Yapacağım başka işler de var şehirde. Aşkın Şef gelince şehre iniyorum çaresiz. Vergi Dairesine uğranacak, muhasebeciye evraklar bırakılacak, TAPDK ya harç yatırılacak, tamirdeki robot alınacak. Köyleri Büyük Şehir Belediyesine bağlamanın nedeni anlaşılıyor. İlçe ve köylerde alkol ve tütün satışı yapan yerler için her yıl ödenen harçlar, köy eğer Büyük Şehire bağlıysa iki katı. Öncelikli olarak yolumuzu yaptırması gereken Büyük Şehir Belediyesi, yola gelişi güzel levha dikmek, haraç toplamak peşinde. Köyün içinden bizim tarafa ayrılan yolun hemen başına köyün sınırına daha iki kilometre yol varken kaşla göz arasında Kaplan-Güle Güle levhasını dikivermişler. Muhtarı arıyorum, kendisine haber verilmediğini söylüyor. Trajikomik bir durum bu. "Ya muhtar, ben senin köy sınırlarının içinde olduğumu sanıyordum." diyorum. Yarın İzmir'e gideceğini hem yolların tamiri konusunu hem de levhanın doğru yere konulmasını isteyeceğini söylüyor. Bir şey çıkacağına zerre inancım yok.
İşlerimi hallettikten sonra yaylaya dönüyorum. Aşkın Şef'le birlikte sarmaşık toplamak üzere yukarı yaylaya çıkıyoruz. Burada sarmaşık bir iki haftaya kadar ancak bollanır diyorlar. Gözlerim alışık olmadığından sadece bir dal bulmam bile sevindiriyor beni. Aşkın Şef bu konuda tecrübeli. Orman içindeki yerlerini biliyor. Sık çalılıklara aldırmadan ağaçların arasına dalıyor. "Haftaya çok sarmaşık olur burada." diyor. Onun da elinde yarım demet kadar sarmaşık görüyorum. Arkamızdan bir hışırtı duyuyoruz. Yılan olabilir mi? Başımızı sesin geldiği yöne doğru çevirince Fifi'nin kuyruk sallayarak yaklaştığını görüyoruz. Artık bize iyice alıştı, peşimizi bırakmıyor.
Hava gün boyunca güneşli ve sıcak. Ancak akşam saatlerinde serinliyor. Fırat şömine sobayı bu saatlerde yakmaya başlıyor. Teras gün batımında muhteşem görüntüler veriyor.
Günlerin uzamasıyla birlikte misafirlerimiz daha geç gelmeye başlıyorlar. Taş Ev'e ilk kez gelenlerden biri kayınpederimi ve eşimi oldukça iyi tanıyor. Kimlerden olduğunu soruyorum. Benim de iyi tanıdığım yakın akrabalarından birinden bahsediyor. Kayınpederim sağken arkadaşları ile hemen her gece birlikte yemek yer, yemeğin yanında en fazla iki duble rakı içerdi. O güzel sohbetlerin yapıldığı, lezzetli yemeklerin yendiği sofralara ben de misafir olurdum. Bu sayede şehrin tanınmış, muteber kişilerini tanıma imkanım oldu. İşte bu akşam gelen misafirimizin adını andığı kişi onlardan biri. Şimdi düşünüyorum da, aradan otuz yıldan fazla zaman geçmiş, ben yirmi altı yirmi yedi yaşlarındaydım o zamanlar. Şimdi altmışıma merdiven dayadığıma göre onlardan sağ olanlar doksanını bulmuş. Misafirimizin akrabası olan saygıdeğer kişinin de doksan yaşında olduğunu, on beş gün önce eşini kaybettiğini ve maalesef Alzheimer hastası olduğunu öğreniyorum. Derin bir iç çekiyorum. Zaman ne çabuk geçiyor...
Organik, doğadan sarmaşık :)
YanıtlaSilSarmaşık yetiştirilemeyen bitki türlerinden biri. Organik olmama gibi bir şansı yok:)
SilNe güzel resimler... doga gibisi var mi?
YanıtlaSilDoğa gibisi yok elbette:) Teşekkürler...
SilAnlatımınız insanlarında aslında bir sarmaşık olduğunun kanıtı gibi. Sevgi ve saygıyla olan her şey sarmal olur. Muhtara gelince, belki insafa gelir, mantıklı düşünebilir;) bardağa dolu tarafından bakmakta yarar var:)
YanıtlaSilBu devirde iyi insan sarmaşık gibi. Yabani otların, dikenlerin arasında zordur onu bulmak. Bir haftaya kalmaz bollanır burada. Ancak iktidar para hırsına kapılmış bir dünyada iyi insanın bollanması bir hayal. Muhtarımız kötü bir insan aslında. Ne yazık ki tuttuğunu kopartan biri değil. Kimse ciddiye almıyor onu. Bu durum bardağı hep boş bırakıyor:)
Sil