Geçmişin mutlu anlarına özlem, diğer bir deyişle nostalji, bugün yaşadığımız hayatın zorluğuna, vefasızlığına, duygusuzluğuna bir tepki mi yoksa moda gibi gelip geçici bir şey mi bilinmez. Kah eski şarkılardan dem vurur birileri, kah çivileri dökülmüş sandıklar karıştırılır bazen sırf eski mutlulukları yad etmek için. Siyah beyaz renkli, kenarları sararmış eski resimlere bakıldığı zaman sessiz bir ah sesi çıkar ta derinlerden. İşte az önce gördüğüm resim öyle bir sızlattı ki içimi, hiç sormayın.
Mustafa Kemal Atatürk, gelmiş geçmiş en büyük devrimcilerden biri olarak almış tarih sayfalarında yerini. Bazı insanlar kızgın, nefret ediyorlar ondan. Eskiye özlem duyuyor bu insanlar, saltanat ve halifelik çağlarına dönmek arzuları. Bazıları ise ona hayran, yaptıklarının kıymetini kavramadan.
Atatürk'ün kadına vermiş olduğu değer, bütün yaptıkları arasında en önemli olanıdır kanımca. Madem özgürlükten bahsediyoruz benim de rahat rahat rahatsızlığımı ifade etmek gibi bir hakkım olmalı.
İster dini özgürce yaşamak denilsin, ister kılık kıyafet serbestliği. İster faşist desinler bana ister sadist. Benim bütün derdim, Katolik rahibelerini andıran kıyafetlerle cadde ve sokakları arşınlayan, kültür ve ananelerimizi yansıtmaktan uzak bir hayata bakış açısıyla arz-ı endam eden kadınlar. Kadınlarımız diyemiyorum. Çünkü onlar bu Cumhuriyetin kadını olamazlar. Bir türlü alışamadığım görüntüler geçmişe olan özlemimi bir kat daha arttırıyor. Buraya ait değil bu kıyafet, bu kültür. Tuhaf giyimli bayanların sayıları arttıkça yabancılaşıyorum doğduğum topraklara. Üç beş yaşlarından itibaren başlıyor küçük kız çocuklarının üzerindeki aile ve çevre baskıları. Bir nesil daha yok ediliyor, uzanıyor karanlığa. Birçok ülkede yaşayan Müslüman Arap toplumları bile bizden daha modern ve çağdaş.
Yukarıdaki resme dikkatlice baktığınızda gözlerdeki ışığı, asaleti, kendine olan güveni, şıklığı göreceksiniz. Benim ülkemin kadını bu işte. Cumhuriyet kadını. Atatürk devrimlerinin kadını.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder