KATEGORİLER

7 Şubat 2016 Pazar

06/02/2016 Cumartesi, Tire

Havalar yine soğudu. Dağların tepesine kar yağmış. Ağırdan aldım, yaylaya çıkışım öğleden sonraya sarktı. Bahçe kapısına vardığımda park halinde bir araçla karşılaştım. Yanlarında durunca arabanın camını indirdi şoför mahallinde oturmayanı. Bir şey sormasam da, kuş beklediklerini söyleme ihtiyacı hissetti bir tanesi. Etraf beyaz örtüyle iyice kaplanmış buralarda. Gece yağan kar bölük pörçük olsa da beş on santim kalınlığa ulaşmış. Böyle havalarda avcılara gün doğuyor demek ki. 

Demir kapı kapalı. Ustalar gelmediler mi yoksa? Arabadan inip bahçe kapısına yürüyorum. Kilidi açıyor, rayın üzerinde sola doğru yürütüyorum demir kapıyı. Bahçe içinde ilk kez kar görüyorum. Ustaların olumsuz hava şartlarından dolayı gelmemiş olmalı.

Taş eve doğru ilerliyorum. Yerler nemli, yağmurdan dolayı toprak yumuşamış ama çamur değil. Binaya gelince kapıyı anahtarla açıp içeri giriyorum. Mutfağa yine epey su girmiş kapıya vuran yağmur serpintilerinden. Üst kata çıkıyorum. Burası daha iyi. Terasa açılan kapıdan biraz su almış içeri. Kapının camından terasa bakıyorum önce. Su birikintisi görülmüyor. Yine de kapının kilidini açıp dışarı çıkıyorum. Terasta dolanırken orta sertlikte esen bir rüzgar üşütüyor. Yine de çok fazla soğuk yok. Köşede, giderin üzerindeki süzgeçte biriken birkaç çöpü alıp aşağı atıyor, kapıyı kapattıktan sonra salona geçiyorum. Şehir güzel görünüyor buradan. Bulutlar arkaya, dağ tarafına çekilerek şehrin üzerini terk etmiş. Bu yüzden güneşli bir manzara karşımdaki.

Kapıları kapatıp bahçeden dışarı çıkıyorum. Avcılar hala kapıda bekliyor. Aracın plakasından yabancı olmadıklarına kanaat getiriyorum. Neden gelmediklerini bir de kendisinden öğrenmek için Yakup Ustaya telefon ediyorum. Tahmin ettiğim gibi sabah çok soğuk olduğu için gelmemişler. Yarın gelip gelmeyeceklerini soruyorum. Yarın sabahki hava durumuna göre karar vereceklerini söylüyor.

Bugün iki konuya takıldı kafam. Öğleden önceki takıntım, bilinen filozofların tamamına yakınının neden erkek olmasıydı. Akşama doğru da, ünlü bestecilerin ezici çoğunluğunun da erkek olması konusuna kafa yordum. Bununla ilgili bir araştırma yapılıp biraz daha detaya inmek mümkün ama şimdilik yüzeysel geçmek istiyorum.

Olympe de Gouges (1748-1793)
Öncelikle felsefeyi ele alalım. Felsefe, düşünce bilimi demek. Düşünür deriz Öz Türkçede filozofa.

Kadınlar arasında erkeklere göre neredeyse yok denecek sayıda "düşünür" çıkması, kadınların düşüncesizliğinden değil elbette. Milat öncesine kadar tarihsel süreç incelendiğinde, düşünme imkanı bulan bazı kadınlardan söz edilir. Bu kadın filozoflar, ya filozof eşleridir, ya genelev işletmek ve fahişelik yapmakla suçlanmışlardır, ya da mistik kulvarda rahibelik yolunu seçmiştirler. Ne yazık ki  bu cesur kadınların çoğunun sonu ölüm olmuştur. Rönesans öncesinde birazcık aklını kullanmaya kalkan kadınlar, cadı ve fahişe ilan edilip ya hunharca yakılmış ya da taşlanarak öldürülmüşler. Sonraları kadın düşünürlerden bir kısmı feminizm üzerine yoğunlaşmışlar. Aydınlanma dönemine örnek verebileceğimiz Fransız kadın filozof Olympe de Gouges (1748-1793), ilk kez kadının özgür doğup erkeklerle eşit olduğunu söylemiş ve bu düşüncelerinden dolayı giyotinle idam edilmiştir.  20. Yüzyıl düşünürlerinden Madam Simone de Beauvoir'ın adını anmadan geçmek olmaz. Rum asıllı Türk vatandaşı 1936 doğumlu İonna Kuçuradi, yaşamını sürdüren kadın düşünürlerimizden olup Dünya Felsefe Federasyonları Başkanlığına seçilen ilk Türk ve ilk kadın düşünür olması bakımından kayda değerdir.

Konumuza dönecek olursak, yukarıda çok azından bahsettiğim kadın filozoflar erkeklerle aynı şartlara sahip olamamışlardır. Yaşamları pahasına düşüncelerini ortaya koyan bu değerli insanlar,  görünmez bir el tarafından gözlerden ırak tutulmakta hala. Kanaatim odur ki, erkek egemen toplumda dini faktörlerin kadını düşünmekten alıkoyan etkisi yadsınamaz. "Kadından filozof olmaz." fikrinin temelinde neden kadın peygamberin olmadığı aranmalıdır. Sadece İslamiyet değil hemen bütün dinlerde kadına biçilen rol onun düşünmesini gerektirmez. Bir Roma kadının mezar taşında şöyle yazıyor:
"Casta fuit, domum servait, lanam fecit." yani "Kocasına sadıktı, eve hizmet eder, yün eğirirdi." İşte tarih boyunca kadına biçilen görevdir bunlar. Evinin kadını, kocasının kölesi.

Neden kadın besteci yok? Bir Shubert, bir Mozart ya da bir Beethoven. Bunun sebebi de erkek egemen toplum mu? Üzerinde uzun uzadıya durulması gereken diğer bir konu da bu bence.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder