Dün gece "Ben hallederim, sen yat." deyince oğlum, eşimle birlikte bir yakınımızın düğününe katıldığımız geceden beri ilk kez misafirleri bırakıp odama çekildim. Duruma bakılırsa gençler sabaha kadar oturacağa benziyordu. Saat bir buçuğa doğru kalkmışlar.
Sabah erkenden şehre inmem lazım. Alışveriş listem dünden hazır. Bugün Tire'nin küçük pazarı. Kasabın önüne bırakıyorum arabayı. Birkaç damla yağmur atıştırdıktan sonra güneş yüzünü gösteriyor. Kasaba et siparişlerini verip pazarın kurulduğu dar sokaklara doğru ilerliyorum. Köylüler tezgahlarını kurmuş alıcılarını bekliyor. Bu hafta kabak çiçeği göremiyorum. İyi ki Salı Pazarından almışım fazla fazla. Hardal, turp otu ve diğer bahçe otları bol.
Biber almam lazım. Her sefer aldığım yerdeki köylü kadının tezgahına ilerliyorum. Kalaycının hemen önünde. Tezgahta ne kadın ne de biber var. "Abla yok mu?" diye soruyorum. "Hasta, yatıyor." diyor kalaycı. Kocası olmalı. Yayladaki bahçe komşum Tahsin de orada. Her zamanki gibi hal hatır soruyoruz birbirimize.
Pazar yerinden arabaya kadar zorlanarak taşıyorum nevaleyi. Kasap siparişlerimi hazırlamış. Onları da arabanın bagajına yerleştiriyorlar. Gidip mandıradan peynir, yoğurt gibi süt ürünlerini alıyorum. Birkaç yere uğradıktan sonra hedefim BİM mağazası. Geçen salı günü Taş Ev için aldığım çerez paketini mağazada unutmuş, kasiyerin peşimden seslenmesini duymamıştım. Yaylaya gelince fark etmiştim durumu. Oğlum gitmişti hemen. Mağazanın müdürü benim çerez paketini müşterilerinden birinin aldığını söylemiş. "İki gün sonra gel, buradan alırsınız paketinizi." demiş.
Mağazaya gittim. Yine o günkü kasiyer vardı. "Madem unuttuğumu fark ettiniz de peşimden seslendiniz, niye emanete almıyorsunuz?" diye çıkıştım. "Hem paketi alan kişiyi müdürünüz tanıyormuş madem niye götürmesine göz yummuş?" dedim. Kasiyer "Öğleden sonra müdürümüz geldiğinde onunla konuşursunuz" deyince yapacak bir şey kalmadı.
Hale uğrayıp domates ve patlıcan alıyorum. Patlıcanlar harika görünüyor. Çiğ çiğ yiyesim geliyor. Yıllar boyu ağzıma sürmediğime yanıyorum.
Yaylaya döndüğümde eşim telaşla işlerini yoluna koymaya çalışıyor. Total Restaurant 'ta günleri varmış. Artık günler evde yapılmıyor. Bence sonunda doğruyu buldu hanımlar. Hazırlık yapmaya, telaş etmeye gerek yok. Oturup tadına varıyorlar sohbetin. Ankara'da çalışan hanımların bir icadı sanırdım ama burada da oldukça yaygın bu adet. Kaystros Taş Ev de bu tür toplantılara iyi bir alternatif olmuş.
Eşimi alıp yeniden şehre iniyorum. Onu bırakıp doğru BİM'e yollanıyorum. Müdür gelmiş yerine. "Alan çoktan indirmiştir mideye bizim çerezi." diyorum. "Ne kadarlık çerez vardı pakette." diye soruyor. Söylüyorum. "Yok, bence o kadar yoktu." deyince kafamı attırıyor. "Git kapı komşun çerezciye sor." diyorum. Daha başka bir şey demiyor, arkamı dönüp çıkıyorum. Şimdi şu adiliğe bakın. Hani deseler ki, "Biz senin paketini görmedik, biri almış yanlışlıkla ne yapabilirim?" diyecek hiçbir lafım olmaz. Paketi kasiyer görüyor, arkamdan sesleniyor. Mağaza müdürü paketi görmekle kalmamış, tanıdığı birinin paketi almasına göz yummuş. Bir saat sonra paketi sormaya giden oğluma da "İki gün sonra gel, paketi al." demiş. Şimdi de bana kalkmış "Henüz paketi alan arkadaş gelmedi, bekliyoruz gelmesini." diyebiliyor. İnsan başkasının malını yanlışlıkla alabilir, anlarım. Yanlışlıkla aldığın malı alır, geri teslim edersin. Ahlaklı olmanın gereğidir bu. "Aç kamerana bak." diyorum. Verdiği cevap trajikomik. "Kameraları izlemiyoruz." Peki niye taktın onu oraya be adam."
Bugün düne göre sakin. Aman sakin olsun arada böyle soluklanabilelim. Bu aralarda mezeler hazırlanıyor. Cevizler kırılıyor, krokanlar yapılıyor. Bugün keşkek günü. Aşkın Şef almış Hüseyin'i yanına, keşkek dövüyorlar. Etinden tutun da buğdayının hazırlanmasına kadar, dövülmesinden pişirilmesine ne kadar meşakkatli bir işmiş keşkek. Ama yerken tadına doyum olmuyor. Hele üzerine tereyağını ve salçayı da ekleyince...
Telefonum çalıyor. İzmir'den sabit bir telefon arıyor. Dün arayıp rezervasyon yaptırmak isteyenlerden biri. Yarın için 35 kişilik bir iş yemeği. Gönderdiğim üç menü alternatifinden iki no'lu menüyü seçmiş patron. Beş kişi daha olsa Taş Ev'i kapatacağız.
Öğleden sonra bir hanımefendi arıyor. Yarın akşam için rezervasyon yaptırmak istiyormuş. "Kaç kişi?" diye soruyorum ürkek bir ses tonuyla. Çocuklarla birlikte 18 kişi falan diyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum. İlk cevabım olumsuz. "Maalesef bir iş yemeği için 35 kişi rezervasyon yapıldı. İlave masalarla sığdırabilir miyiz bilemiyorum." "Bizimki de iş yemeği." diyor telefonun ucundaki ses. Tekrar soruyorum "Kaç kişilik yer istiyorsunuz, çocuklar kaç yaşında?" "On kişisi yetişkin, beş kişisi 8-12 yaş grubu, diğer üç kişi daha ufak." diyorlar. "Peki o zaman sığdırmaya çalışırız." diyorum.
Bugün gelen misafirler ilk defa gelenlerden oluşuyor. Hepsi de tavsiye üzerine geldiklerini söylüyorlar. Bunu duymak ne güzel. Reklama ne hacet. Lakin en azından yönlendirme levhalarımız olmalı. Eşimi almaya giderken levhaları yaptırdığım reklamcıya uğruyor fırtınada yerinden kopan son levhayı da onlara teslim ediyorum. Yarın levhaları yerine dikeceğine söz veriyor. Mecburen inanıyorum.
Akşam saatleri... Yine bir çift çocuklarıyla gelmişler. Yanlarında bir pasta kutusu. Evlilik yıl dönümleriymiş. Mutlu günlerin adresi oldu Taş Ev. Gelen beyefendi iyi tanıdığım biri, biliyorum. Hemen hatırlıyorum. Belediye ruhsat bölümünde bize çok yardımcı olmuştu. Bazılarının yüzünden iyilik akar. İşte öyle biri. Mutlu bir aile. Yaşları genç ama kocaman çocukları var. Yemeklerini yiyorlar, pastaya sıra gelmeden acil bir program değişikliği ile pastalarını alıp gidiyorlar. Onlar gitmeden az önce bir araba yanaşıyor Taş Ev'e doğru. İçinde iki canavar. Yüzlerinde maske. O kadar çok enerjileri var ki... Biri oğlan biri kız beş altı yaşlarında. İkizlermiş. Allah ana ve babalarına kolaylık versin.
Bir dostum arıyor. İzmir'den misafirleri gelecekmiş. "Yola çıktılar, geliyorlar." diyor. Buyursunlar, gelsinler. Hüseyin çoktan gitti. Yarın sabah erken gelecek kahvaltı servisinden önce temizliğin bitmesi lazım. Oğlum da şehre inecek izin istiyor. Bu gece saat kaça kadar nöbetteyiz bilmiyorum.
Duyanlar, bilenler arttıkça yoğunluk da artacak belli. Galiba ev büyüyecek, çalışanlar artacak.
YanıtlaSilBöyle küçük kalması daha iyi değil mi? Büyümesinden korkuyorum aslında. Küçükken "Benim burası" diyebiliyorum. Büyüdüğünde benim olmaktan çıkar, oturturlar bir köşeye, sen patronsun derler. Ama ben elim ayağım tuttuğu sürece çalışmayı, hizmet etmeyi seviyorum.
SilKeşkeği görünce dayanamayıp geldim ;) Kendi kendime evde yapacağım diye karar veriyorum sonrasında anlattığınız gibi, usulünce yapılmazsa olmaz diye vazgeçiyorum.Ama sizinki belli ki tam düğün keşkeği kıvamında ;)
YanıtlaSilBildiğiniz üzere keşkek biraz bilek gücü gerektiriyor:) Aslında bir düğün yemeği. Köy yerlerinde köyün beş altı delikanlısı sırayla akşama kadar döverler kazandaki keşkeği. Dövdükçe güzelleşir. Bizim Aşkın Şefin gücü kuvveti yerinde. E, biraz da Hüseyin yardım ediyor ;)
SilBayağı yoğunsunuz anlaşılan rezervasyonlarla. Çok kişi gelip gidiyor, kolaylıklar dilerim, efendim :)
YanıtlaSilGünümüz günümüzü tutmuyor aslında. Sakin bir anda sanki sözleşmiş gibi ardı arkasına gelenlerle doluyor Taş Ev. Ama bazen de sakin geçiyor. Bu bize nefes almamızı sağlayan zaman yaratıyor. Her zaman yoğun olsa bıkkınlık başlar sanırım:)
SilBen hiç keşkek yemedim. Merak ettim şimdi bu kadar zor bir yemek kimbilir ne kadar lezzetlidir:)
YanıtlaSilBen de evlenene kadar bilmezdim keşkeği. Evlendikten sonra hayatımda ilk kez aşağı komşumuz Dağ Restoran'da yemiştim. O zamandan beri en sevdiklerim arasındadır keşkek. Tire dışında hiçbir yerde yemedim. Farklı usulde yapılanları var. Dövülmüş keşkeklik buğdayın içinde özel gerdan eti kısık ateşte saatlerce pişirilir. Pişen et lif lif olur. Çoğu yerde ekonomik olsun diye tavuk ya da hindi eti karıştırılarak yapılır. Bizim Taş Ev'de yapılan yüzde yüz dananın gerdan etindendir. Bu yüzden yeme da yanında yatılasıdır:)
SilNasıl da lakayıt bir yaklaşım. Aslında Bim'den bir şeyler almanız bile şaşırtmıştı beni.
YanıtlaSilSormayın. Şaşırmanız doğal. Ankara'dayken ne BİM ne de A101'den alışveriş yapardım. Burada bir tane Migros bir de yeni açılan Carre Four var ama adım başı BİM, A101. Yolum üzerindeyse eğer, mecburen ufak tefek şeyler alıyorum. Yine de utandırdınız beni:)
Sil