Günler su gibi akıyor. Küçük pazardan alacağım fazla bir şey yok aslında. En önemlisi kabak çiçeği. İzmir'de yirmili paketini beş liraya getiririm diyen toptancı manavdan topan patlıcanın kilosunu 1,25 TL almıştım. Pazarda kabak çiçeği iki liraya satılırken patlıcanın kilosu üç lira. Sebze fiyatları borsayı geçti, ne zaman fiyatı artacak ne zaman düşecek belli değil.
Sakin bir gün geçireceğiz gibi görünüyor. Temizliği bitirdikten sonra dünkü günlüğümü yazmaya fırsat buldum. Çok güzel bir hava var burada. Yaylaya çıkar çıkmaz serbest bıraktığım Venüs, Fifi'yle oynaşıyor. Hafif bir rüzgar yüzümü okşuyor. Avluya taşıdığımız masalardan birine oturuyor, gözlerimi kapatıyorum. Biri gelse uyanabilir miyim diye düşünürken göz kapaklarım ağırlaşıyor.
Bahçeye giren bir arabanın kapısı kapatılırken çıkan ses beni tatlı uykumdan uyandırmaya yetiyor. Yanıma orta yaşlı iki adam yanaşıyor. "Ne güzel uyunur bu havada değil mi?" Ağır ağır toparlanıyorum bu samimi girişten sonra. "Evet, tam da güzel uyku çekilecek hava." Bir organizasyon için geldiklerini söylüyorlar. "Kaç kişi?" diye sorarken aslında sorulacak ilk sorunun "Ne zaman?" olması gerektiğini düşünüyorum. Otuz kişi civarında olacaklarını söylüyorlar. "Bu akşam mı?" Saate bakıyorum. "Yani birkaç saat sonra?" Hemen şefi çağırıyorum yanıma. Masalara serpme mezeler konulsun. Yeşil salata, keşkek vs. Ara sıcak, ana yemekler seçiliyor beş dakika içinde. Toplantıya katılacak olanlar lise arkadaşları. İçlerinde birisi oldukça tanıdık geliyor. Eski Kültür ve Turizm Bakanı, bir ara ANAP Genel Başkanlığı yapan Erkan Mumcu.
Hayat ne garip. Eşimle bugün karar vermiştik grup organizasyonları kabul etmemeye. Babamla ilgili bir haber gelebilirdi. Evvelsi gün veteriner grubunu başarıyla ağırlayıp rahat bir nefes almıştık. Az önce kabul ettiğimiz organizasyon yarın ya da daha sonraki bir tarihte olsaydı kabul etmeyecektik. Cuma günleri hareketli geçmeye başladı. O saate kadar hiçbir rezervasyonunun olmaması ikinci şans oluyor bizim için. Ancak organizasyonu düzenleyen iki kişi ayrılır ayrılmaz telefonların birbiri ardına çalması gecikmiyor. Akşama rezervasyon yaptırmak isteyenlere salonun tamamen rezerve edildiği eğer kabul ediyorlarsa veranda ve avluda ağırlayabileceğimizi söylüyorum. Böylelikle veranda ve avlu da dolmuş oluyor.
Beklenmedik misafirler acil ihtiyaçlar doğuruyor. Başta destek elemanları. Hemen Elmas'ı arıyorum. "Gelirim." diyor. Arkasından Ozi'yi arıyorum. O da gelebileceğini söylüyor. Onlar gelir gelmez masaları düzenliyoruz. U düzenine göre yerleşen masalara servis açılıyor. Kısa bir müddet süre sonra misafirler gelmeye başlıyor.
Şehre inip döndüğümde olağan dışı bir durum olduğunu fark ediyorum. Salondaki misafirlerden birinin kalp krizi geçirdiği ve ambulans istendiği söyleniyor. Hastayı terasa çıkarıp sırt üstü yatırmışlar. Ambulans yetişiyor hemen. Sağlıkçılar bir sedye ile birlikte içeri girerken ben ambulansın yönünü çevirmek için şoföre yardımcı olmaya çalışıyorum.
Hasta sedyeye konup ambulansa taşınıyor. Eğlenmek için gelen grubun neşesi kaçmış görünüyor. Yarım saat sonra gelen haberler hastanın durumunun iyi olduğu yönünde. Grup kaldığı yerden devam ediyor. Ortadaki masalardan birinde oturan kırlaşmış sakallı birini Erkan Mumcu'ya benzetiyorum. Tahmin ettiğim gibi ta kendisi. Elini sıkıp "Hoş geldiniz." diyorum. Uzun zamandır siyasetten uzak kalmış.
Güzel bir gece düşüyor Taş Ev tarihine. Salonda sazlar çalınıp türküler söylenirken verandada sohbet koyulaşıyor. Memleketin muhtelif yerlerinden gelen konuklar yavaş yavaş salonu terk etmeye başlarken herkesin yüzü gülüyor.
Bahçeye giren bir arabanın kapısı kapatılırken çıkan ses beni tatlı uykumdan uyandırmaya yetiyor. Yanıma orta yaşlı iki adam yanaşıyor. "Ne güzel uyunur bu havada değil mi?" Ağır ağır toparlanıyorum bu samimi girişten sonra. "Evet, tam da güzel uyku çekilecek hava." Bir organizasyon için geldiklerini söylüyorlar. "Kaç kişi?" diye sorarken aslında sorulacak ilk sorunun "Ne zaman?" olması gerektiğini düşünüyorum. Otuz kişi civarında olacaklarını söylüyorlar. "Bu akşam mı?" Saate bakıyorum. "Yani birkaç saat sonra?" Hemen şefi çağırıyorum yanıma. Masalara serpme mezeler konulsun. Yeşil salata, keşkek vs. Ara sıcak, ana yemekler seçiliyor beş dakika içinde. Toplantıya katılacak olanlar lise arkadaşları. İçlerinde birisi oldukça tanıdık geliyor. Eski Kültür ve Turizm Bakanı, bir ara ANAP Genel Başkanlığı yapan Erkan Mumcu.
Hayat ne garip. Eşimle bugün karar vermiştik grup organizasyonları kabul etmemeye. Babamla ilgili bir haber gelebilirdi. Evvelsi gün veteriner grubunu başarıyla ağırlayıp rahat bir nefes almıştık. Az önce kabul ettiğimiz organizasyon yarın ya da daha sonraki bir tarihte olsaydı kabul etmeyecektik. Cuma günleri hareketli geçmeye başladı. O saate kadar hiçbir rezervasyonunun olmaması ikinci şans oluyor bizim için. Ancak organizasyonu düzenleyen iki kişi ayrılır ayrılmaz telefonların birbiri ardına çalması gecikmiyor. Akşama rezervasyon yaptırmak isteyenlere salonun tamamen rezerve edildiği eğer kabul ediyorlarsa veranda ve avluda ağırlayabileceğimizi söylüyorum. Böylelikle veranda ve avlu da dolmuş oluyor.
Beklenmedik misafirler acil ihtiyaçlar doğuruyor. Başta destek elemanları. Hemen Elmas'ı arıyorum. "Gelirim." diyor. Arkasından Ozi'yi arıyorum. O da gelebileceğini söylüyor. Onlar gelir gelmez masaları düzenliyoruz. U düzenine göre yerleşen masalara servis açılıyor. Kısa bir müddet süre sonra misafirler gelmeye başlıyor.
Şehre inip döndüğümde olağan dışı bir durum olduğunu fark ediyorum. Salondaki misafirlerden birinin kalp krizi geçirdiği ve ambulans istendiği söyleniyor. Hastayı terasa çıkarıp sırt üstü yatırmışlar. Ambulans yetişiyor hemen. Sağlıkçılar bir sedye ile birlikte içeri girerken ben ambulansın yönünü çevirmek için şoföre yardımcı olmaya çalışıyorum.
Hasta sedyeye konup ambulansa taşınıyor. Eğlenmek için gelen grubun neşesi kaçmış görünüyor. Yarım saat sonra gelen haberler hastanın durumunun iyi olduğu yönünde. Grup kaldığı yerden devam ediyor. Ortadaki masalardan birinde oturan kırlaşmış sakallı birini Erkan Mumcu'ya benzetiyorum. Tahmin ettiğim gibi ta kendisi. Elini sıkıp "Hoş geldiniz." diyorum. Uzun zamandır siyasetten uzak kalmış.
Güzel bir gece düşüyor Taş Ev tarihine. Salonda sazlar çalınıp türküler söylenirken verandada sohbet koyulaşıyor. Memleketin muhtelif yerlerinden gelen konuklar yavaş yavaş salonu terk etmeye başlarken herkesin yüzü gülüyor.
Su akıyor yerini buluyor. Rezervasyon yapmama kararı alsanız bile, kontürpiyede kalabiliyorsunuz. Bu da sizin lehinize bir avantaj olabiliyor.
YanıtlaSilHayatı değiştirmek, kendinize göre ayarlamak imkansız adeta. En iyisi hayata adapte olmak sanki.
Sil