İyi gözlem yaptığına inandığım bir dostum, "Sende hiç gri yok, ya siyahsın ya beyaz" deyip eleştirirdi beni. O ana kadar hiç düşünmemiştim böyle bir mizaca sahip olduğumu. Şöyle bir tartınca kendimi, arkadaşıma tamamen hak verdim. Evet, bende gri yok, hiç bir zaman o da olur, bu da olur diyenlerden olmadım. Hala aynı fikirdeyim.
Arkadaşım ise benim tam aksim. Tamamen gri bir insan. Siyahla beyazı kişiliğinde öyle bir harmanlamış ki, seçme kimyager gelse ayrıştıramaz.
Fikir tartışmalarında su yüzüne çıkıyor bu özelliğim daha ziyade. Bunu bilen arkadaşım, bana orta bir yol bulmaya çalışırken, ben "Doğru mutlaktır, bir şey hem doğru, hem de yanlış olamaz" fikrinde ısrar ediyordum. Farklı kabullerimiz beni inatçı ve kavgacı, onu ise mutedil ve uyumlu kişilik özelliklerine büründürüyordu.
Mesleğimin ilk yıllarında haksız yere "İdare-i maslahatçı olma" eleştirisini almıştım patronumdan. İdare-i Maslahat; bir işi gerektiği gibi değil de, günün şartlarına göre yapılması demekmiş. Eline aldığın işin, uydur kaydır, gelişi güzel yapılması hali yani. Öyle biri ne oldum ne de olmak istedim. Aldığım eleştiri öyle işlemiş ki içime, aradan otuz yıl geçmesine rağmen hala unutamıyorum bunu .
Gri olmak, idare-i maslahatçı olmaktır. Ne şiş yansın ne de kebap rahatlığıdır. Eğer savunduklarınız sağlam bir temele dayanıyor, kendinize güveniyorsanız o zaman benim fikrim budur diyeceksiniz, göğsünüzü gere gere. Sizinle aynı yönde düşünmeyen biriyle karşı karşıya gelirseniz, hele o da sizin gibi grisi olmayan biri ise eğer, o zaman çatışma kaçınılmaz olacaktır ama bundan da korkmayacaksınız. Çatışma, sadece fikir düzeyinde kalırsa, o zaman tadına doyamayacaksınız tartışmanın. Taraflar arasında bir güven sorunu yoksa, bu tartışmalar uzlaşmayla sonuçlanacaktır. Birinin ya da birilerinin kazanması, diğeri ya da diğerlerinin kaybetmesi yani. Siyah, beyaz birbirinden kesin olarak ayrılmıştır artık. Grilik ise, berabere kalma durumudur bir bakıma.
Tartışma sonunda uzlaşma sağlanamıyorsa, o zaman bir güven bunalımı, ya da birbirini yanlış anlama söz konusudur. Belli eğitim ve kültür seviyesine erişmiş insanlar, böyle durumlarda işi fazla uzatmayıp "Tamam arkadaşım, düşüncelerine saygı duyuyorum, ama ne yazık ki bu konuda senin gibi düşünmüyorum." der ve hem kendine hem de muhatabına ya da muhataplarına konuyu bir kez daha enine boyuna değerlendirebilecek ek süre vermiş olurlar.
Cinayet, uzlaşamama durumunun en uçtaki marazi bir sonucudur.
Çok ilginctir ki eşim aynı cümleyi benim için kurar. Sanırım kendim için demeliyim ki kotu etkileri oluyor hayatıma. Özellikle arkadaşlık konusunda. Insanlar ya dostum yada değil. Ya tum mevcudiyetleriyle olmalıdırlar hayatimda yada hiç.
YanıtlaSilNeyse yazinizi Güzin Abla moduna cevirmeden susayım. Beklerim bende bloguma vaktiniz oldugunuzda. :)
Haklısınız. Diğeri ikiyüzlülük, riyakarlık gibi geliyor bana. Örneğin ben asla demagoji yapan bir politikacı olamazdım. Üst düzey yöneticilik yaptığım dönemde, çalıştığımız devlet kurumu temsilcilerine, patronlarıma hiç yalakalık yapmadım. Hep kendi doğrularımla yoluma devam ettim. Beni seven gerçekten sevdi, sevmeyen de sevmedi zaten. Çok geniş bir çevrem olmadı doğal olarak. Ama emekli olunca beklendiğinin aksine çevremdeki insanların sayısı azalmadı. Kimse beni sever görünmedi hayatım boyunca.
YanıtlaSilGörüşlerinizi paylaşmanıza sevindim. Sizi takip ettiklerim arasına almıştım. Şimdi yazılarınızı okumaya gidiyorum:)
Gri olmayı şu sudan mantıklı buluyorum. Bazen orta yolu bulmak için gri olmak gerekiyor. Çünkü siyahın ve beyazın keskin uçları var. Acıtabiliyor. Doğruysa bildiğim ama bencilce değil herkesce doğruysa o zaman net olabilirim.
YanıtlaSilAnne Güncesi, sizin gibi düşünenler olmasa kan gövdeyi götürürdü herhalde :) Hani götürmediğini söylemek de zor ama neyse :) Körü körüne ve bilgiden uzak ahkam kesenler konumuzun dışında. Lakin siyah/beyaz ya da Gri olmak tercih değil, sanırım kişiye göre değişiklik gösteren bir mizaç meselesi.
YanıtlaSil