek yiyemem. Dediğiniz çıt çıt çekirdeğe göre bu daha masum bir istek. Neticede bunlar çocuk ne yapacakları belli olmuyor. Ancak kocaman insanların mekanı babalarının çiftliği kullanması kabul edilir şey değil. Bir kahve parasının pazarlığını yapıyorsan, evinde içeceksin. Oyun havası istiyormuş, düğün salonu mu burası? Şaşılacak şey doğrusu. Kesinlikle taviz vermeyin, hedef kitleniz sizin çizdiğiniz çizgiye göre zamanla oturacaktır.
YanıtlaSilAynı fikirdeyim. Ancak biliyorum ki akışa karşı yüzüyorum. Kendimi akışa bırakırsam taşlara vura vura parçalanırım. Akışa karşı yüzmek zordur ama istediğin yere çıkarsın. Bu bakımdan sabırlı ve dayanıklı olmak lazım. An itibarıyla her şey kontrolüm altında:)
SilOsman Bey yazınızı her zamanki gibi özenle okudum, kaleminizze sağlık. Bir husus hariç yazdıklarınızın tümüne katılıyorum. Hariç olan husus nedir diye siz sormadan ben yazayım :) Yemeklerden sonra masaya gelen çay ve kahveden bence ücret alınmamalı. Bunu, bahsini yaptığınız yarım porsiyonculardan talep edebilirsiniz ama normal yemeğe gelen misafirlerinizden talep etmemelisiniz. Onlarca restaurant'ı geçip Taş Ev'i tercih eden müşteriler yemek sonunda 1 fincan kahve veya diledikleri kadar çayı ücretsiz hak ediyor diye düşünüyorum. Mesela ben gezmeyi ve yemeyi çok seven biriyimdir. Bu tarz mekanların hiçbirinde yemeğin ardından gelen çay, kahve hatta tatlıya bile para ödendiğine şahit olmadım. İnanin bana böylesi daha şık olacaktır. Aynı misafir popülasyonunu uzun yıllar korumanın yolu minik minik ikramlarla misafirlerin gönlünü hoş tutmaktan geçer. Sizi seviyor, düşüncelerimi değerlendireceğinizi biliyorum ;)
YanıtlaSilErgün Bey,
SilBeni sabaha kadar uykusuz bıraktınız:) Bu size verdiğim değerdir. Uzun uzun yazdım, sonra sildim. Sonra tekrar yazıp sildim. Öyle bir durum ki bu çay kahveyi ücretsiz versem Kaystros Taş Ev Restaurant kazanacak ama fikren ben kaybedeceğim. Söz konusu kesinlikle maddiyat değil.
Evet, ben de sizi seviyorum, değerlendireceğim:)