KATEGORİLER

7 Temmuz 2020 Salı

ŞİNASİ BEY 1

Size Şinasi Bey'den hiç bahsettim mi? Sanmıyorum. Şimdi nereden aklına geldi diyeceksiniz. Elbette eşi Feriha Hanımefendi'den. Geçenlerde bir iş için İstanbul'a gittiğimde onu parkta kedileri beslerken görmüştüm. Az kalsın tanıyamayacaktım, insan yaşlandıkça tanınmaz hale geliyor. Fakat o yine de giyimi kuşamı ve hayvanlara gösterdiği şefkatiyle kendini belli ediyordu. Açık renk bir döpiyes giymiş, kolunda zarif bir çantayla ulu çınar ağaçlarının gölgelediği bir banka oturmuş dinleniyordu. Beni tanıyacağını hiç sanmıyordum. Yine de yaklaşıp bir selâm verdim. Yüzünü kapatan maskeyi ağır hareketlerle aşağı sıyırırken gülümseyen  gözleri parladı.

"İyi günler evlâdım, sizi çıkartamadım, kusuruma bakmayın, yaşlılık işte."

Onu sadece bir kez görmüştüm ama unutmam mümkün değildi. Öyle düzgün bir İstanbul şivesiyle konuşan, hal ve tavırlarından zerafet akan Osmanlı hanımefendilerinden günümüzde kaç tanesi kalmıştı ki. 

"Efendim, ben Eşref, rahatsız ettiğim için affınıza sığınıyorum, yıllar önce Şinasi Bey'in rahatsızlığı sebebiyle Ankara'daki evinizde size geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuştum."

Feriha Hanım dikkatle sözlerimi bitirmemi bekledi. Gözleri dolmuştu. 

"Rahatsızlık ne kelime Eşref Bey oğlum, bilâkis çok mutlu ettiniz beni. Rahmetli Şinasi Bey, bana sizden çok bahsederdi." 

Onu anılarıyla başbaşa bırakıp elini öpemememin huzursuzluğu içinde yanından ayrıldım.

Şinasi Bey, elli yıl aynı yastığa baş koyduğu eşi Feriha Hanım gibi asil, namuslu, herkes tarafından sevilen bir beyefendiydi. Her zaman koyu renk takım elbisesine uygun renk ve desenlerde kravatlar uydurur, pırıl pırıl parlayan ayakkabılarını giyip dışarı öyle çıkardı. İstanbul'da Bölge Müdürlüğü yaptığı sırada yardımcılarından genç bir mesai arkadaşı Sanayi Bakanı olunca Şinasi Bey hemen telefon açıp onu tebrik etmiş, ayrıca makamına gösterişli bir çiçek göndermeyi de ihmal etmemişti. Aralarındaki dostluk bu kadarla kalmamış, Bakan Bey, eski müdürünü arayıp ona müsteşarlık teklif etmiş, böylece ister istemez canları kadar sevdikleri İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalmışlardı.

Şinasi Bey pek çok İstanbullunun aksine Ankara'yı da sevmişti. Kısa zamanda geniş bir çevresi olmuş, kendine değişik uğraşılar edinmişti. Sık sık sanat sever dostlarıyla buluşur, sanat müziği icra ederek ruhunu dinlendirirdi. 

Onu çok sonraları tanımak şerefine nail oldum. Emekli olmuş, saçları beyazlaşmıştı. Eski fotoğraflarından gördüğüm o heybetli halinden eser kalmamıştı, kocaman burnu dışında esmer yüzü iyice küçülmüş, gözlerinin feri kaybolmuştu. Müsteşarlık döneminde çok iyiliğini gören şirketimizin yönetim kurulu başkanı, vefalı bir davranış göstererek Şinasi Bey'i şirkete danışman olarak almıştı. 

Emekli bir müsteşarın şirketimizde göreve başlaması hem şirketin hem de çalışanların nezdinde onur duyulacak bir mevzuydu. Zaman içinde onu daha iyi tanıdım. En önemli özelliği mütevazılığıydı. Onun gibi bir adamın Bakan'nın sağ kolu bir müsteşar olabileceğine ihtimal vermezdim. Şirkete ilk geldiğinde en geniş odayı hemen ona tahsis edeceklerini düşünüyordum. Oysa onca boş oda varken ona bir odayı dahi çok görmüşlerdi. Boş odalar, kimi eğitimini tamamlamakla meşgul, kimi askerden dönüşü beklenen patron çocuklarına ayrılmıştı çünkü. Şinasi Bey, bu durumu bile kendine dert etmemiş, zerre kadar umursamamıştı.

(Devam edecek)

16 yorum:

  1. Türkler de yaşlı insanlara genellikle "eski toprak" denirmiş,gezmiş,görmüş,bilgilenmiş anlamında..Bizler de eski toprak olacağız eğer ölmezsek..😊 Feriha Hanım teyzeye Allah uzun ömürler versin..Güzel bir yazı olmuş,gençler ve kendini genç hissedenler de okumalı..Emeğiize sağlık..🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eski topraklarda bir asalet, alçak gönüllülük ve samimiyet vardı. Şimdi çağımız bizi kısa yoldan köşe dönmeciliğe, daha fazla kazanma hırsına, egoizme ve dolayısıyla yalnızlığa itiyor. Sanırım biz onlar gibi eski toprak olamayacağız. Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Feriha hanım tanıdık mı çıkacak yoksa?

    YanıtlaSil
  3. İlk defa bir hikayenizi başından yakayıp takip edicem. Bu bizim Deep'in Feriha Hanımın eşi.. ya çok iyi düşünmüşsün. Feriha Hanımı da bayağı iyi tanıyoruz. Şinası Bey'in hikayesini de merak ediyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ta kendisi:) Ama ne yazık ki kendisi hakkın rahmetine kavuştu, eşi Feriha Hanım da İstanbul'a memleketine geri döndü:)

      Sil
  4. Feriha Hanım? Acaba tanışıyor muyuz onunla? :)

    YanıtlaSil
  5. feriha hanım ay allahım gülümsedim güzel bir bakış açısı olmuş :)

    YanıtlaSil
  6. yaaa çok iyi bir fikir olmuş çok mutlu oldum okuyunca hakikaten tanışmışız gibi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Feriha Hanım eşinden hiç bahsetmeyince iş başa düştü:)))

      Sil
  7. Feriha hanım'ı okuyamadım bari eşini tanıyayım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her ikisi de asilzade ama Şinasi Bey, Feriha Hanım'dan biraz daha hareketli:)))

      Sil
  8. :) hoş bir düşünce olmuş hihi :) feriha hanımı iyi anlamışsın ayrıcaa :) şinasi bey herhalde bu öykünün kahramanı. eşi feriha olmuş hehe güzel olmuş. benim kurguda ferihanımın eşi kapalıçarşıda kuyumcuymuş uzun yıllar önce ölmüş, osman naci bey :), ankara ile ilgileri de yok. hımms demekki bu şinasi senin raif gibi tanıdıklardan :) ferihadan aklıma geldi bu şinasi çokoş sevdim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osman Naci Bey, Feriha Hanım'ın ikinci eşi akıllım:) Şinasi Bey öldükten sonra kuyumcu talibi olunca kaçırmamış tabii, hayat zor yalnız başına. Fakat bu Feriha Hanım'a koca dayanmıyor, Osman Naci Bey'i de yollamış tahtalı köye, şimdi parklarda yenisini arıyor. Evet, tanıdıklardan biri, o da rahmetli oldu Rauf Bey gibi, Raif Bey değil, Raif, eski DSİ Genel Müdürü, karıştırma:)))

      Sil