Öğleden sonra Rauf Bey telefon edip beni yanına çağırmıştı. Kapısını tıklatıp içeri girdim. Şinasi Bey, masanın önündeki koltuklardan pencere tarafında oturmuş, hararetle Genel Müdür'e bir şeyler söylüyordu.
Bana işle ilgili bir şeyler soracağını sanmıştım. "Gel, otur bak Şinasi Bey neler anlatıyor" deyince durumu hemen anlamıştım.
Şinasi Beyin kendi odası olmadığı için, onu şirkette çalışan herhangi birinin odasında bulabilirdiniz. Fakat en çok Rauf Bey'in odasına takılırdı. Rauf Bey de onu konuşturmaktan büyük zevk alır, bu yetmezmiş gibi zevkine beni de ortak ederdi.
Sohbete kaldıkları yerden devam ettiler. Şinasi Bey'in ağzı kulaklarındaydı. Rauf Bey sohbeti daha fazla tatlandırmak için Şinasi Bey'e ve bana bir şey içmek isteyip istemediğimizi sordu. Şinasi Bey açık bir çay istedi. Çay içmediğimi bildiği için sana kola söylüyorum dedi ve sekreteri aramak için yanındaki telefona uzandı. Aklıma son anda geldi,
"Zero olsun" dedim. Rauf Bey hemen iki çay ve bir tane kola zero getirmelerini söyleyip ahizeyi yerine bıraktı.
"Anlat bakalım Şinasi Bey, sonra ne oldu?"
"Ya, Rauf Bey'ciğim, bildiğin gibi değil. Kadın bir afet. Sarışın, yeşil gözlü, mihrap yerinde. Benim gibi pörsümüş, çirkin bir adamı ne yapsın? Buna rağmen resmen asılıyor, bu işe şaştım doğrusu."
"Ne ballı adammışsın sen Şinasi Bey, bize düşmez ki öyleleri. Hem sen kendine haksızlık etme, müsteşarlık yapmış adamsın, senin konuşmana, kültürüne vurulmuştur. Gerisini merak etme, gerekirse o yeni çıkan haplardan birini alır çalarsın kapısını. Sahi ya, neydi o hapın adı?"
Şinasi Bey, mahcup bir şekilde bıyık altından gülümseyerek,
"Viagra" dedi.
"Ha yaşa, bak nasıl da bildin."
"Feriha Hanım, duysa bunları, beni kör testere ile keser. Hem ben o konuları düşünmüyorum. Fakat ne yalan söyleyeyim, Şazende hanımla sohbet etmek beni rahatlatıyor. Feriha Hanımla artık uzun uzadıya sohbet edemiyoruz. Benim konuşmamdan çabuk sıkılıyor. Oysa Şazende Hanım'la sabaha kadar konuşabiliriz."
Rauf Bey, sohbetin istediği güzergâhtan sapmasına asla razı olmazdı. Garson içecekleri servis edip odadan çıktı.
"Yapma şimdi, Şinasi Bey, Feriha Hanım nereden duyacak neler karıştırdığını. Sen istediğin kadar onunla sohbetten hoşlandığını söyle, kadın sana kafayı takmış bir kere. Biliyorsun, kadınlar için iki şey önemli, birincisi para, ikincisi makam. E, bunların ikisi de sende fazlasıyla var."
Bir gün Şinasi Bey'i mühendislerin bulunduğu geniş bir salonda, panik içinde ordan oraya koştururken buldular. O gün izinli genç bir mühendisin masasına oturmuştu. Yardım, yardım edin diye ortalığı birbirine katıyordu. Birkaç kişi yanına koştu. Salonda çalışan tekniker bir genç kız da meraklanıp masasından kalktı. Şinasi Bey heyecanla ona doğru hamle yaptı kollarını duvara yaslarmış gibi havaya kaldırmıştı.
"Hayır, hayır sen gelme!" diyordu.
Yanına gelen mühendislerden mahcubiyetini gizleyemedi. Masa üstü bilgisayarın ekranında birbiri ardına açılmış bir sürü pencerede porno resim kaynıyordu.
"Vallahi, bilmiyorum nereden çıktı bunlar, bir tuşa bastım böyle oldu, ben kapattıkça yenileri çıkıyor. Biri görse rezil olacağım, ne olur ortadan kaldırın şunları." dedi.
Zıpır gençlerden biri Şinasi Bey'e baktı, muzipçe gülümseyerek,
"Şinasi Bey, kendiliğinden çıkmaz bunlar, siz ne arıyorsanız bana söyleyin ben size onların en alâsını bulurum." dedi. Şinasi Bey utancından diyecek bir şey bulamamıştı.
Bir 29 Ekim sabahı, nasıl olduysa erkenden ofise gelmiş odamda ayak üstü çayını yudumlarken pencereden dışarı seyrediyordu. Kapıdaki görevli binanın önündeki direklerden birine Türk bayrağı çekiyordu. Şinasi Bey, büyülenmiş gibi bayrağın göndere çekilişini izlerken içini hüzün kaplamıştı.
"Şinasi Bey, derinlere daldınız, hayırdır?" dedim.
"Bayrağa bakınca aklıma düştü." dedi ve anlatmaya başladı.
"Yıllar önce görev icabı Feriha Hanım'la birlikte Ankara'ya gelmiştik. Güzel günlerimiz oldu. Feriha Hanım, Ulus'taki Çıkrıkçılar yokuşunu çok severdi. Hem o sokağın dokusundan hem de esnafın bozulmamış halinden hoşlanırdı. Her gittiğinde incik boncuk bir şeyler almadan rahat etmezdi. Yaş gününde ben de ona oradan bir şeyler alır, sevindiririm diye düşünmüştüm. Hediye almak ne zor şeymiş, o dükkân senin bu dükkân benim dolaşırken hava kararmaya başlamış ama ben hâlâ bir şey almaya karar verememiştim. Dükkânlar teker teker kapanmaya başlamıştı. Tam o sırada bir bayrakçı, dışarıdaki malzemelerini içeri alıyordu. Düşündüm, olur mu olur dedim kendi kendime. Eli boş dönmektense. Dükkân sahibinden kalteli yün bir bayrak istedim. Kırmızısı tam bayrak rengi dediklerinden, ay yıldızı süt beyazıydı. Hemen güzel bir hediye paketi yapmasını istedim satıcıdan. Adam özene bezene bayrağı katlayıp güzel bir karton kutuya yerleştirdi. Sonra üzerini fiyakalı parlak bir kağıtla kapladı. Beyaz kadife bir şeritle bağlayıp, üstüne bir de güzel fiyonk yaptı. Paket çok güzel olmuştu ama içindekini görünce Feriha Hanım'ın vereceği tepkiyi merak ediyordum. Eve vardığımda yaş gününü kutlayıp paketi kendisine takdim ettim. Hemen açtı, bayrağı görür görmez gözleri buğulandı. Bana sarıldı ve "Şimdiye kadar aldığım en anlamlı hediye bu" dedi. Şaşırmıştım. O gün bu gündür, o bayrak kutusunun içinde en kıymetli mücevher gibi komodinin çekmesinde saklanır. Dini ve milli bayramlarda özenle balkona asılır ve işi bitince tekrar itinayla yerine konulur."
Anlatırken gözleri dolmuştu. Şinasi Bey'i hiç böyle görmemiştim.
Çok iyi Fransızca bilirdi Şinasi Bey. Özellikle Fransızca konuşulan Kuzey Afrika ülkelerindeki ihale dokümanlarının incelenmesi ve teklif dosyalarının düzenlenmesinde bize epey yardımcı olurdu. Bazen işin yapılacağı yurt dışı yer görme ziyaretlerine tercüman olarak yanımızda onu da alırdık. Onun olduğu yerde neşemiz hiç eksik olmazdı.
şinasi bey şeymiş yaa dur ne diyolardııııı, yalıçapkını :) feriha hanım ve bayrak da güzeldiiii :) bu arada salgından bu yana, marttan bu yana sen açıldın iyiceee, hiç bu kadar aktif olmamıştıın, hep yazıyon artııık :)
YanıtlaSilEşimin dedesi çapkınlık konusunda iyiymiş. Onu hikâye edeyim dedim müsaade etmedi:)
SilBabaanne bir gün sevgilisinin mektuplarını eline geçirince ona "kart horoz" diye bağırmış.
Sanırım Şinasi Bey'e de yalı çapkınından ziyade kart horoz demek daha doğru:)
Koronavirüsün yan etkisi olabilir belki:)))
Şinasi Beeey, kendine gel evli barklı adamsın :)))
YanıtlaSilFeriha Hanım onu güzel getirir kendine:)))
Silamanın şinasi bey hiç yakıştıramadım :)
YanıtlaSilBen de:))
SilKör testereyle kesilmelikmiş bu Şinasi Bey. Ama hediye güzelmiş simdi :)
YanıtlaSilŞinasi Bey, kendini dinleyecek birini bulduğunda kaçırmaz, gerisi hep laftadır:) Evet, hediye güzeldi:)
SilFakat ne yalan söyleyeyim, Şazende hanımla sohbet etmek beni rahatlatıyor. Feriha Hanımla artık uzun uzadıya sohbet edemiyoruz. Benim konuşmamdan çabuk sıkılıyor. Oysa Şazende Hanım'la sabaha kadar konuşabiliriz."
YanıtlaSilNe denir ki şimdi buna?
aaa nasıl yaaa yok öyle bişeeey :)
SilFeriha Hanım iki özelliğinden bıkmış Şinasi beyin. Birincisi çenesi, ikincisi ağırlığı. Şazende Hanım ise yalnızlıktan sıkılmış, konuşacak insan arıyor. Hoş, Şinasi Bey'de lâf çok, konuşma sırası bir türlü kendisine gelmese de köpek sesinden farklı bir ses dinlemek yine de hoşuna gidiyor:)))
Silşazende ile şinasi de sıkılır birbirinden bi süre sonraaa :) şinasi bey de rafael gibi olmasıııın amaa :) onun durumuna düşmez işallah :)
SilYok yaa. Rafael'le ne alakası var şimdi:) Feriha Hanımı sen yaşatıyorsun, ben Şinasi Bey'i öldüreceğim:)
Sil