Hava soğuk mu soğuk. Kapının önünde uzayan hortumun içindeki su buz tutmuş. Eşimi hummalı bir şekilde kahvaltı hazırlığına girişmiş halde bırakıp sabahın seher vaktinden hallice düştüm şehrin yollarına. "Acaba açmış mıdır?" sorusu kafamda dolanırken uğradım matbaaya. Matbaanın çalışanları salonun orta yerindeki yakmaya çalıştıkları sobanın başına toplanmışlar. Yeni basılan kartvizitlerimi teslim ediyorlar. Yılbaşı program afişini soruyorum. Bugün hazırlanacağını söylüyorlar.Onları sobanın başında bırakıp alışverişime devam ediyorum. Planladığım saatte Adnan Şef'i aldığım yerde oluyorum. Adnan Şef'le birlikte fırından ekmeğimizi alıp yaylaya çıkıyoruz.
Zeytin'i bana doğru koşarken görüyorum. Bahçe kapısı açık. Belli ki Hüseyin gelmiş. Gelmese şaşırmazdım.
"Günaydın" diyor. Soğuk bir "Günaydın" dökülüyor dudaklarımdan.
Açılış saati ile birlikte kahvaltı misafirleri birbiri arkasına gelmeye başlıyor. Daha dün eşime "Bunca hazırlığa ne gerek var, bu soğuk havada kim gelir dağ başına ." demiştim. Onun cevabı her zamanki gibi hazır. "Ya gelirlerse." Eşimden gelecek "Gördün mü, haklı mıymışım?" tepkisine hazırladım kendimi. Neyse ki fazla bekletmeden ağırladık sabah misafirlerimizi.
Öğleden sonra matbaacı yılbaşı programı afiş dizaynını gönderdi. Salonda terasa açılan kapının yanındaki masayı kendimize ayırdım. Dışarının soğuğundan sonra şöminenin sıcaklığı iyi geliyor.
Bu geceki misafirlerimiz Taş Ev'e ilk kez konuk oluyor ve ilk kez dışarıdan konuk getiriyor. Gelenler hakkımızda iyi şeyler duymuşlar. Yolumuzdan şikayet etmelerine rağmen çok memnun ayrılıyorlar. Yol konusu gerçekten önemli ama şimdilik yapacak bir şey yok. En fazla bir dilekçe yazıp iyice derinleşen çukurları doldurtmak lazım. Eskiden yerel belediyelerin işiyken bu, şimdi Büyükşehir Belediyelerine kaldı. Saçma sapan bir yönetim anlayışı işte.
Bugün ilk yazdığım günlüğün sene-i devriyesi. Geçen sene bu zamanlar Taş Ev'in daha camları bile takılmamış. Yağmur yemesin diye kocaman çerçevelere gerilmiş kalın naylonlarla korumaya çalışıyoruz. Bir kestane gömüsü açmışız tam 1.700 kg. Bu sene çıkan bütün kestane bile o kadar yoktu. Ferforje işleri için ustalarla cebelleşiyorum. Yakup Usta giriş kapısının yan duvarlarını örmeye başlamış. Hepsi bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden...
Uzakytan hep her şeyi yerli yerinde gördüğümüzden bir restorandaki, kafedeki telaşı az çok hayal edebilsek de bu kadarını hiç düşünmemiştim. Gerçekten koşturmaca.
YanıtlaSilEvet, her şeyin tadına varıyorsunuz burada. Keyifli, sıkıntılı, koşturmaca, sakin, dinlendirici, sinir bozucu ne ararsan var:) Hayatın içinden...:)
SilTaşev'de olan bitenleri eskiden TRT radyo kanalında yayınlanan "Arkası yarın" piyesleri gibi canlandırıyorum kafamda ve bir sonraki güne hazırlanıyorum ben de sizin gibi. Siz işe koyuluyorsunuz ve blogta paylaşıyorsunuz yaptıklarınızı ve yapamadıklarınızı. Biz de keyifle okuyoruz paylaşımlarınızı. Okuduklarımızla hayal kuruyoruz. Taşev'i bir masal gibi. İşler yolunda giderken biz de seviniyoruz. bir aksilik olunca da biz de üzüülyor ve mahcubiyetimizi gizlemiyoruz. Taşev seviyeli bir ortamın dışına çıkmamalı. Taşev'de taşkınlık yapılmamalı. Bir kişi on kişinin huzurunu kaçıracak davranışlarda bulunmamalı. Buna karşın dokuz kişi de bir kişinin hakkını gözetmeli. Burası bir mutluluk ve huzur iklimi oluşturmada bir örnek teşkil etmeli. Herkes; burayı işleten sizler, ve burayı tercih eden misafirler de Taşev'i gözü gibi korumalı. Daha kazançlı günlere... Daha mutlu günlere... Daha huzurlu günlere... Daha iyi hizmetlere...
YanıtlaSilAlakanız mutlu ediyor beni:) Sizlerle paylaşınca olup biteni, rahatlıyorum. Çok ideal çizgiler koymuşsunuz. Keşke dediğiniz çerçevede kalsa hepsi. Gerçekler biraz farklı olsa da elimizden geleni yapacağız elbette. Teşekkürler güzel dileklere:)
Sil