Dün gece dönerken vermiştim kararımı. Tecrübeyle sabit, her kim ki kendini ben şöyleyim, ben böyleyim, bu işi ben iyi bilirim diyorsa o kişi kocaman bir sıfırdır, uzak durun. Bu işin yürümeyeceği zaten belliydi. Neymiş, ben egomu tatmin ediyormuşum. Ha şunu bileydin. Daha ne kadar tahammül edebilirdim ki bu trajik komediye. Geç vakitte bankacıları uğurladıktan sonra kapıya ilk çıkandı o. Ayrılmadan önce son kontrolleri yaparken masanın silinmediğini, olduğu gibi bırakılmış olduğunu gördüm. Aldım elime bezi, masayı silmeye başladım. Gecikince merdivenden yukarı çıktı, "Ben yaparım niye siz yapıyorsunuz?" demek zorunda kaldı. Elimdeki bezi masaya koydum. Yanıma geldi, "Ben yarın temizlerim." dedi. Her işi yarına bırakmak tembelliğini ele veren bir özellikti aslında. Aldım bezi tekrar elime, sinirlenmeye başladım. "Masa bu şekilde bırakılır mı hiç?" dedim. Sesimin tonu yükselmeye başlamıştı. "Unutmuş olamaz mıyım? Sizin unuttuklarınızı saysam.." diye cevap verince atışmaya başladık. "Bak evladım, burada patron benim, sen beni yargılayamazsın." dedim. "Ben de insanım, kimseye kendimi ezdirmem, bu şartlar altında çalışamam." deyince içimden "Allah razı olsun" demek geldi. Kendimi tutup "Tamam o zaman nasıl istersen, bahtın açık olsun." dedim.
Yarın gelmezse ne olacak diye endişe duymak yerine büyük bir hafifleme hissettim. Sabahları onu aldığım yere her zamankinden önce gelmiş. Yelkenleri indirmiş gibiydi. Arabaya binerken "Günaydın." dedi. Umursamaz bir tavır içinde kısık sesle "Günaydın." dedim. Yolumuz üzerindeki kasaba uğradım, siparişlerin hazırlanması zaman alacak görünüyordu. Sonra gelip alacağımı söyledim. Tekrar hareket ettik. Ayşe Hanım her zamanki köşesinde gelmemizi bekliyordu. Yol boyunca hiç konuşmadık. Ayşe Hanım mutfakta işine koyuldu. O ise yukarı çıkıp beni şaşırtan bir tempoda çalışmaya başladı. Her öğlen çalışmaya başlamadan önce adet haline getirdiği kahvaltı törenini bile es geçti. Sigara bile yakmadan işe başladı. Salonu süpürüp, paspasladıktan sonra sobanın küllerini döktü. Oysa o kadar keyfi çalışırdı ki. Önce çay ocağında demliğe çay koymakla başlardı işe. İlk zamanlar misafir için yaptığını düşündüğüm bu hazırlığın aslında kendine olduğunu sonradan anladım. Bu arada avluda bir sigara yakar, arkasından kendine kahvaltı hazırlamaya koyulur, çayın demlenmesiyle birlikte kahvaltısını yapar. Gelişi güzel yaptığı temizlik sadece beş dakikada biterdi.
Ne yaparsa yapsın ilgilenmeyecektim. İçeriden çay istedi. Konuşmaktan kaçınarak çay koyduğumuz büyük şeffaf plastik bidonu uzattım. Teneke kutuyu doldurduktan sonra nezaketle bana geri uzattı. Aşkın Şef gelene kadar onu hiç muhatap almadım. Buna daha fazla dayanamadı, yanıma geldi, "Ay başından sonra ben ayrılayım." dedi. "Yok, sen ay başını bekleme, ben senin tam ay maaşını vereyim, hemen ayrıl." dedim. Bu benim meslek hayatında edindiğim bir tecrübeydi. Bu aşamadan sonra her dakikası bize zarar verebilirdi. Misafirlere ters davranabilir, nahoş durumlarla karşılaşabilirdik. Ağzından çıkanı kulağı duymayan biriydi zaten. Geçenlerde terasta eşiyle telefonda yaptığı küfürlü ağız dalaşını sadece salondaki misafirler değil bütün şehir dinlemişti.
"Peki o zaman." dedi. Aşkın Şef geldikten sonra aldığı avansları düştükten sonra kalan parasını saydım eline. İtiraz etmedi, itiraz edecek bir durum yoktu zaten. Çalışmadığı bir haftanın parasını da vermiştim. Hayır ben çalışacağım deseydi, verdiğim paranın iki katını teklif edecektim. "Hadi seni şehre bırakayım." dedim. Arabaya atladığımız gibi yola koyulduk. Çarşının içinde kendisini bırakmamı istedi. Onu bıraktıktan sonra kasaba uğrayıp hazırladıkları siparişimi aldım. Küçük pazardan alacağım fazla bir şey yok. Sadece yeşil biber getirmemi istemişti şef. Pazarın kurulduğu dar sokakta tezgahlara baka baka ilerliyorum. Sol taraftaki tezgahta aradığım biberi görüyorum. O da ne? Biberin üzerindeki etikete gözlerimi alıştırmaya çalışıyorum. Kilosu 12 TL ya fırlamış. Sadece o mu? Her şeyin fiyatı artıyor. Kasap et çeşitlerinin fiyatını arttırmış, ekmek bile zamlanmış.
Ne yaparsa yapsın ilgilenmeyecektim. İçeriden çay istedi. Konuşmaktan kaçınarak çay koyduğumuz büyük şeffaf plastik bidonu uzattım. Teneke kutuyu doldurduktan sonra nezaketle bana geri uzattı. Aşkın Şef gelene kadar onu hiç muhatap almadım. Buna daha fazla dayanamadı, yanıma geldi, "Ay başından sonra ben ayrılayım." dedi. "Yok, sen ay başını bekleme, ben senin tam ay maaşını vereyim, hemen ayrıl." dedim. Bu benim meslek hayatında edindiğim bir tecrübeydi. Bu aşamadan sonra her dakikası bize zarar verebilirdi. Misafirlere ters davranabilir, nahoş durumlarla karşılaşabilirdik. Ağzından çıkanı kulağı duymayan biriydi zaten. Geçenlerde terasta eşiyle telefonda yaptığı küfürlü ağız dalaşını sadece salondaki misafirler değil bütün şehir dinlemişti.
"Peki o zaman." dedi. Aşkın Şef geldikten sonra aldığı avansları düştükten sonra kalan parasını saydım eline. İtiraz etmedi, itiraz edecek bir durum yoktu zaten. Çalışmadığı bir haftanın parasını da vermiştim. Hayır ben çalışacağım deseydi, verdiğim paranın iki katını teklif edecektim. "Hadi seni şehre bırakayım." dedim. Arabaya atladığımız gibi yola koyulduk. Çarşının içinde kendisini bırakmamı istedi. Onu bıraktıktan sonra kasaba uğrayıp hazırladıkları siparişimi aldım. Küçük pazardan alacağım fazla bir şey yok. Sadece yeşil biber getirmemi istemişti şef. Pazarın kurulduğu dar sokakta tezgahlara baka baka ilerliyorum. Sol taraftaki tezgahta aradığım biberi görüyorum. O da ne? Biberin üzerindeki etikete gözlerimi alıştırmaya çalışıyorum. Kilosu 12 TL ya fırlamış. Sadece o mu? Her şeyin fiyatı artıyor. Kasap et çeşitlerinin fiyatını arttırmış, ekmek bile zamlanmış.
Yaylaya dönünce sırtımdan kilolarca yükün kalktığını hissettim. Diğer çalışanlar da bu gelişmeden oldukça memnun görünüyordu. Sadece bana değil onlara bile saygısızca davranmış. Salondaki dağınıklık ortadan kalktı. Sürekli ertelenen camlar silindi. Pırıl pırıl bir güneş, ideal hava sıcaklığı neşemize neşe kattı. Bahçeden önceden kesilmiş ağaç kütükleri ile sobada tutuşturmak için dal parçaları toplayarak akşama hazırlık yaptım. Öğlen gelen hanım misafirler verandada oturmayı tercih etti. Verandaya açılan kapıyı yakında açarız artık.
Çevremiz iyice yeşillenmeye başladı. Ayşe Hanım, neşe içinde bahçeye diktiği sarımsakların filizlendiği haberini veriyor. Bahçede dolaşırken her yerin papatya çiçekleri ile süslendiğini fark ediyorum. Ne kadar canlı duruyorlar... Bana göz kırpan bir papatyanın eğilip fotoğrafını çekiyorum.
Çevremiz iyice yeşillenmeye başladı. Ayşe Hanım, neşe içinde bahçeye diktiği sarımsakların filizlendiği haberini veriyor. Bahçede dolaşırken her yerin papatya çiçekleri ile süslendiğini fark ediyorum. Ne kadar canlı duruyorlar... Bana göz kırpan bir papatyanın eğilip fotoğrafını çekiyorum.
Taş Ev, bir anlamda insan müzesi. Siz de artık sarraf. İnsanla ilgilisinden :)
YanıtlaSilÇok doğru eşleştirmişsiniz:) Benim işim sarraflıktan zor. İşinin ehli sarraf bile insan konusunda yanılabiliyor. Tam kemale ermesem de insan tanımakta epey mesafe kaydettim yine de:) İnsanoğlu ilk anda gerçek karakterini saklamayı beceriyor. Yanılıp işte tam aradığım kişiyi buldum diyorsunuz. Ama bir müddet sonra gerçek yüzünü gösteriyor, hal ve tavırlarıyla kendini ele veriyor.
SilO papatyaların kokusunu o kadar severim ki. Toplayıp bir çukur tabağa dizerdim onları, içine koyduğum suyla bir kaç saat sonra havaya kalkarlardı.
YanıtlaSilGüzel bir yöntem:)
SilAllah sabırlar versin. İnsanlarla uğraşmak zor. Otomobil kullanan bir şöförün en büyük işi, dikkati ve otomobil kullanmada gösterdiği titizliğidir. Elindeki direksiyonu unutamaz. Bir müstahdem de görevi işi bitince masayı temizlemeden yerine oturamaz. Hele patrona laf yetiştiremez. Edep adab diye bir tabir vardır. Edebe adaba ve ahlaka muğayir hareketler içinde bulunamaz. İyi ki karşılığını vermişssiniz; yoksa için için kendinizi yiyip bitirirdiniz.
YanıtlaSil......
Sormayın benim de canım biber, patlıcak, kabak çekmişti. Patetesten uzağım çünkü karbonhidrat beni mahvediyor. İnanır mısınız; yarımşar kilo aldım her birinden. Kabak ve patlıcan beşer lira idi kilosu. Biber on ila onaltı lira arasınad idi kilosu. Buna da şükür. Zeytinyağıyla bir güzel kızartma yapalım, sarımsaklı yoğurtla bir tepsiye yayalım. Üzerine de kızgın zeytin yağını gezdirelim. Ne kadar da özlemişim; bir pazar ekmeğini götürebilirim tek başıma. Şu diyabetli halimle. Belki de bir yıl olacak böyle bir yemeği yemeyeli diyebilirim. Ölürsem de gam yemem!..
.....
Hani diyorum işe olan saygımız insana olan saygımızdan kaynaklanıyor bizim. İşe koyulunca inanırmısınız trarans haline geçiyorum. Mesleğimde alaylı olduğum için de sürekli gücelleyerek aradaki nesil farkını kaldırıyorum diyebilirim. Bunun yanında da hata payını minimize etmek için de olanca gücümle, disiplin içinde çalışıyor, eleştiriye de açık kapı bırakıyorum ki kibrimi de nefsimi de ayaklar altına alıyorum. Sizde ed aynı durum var. Bunu gözlemleyebiliyorum.
.....
Çiçekleri de farketmek, duygulu olduğunuzu ve aslınad herkesten çok merhamet dolu olduğunuzu gösterir. Fakat haksızlık ve adaletsizlik karşısında da gereken tutumu göstermeniz sizi iç huzur içinde olduğunuzu gösterir. Çiçek dedik de pazar dönüşü boş bir arsada sarı papatyaların iştahla açmış olduğunu gördüm. Bir tutam derleyerek bir temet haline getirdim. Pazar sepetimin üzerine koyup eve de bir anlamda süpriz yapmış oldum. Kır çiçekleri, güzeldir, doğaldır, hüdai nabittir. Onlar da sevilmek ve koklanmak ister.
Kıymetli zamanınızdan fedakarlık edip yazımı okumuş, uzun bir yorum yazmışsınız. Bu bana verdiğiniz değerin bir tezahürü. Yorumlarınızla yapmış olduğunuz moral desteği için size minnettarım. Hümanist yaklaşımınız, olaylara daima pozitif yönden bakmanız, eleştiriye açık olmanız sizin gibi inanmış bir insana değer kattığı gibi inandığınız değerlere olan saygıyı arttırıyor. İslam dinine bağlı olduğunu söyleyip inancını sadece göstermelik namaz ve oruca indirgerken bence onlardan daha önemli olan hoşgörü, dürüstlük, adalet, yardımseverlik, merhamet gibi hasletlerden uzak kalan insanların sizden alacakları çok feyz var. Her kim ki, bir yandan dindar geçinirken diğer taraftan hırsızlık yapar, öfkeyle insanların arasına nifak sokar, o inancına ve kutsal gördüğü değerlere de ihanet etmiş olur.
Sil